Deneme

SIDDET KADINA ŞİDDET

SIDDET KADINA ŞİDDET


 

 

ŞİDDET-KADINA ŞİDDET

5-6 yaşlarında olmalıydım. Bizden birkaç yaş büyük Ali Ağabey ile akranı Samet’in arasında önce tartışma, ağız dalaşı, sonra da şiddetle sonlanan kavgalarını hatırlıyorum. Ufak tefek olan Ali Ağabey, cılız, güçsüz. Sonu belli: Epey hırpalandı. Gözyaşları içerisinde, iç çeke çeke, söylene söylene: “Ben sana yapacağımı bilirim, ben sana…” Ne yapabilirdi ki? Elbette hiçbir şey. Ali Abi’nin gözündeki yaşlar, eziklik, hırpalanmışlık, örselenmişlik; yukarıya kalkarak birleşen kaşlarının altındaki kara gözler, çaresizlik deryasında boğuluyordu:“Biz buradayız, ama ölüyoruz.”, diyordu çırpınarak. Şiddetle tanışmam işte böyle oldu. Onunla birlikte benim de canım, göğsümün ortası yanıyordu. Zordu.

Şiddet nedir? Sertlik, katılık, zorbalık. Peki bu sözcüğü duyduğumuzda aklımıza ilk gelen? Kadına şiddet. Kadına karşı kaba, kötü davranış. Biz de bundan bahsedeceğiz bu yazımızda: Fiziksel gücü elinde bulunduran erkeklerin baskısı, egemen olması, gücünden aldığı destekle kadın üzerinde tahakküm kurmasıyla başlar,“Ya benimsin, ya kara toprağın.” ile biter Kadına şiddet.

Kadınlarımızın karşılaştıkları; duysal, sözlü, ekonomik, fiziksel şiddet her biri ayrı önem taşımaktadır. Bunu aşamalar şeklinde görürsek, daha erkenden önlem alınabilinir elbet. Duygusal şiddet, buna duygusal şantaj da diyebiliriz, daha çok kadının erkeğe uyguladığı türdür. Duygularla oynama. Sözel şiddeti karşılıklı olarak kadın da erkek de uygulayabilmekte. Ama erkekler bunu daha çok kullanıyor. Kızın, arkadaş ortamında erkek arkadaşı tarafından iğnelenerek aşağılanması, kadının ailesi yanında kocası tarafından küçük düşürülmesi basit birer örnek olarak söylenebilir. Evlilikte ekonomik özgürlüğünü eline alamamış kadının kocası tarafından parasal yönden sıkıntıya sokulması, ekonomik şiddet olarak karşımıza çıkar. Son olarak da fiziksel şiddet… Ayrıntılarıyla ele alınmalı.

Genç kızlarda maço erkeklerden hoşlanmanın yaygın olduğunu biliyoruz. Başlarda erkek arkadaşlarının bu tutumlarından hoşlanır; korumacı, sahiplenici tavırlar onları mutlu eder. Ancak doz arttıkça işin rengi değişiyor, rahatsızlık işte bundan sonra başlıyor: Tartaklama, çekiştirme, vurma, kırma, hastanelik etme, hatta cana kasıt… Bu flört zamanında ortaya çıkıyor, bu evliliğin ilk yıllarında karşımıza çıkıyor, bu tüm evlilik boyunca, hayat boyunca yaşanarak karşımıza çıkıyor. Gazetelerin 3. sayfa haberleri olarak karşımıza çıkıyor, hem de kanlı, ölümcül…

Erkek, kadına ev içinde uyguladığında, şiddet katmerlidir. Çocuklar da bundan nasibini alıyor çünkü. Bu ortamda yetişen çocukların yaşadığı travmayı, ileriki yaşlarda kendi yaşamlarında oluşturacakları tutumları, erkek ve kız çocukları olarak ayrı ayrı varın siz tahmin edin. Kız çocuğun evlendiğinde böyle bir olumsuz tavrı kendi kocasından gördüğündeki kabullenişi, erkek çocuğun eşine, babasının annesine uyguladığı şiddeti taklit ederek uygulaması… Bunlar elbette psikologların, psikiyatrların, hatta toplumsal bir sorun olarak karşımıza çıktığı için sosyologların yakından ilgilenmesi gereken ciddi problemler.

Türkiye genelinde toplam 56 ilde 1800 kadınla yapılan bir çalışmada, her üç kadından birinin eşinden dayak yediği belirtilmiştir. (Sığınma Evinde Yaşayan Bir Grup Kadının Şiddet deneyimleri, Semra Erdoğan, Aylin Aktaş, Güliz Onat Bayram) Birleşmiş Milletler’e göre, kadınların yüzde 35’i ömründe en az 1 kez şiddete maruz kalmış. Şiddet sadece ülkemizin sorunu değil hani, küresel bir problem olarak karşımıza çıkmakta.

Ne yapmalı? Şiddetin önlenmesi elbette eğitimle olacak; ama o da bugünden yarına mümkün değil. Okullarda öğretmenler  bu sorunun çözümü için uğraşıyorlar, çocuklar aydınlanıyor, eğitiliyor; ancak sonuç değişmiyor, Şiddet devam ediyor. Çocuk, etrafında büyüklerinden, anne-babasından gördüğü davranışı, okulda aldığı eğitimi unutarak, kendi kız arkadaşına, eşine yansıtıyor. (Erkeklerin çocukluk döneminde babaları (%83) tarafından şiddet gördükleri ve aynı zamanda babalarının annelerine (%89), kendilerinin de eşlerine (%76) şiddet kullandıkları gösterilmiştir (TC. Başbakanlık Türkiye İstatistik Kurumu, 2007))

Eğitimin görevini uzun vadede yerine getirebilmesi için yasaların caydırıcılığından yardım alınmalıdır. Buna ihtiyacımız var. Şiddetin ortadan kalktığı bir kültür oluşuncaya kadar yasalardan destek almalıyız. He bu arada yasalar da elektrik gibi çarpmalı, zengin, fakir ayrımı yapmadan. Yaptırımı caydırıcı olmalı ki, şiddet uygulayan erkek, adımını atarken tedirgin olabilmeli.  Ya Şiddete uğrayan kadınlar ne yapacaklar? Öncelikle yasal mercilere başvuracak, hukuki haklarını kullanacak. Ama bu ne derece başarılı oluyor, örnekleri görüyoruz: Koruma istiyor, ayrıldığı ya da ayrılma sürecinde olduğu eşinden. Uzaklaştırma kararı çıkartıyor yargıdan. Olmuyor, olmuyor, maalesef yetersiz kalınıyor bu süreçte. Devam eden, ettirilen şiddet, ölüme kadar vardırılabiliyor.

Böyle olumsuz süreçleri yaşayan kadınlarımız için sığınma evleri var ülkemizde: Belediyelere bağlı 32, Aile, Çalışma ve Sosyal Hizmetler Bakanlığına bağlı 110, Göç İdaresi Genel Müdürlüğüne bağlı 2, Sivil toplum kuruluşuna bağlı 1 tesis olmak üzere, ülke genelinde toplamda 3 bin 482 desteğe muhtaç kadına hizmet verilebiliyor. Haliyle çok yetersiz. 83 milyonluk nüfusun yarısı kadın. Devlet desteğine ciddi ihtiyaç var. STK olarak Mor Çatı desteklerimizi bekliyor ki daha fazla mağdur kadına ulaşabilsin. Ankara Büyükşehir Belediye Başkanı Mansur Yavaş’ın, kadına karşı şiddetin ve kadın cinayetlerinin önlenmesi için Başkent Mobil uygulamasına “Mor Buton” özelliğini eklemesini ayakta alkışlıyorum yeri gelmişken. Diğer yerel yönetimlere de örnek olmasını diliyorum.

Üzücüdür, Türkiye, kadına yönelik şiddet ve kadın cinayetleri konusunda OECD ülkeleri arasında ilk sırada geliyor. Örgütün 36 üyesi arasında ömürlerinde en az bir kez eşinden fiziksel veya duygusal şiddet gören kadın oranının en yüksek olduğu ülke yüzde 38 ile Türkiye. Türkiye'nin hemen ardından yüzde 36 ile ABD geliyor. Yeni Zelanda yüzde 35 ile üçüncü sırada. OECD ortalaması ise yüzde 21,6.

Şiddet gören kadınların sığınabilecekleri daha çok yere ihtiyaçları var; devlet politikasıyla bu tür yerlerin bir an önce yaygınlaştırılması gerekmektedir. Şiddetin, başta çocuklarda akranlar arası, büyünce partnerler arası, yaşantımız boyunca aile içi, toplumsal, küresel, her türlüsünün önlenmesi, ortadan kaldırılması için eğitim şart; ancak eğitimin de-şiddetle ilgili kültür oluşuncaya kadar-caydırıcı yasal desteğe ihtiyaç var.

Bu karantina günlerinde en güzel dilek: Kalın sağlıcakla…

Namık BUDAK

namikbudak@gmail.com