Kısa Hikaye

Teneşir Taşı


 Yaşlı da olsan, genç de olsan ölüm aklına en son gelen şeydir insanın. Oysa,hayatın vazgeçilemeyecek tek gerçeği. Buraya geldiğimizde öleceğini bilmiyorduk. Dimdik yürüyen, sabah erken kalkıp, akşam erken yatan, üstelik köydeki sağlıklı ürünlerle hayatı boyunca beslenen kişinin bir anda ölmesini kim düşünebilir ki! Tam iki gün olmuştu buraya geleli. İki gün önce geldiğimizde, şen şakrak türkülerle bizi karşılamış, kalabalık sofrada herkesin doyması için çabalamış, bahçedeki ektiklerinden ellerimizle toplamamıza yardım etmişti. O benim masallarımın kahramanı, korkularımın tek düşmanı dedemdi. 

 Üşüyordum. Yattığım yerden kalkıp, babannem ve dedemin yanına yatmaya gittim. Babaannemin o kendine has kokusu, dedemin güçlü vücudunun sıcağında rahat bir uyku çekip, sabah ilk iş karşıdaki camiye namaza gidecektik. Babannemi koklayıp, dedeme doğru sokuldum. Vücudu her zamankinden daha soğuk, nefesi daha derindi. O da üşüyordu belli ki. Kapatıp gözlerimi, derin bir uyku çektim. Burada erken kalkılır. Tavanı ve tabanı ahşap olan evde, yürüyüş sesinden bile uyanır insan zaten. Dedem, “Uyandın mı eşek sıpası, hadi abdestini al.” dediğinde, ben çoktan lavabonun yolunu tutmuştum. Abdest alıp, evden çıktık. Caminin yanındaki ‘Gasilhane’ hep dikkatimi çeken, bir türlü cesaret edip soramadığım yerdi. Her sene camiye gelmeme rağmen, cemaatteki amcalar önüme para atardı. İlk geldiğimde çok şaşırmış, dedeme “Amca parasını düşürdü.” demiştim. Dedemse gülerek, “Yok oğul, onu sen camiye geldiğin için, sana verdi amca.” demişti. Namazı kılıp, eve geldiğimizde kahvaltı sofrası kurulmuş, babannem bizi bekliyor olurdu. Büyük iştahla her şeyi yer, sonra kalkıp tembellik etmek için kenara çekilirdim. Dedemse hiç yorulmaz, sürekli işlenirdi. Bakılacak hayvanları, sulanacak, toplanacak ekinleri mutlaka olurdu. Öğle yemeğinden sonraysa, köy kahvesine gider orada çay içerdi. Bu rutin hiç bozulmadan bunca sene devam etmişti, ta ki bugüne kadar…

 Babannem akşam yemeği için sofra kuruyodu kendi kendine söylenerek. “Bu adam hiç bu kadar karanlığa kalmazdı, bir sıkıntı var heralde.” Lafını bitirdiğinde kapı çaldı. “Hacı nine, bi otur hele…” Babaannem sanki anlamış gibi yüzünü eğdi ve “Oğul, muhtara git de, babanları çağır.” daha yeni gelmiştim. Neden çağırıyordum anlamamıştım ama dediğini yaptım. O gece dedem eve gelmedi, babannemin yüzü eğildiği yerden hiç değişmedi. Sabaha karşı babamın gözlerinin ağlamaktan kan çanağı halini görünce anladım. Kimseyi istememiş babaannem ben anlamayayım diye. Yalnız yaşamış ilk günün ağırlığını. Babamın annesine, annesinin babama bir sarılışı vardı ki, dünyanın sonu gelmiş olsa öyle sarılmazlardı. “Güçlü ol oğul, bal evladın sana bakıyor. Ölüm hak.” dediğinde babannem, babam döndü bana ve bırakmayacakmış gibi sarıldı.

 “Dün gece pek soğuktu vücudu. Merdivenleri ağır ağır çıkışından anladıydım bir hal olacağını, kondurmak istemedim. Sabah namaza, sonra işlere daldı. Kendi kendime bir sıkıntısı vardı herhal diye düşündüm. Varmadım üstüne…” anlatıyordu babaannem, babama. Demekki, vücudu üşüdüğü için soğuk değildi o gece. Ben de üşümüştüm, yanlarına girince ısındım. Dedem ısınmamış demek. Düşüncelerimden, dedemin en yakın arkadaşı kapıdan girince çıktım. “Başınız sağ olsun. Son zamanlarda hep dua ederdi, Allah ayakta ölüm versin diye. Duası kabul oldu.” “Nurettin amca, sen son anında yanındaydın. Nasıl öldü?” “Herzamanki masaya ikimiz oturduk. Üç çay söyledi. Bizim çaycı getirdi çayları. İkisini bıraktı, üçüncüyü masaya koyacakken baban; ‘O senin Emrah, bugün ben ısmarlıyorum sana çayı.’ Ben çayımı karıştırdım içmeye başladım. Dönüp, içsene çayını dedim, omzuma düştü rahmetlinin kafası. Hemen yakasını açtık, nefes alsın diye uğraştık. Kalp masajı yaptı bizim ocağın doktoru ama kaybettik” diye anlattı ağlayıp babama sarılarak. Odada durmak istemedim daha fazla. Çıktım. Kendimi bahçeye nasıl attım bilmiyordum. Sanki oksijen yoktu hiçbir yerde. Nefes alamıyor, boğazımdaki düğümü atamıyordum. Köyden arkadaşım olan, Asya geldi yanıma. “Bilirim zor, ağlamazsan geçmez.” Sustum. Sadece sustum. Ağlayamadım, bağıramadım. O gün öğrendim sormaktan çekindiğim ‘Gasilhane’nin ne olduğunu. O devin de kim olduğunu o gün gördüm.

 Tam babamın babasını kaybettiği yaştayım. Yanımda dedemi kaybettiğim yaşta olan kızımla.