Çocuk

SEVGİLİ ÖĞRETMENİM

SEVGİLİ ÖĞRETMENİM

Mehtap okula kayıt olurken sevinçten zıplıyordu. Okul açıldığında annesi Deste Hanım okula götürdü. Bahçede öğretmene günaydın derken Mehtap’ı da tanıttı.

Ders zili çaldığında öğrenciler nöbetçi öğretmenler gözetiminde sınıflarına doldular. Ama Mehtap’ın gözü arkada kalıyor ayakları zoraki okul kapısından içeri gidiyordu.
Annesine her günki ısrarını yineledi.
-“Anne sen okulun bahçesinden gitme teneffüs olunca yanına gelirim, öğlen paydosu olduğunda birlikte eve gideriz.”
Annesi gülümseyerek Mehtap’ı ikna etmeye çalıştı. Ancak Mehtap’ın gözleri bulutlanıyor yağmur olup akıyordu.
O akşam annesi ve babası kızlarını hafta sonu tiyatroya, müzeleri gezdirmeye götüreceklerdi.
Ertesi sabah Mehtap yine ayak diredi.
-“Gitmeyeceğim okula. Bahçeye çıkarken beni itekleyip yere düşürüyorlar. Anne sana söylüyorum hiç duymuyorsun” diye iki gözü iki çeşme meramını gözlerinden akıttı. Anne bu kez kızının ağlamasına ses çıkarmadı ve okula da götürmedi.
Hafta sonu tatilinde babası ile annesi sözlerinde durdu, İstanbul’un müzelerini gezdirip, çocuk tiyatrosuna götürdüler. Vapura binmesi, müze gezmesi, tiyatroya gitmesi Mehtap’ı bir hayli rahatlattı.

Hafta başı gelince yataktan bin bir türlü nazla annesi Mehtap’ı kaldırıp, okula gitmesi için hazırladı. Mehtap’ın yine ağlaması tuttu. Sesi evi inletiyordu.
Mehtap annesine dönüp, “Sınıfta öğretmenim, ‘sessiz olun, yerinize oturun, diyor, adımızı, numaramızı okuyarak yoklama yapıyor, seslerden numaramı unutuyorum!” diyerek ağlamayı sürdürdü. Ağlamaktan gözleri kıpkırmızı olmuştu. Annesi umursamadı, ağlar ağlar susar, diye düşündü. Mehtap ağlamayı kesti ve hıçkırmaya başladı.
Annesi mutfakta ekmek kırıntılarını toplarken, Mehtap’ın duyacağı şekilde konuşmaya başladı:
“Babaannen köyde kaz güderken yoruluyormuş, İstanbul’a gelenlerden haber göndermiş, Mehtap okula gitmek istemiyorsa köye göndersinler de kaz gütsün demiş. Ben de dedim ki kaz güdenler bile okuryazar olması lazım ki kazları hem sayabilsin, hem de iyi yerlerde gütsün, hırsızdan korusun.”
Mehtap annesinin sözlerine kulak kabarttı. “Ben köye de gitmem kaz da gütmem. Kazlar beni gagalar!” diye kükredi.
Deste Hanım rahat bir nefes aldı.
“Tanrım dünya varmış kızım okulu sevecek “diye içinden geçirerek, “O zaman okula gidelim her gün ağlayacak değilsin ya gözlerin sana küser,” diye dil döktü.
Mehtap sessizliğe büründü.
Annesi hiçbir şey olmamış gibi okul çantasını eline aldı ve anne- kız ayakkabılarını giyindiler. Mehtap ne düşündüğü belirsiz etrafa boş boş bakarken; annesi kapıyı kilitledi kızının elinden tuttu ve okul yoluna girdiler.
Ufuk öğretmen ile okul bahçesinde karşılaştılar. Öğretmen nöbetçiydi, Mehtap ile annesini görünce tebessüm ederek, “Ooo annesiyle sevgili öğrencim de bugün erkenciler bakıyorum” dedi.
Deste Hanım, “Erkenciyiz hocam, günaydın.”
-“Hocam, cuma günü çocuk okula gelmedi! Hafta sonu da babasıyla müzeleri gezdik, tiyatroya gittik. Bugün erken geldim sizi görmem tesadüf oldu.”
Öğretmen;
- “Ne güzel bir hafta sonu geçirmişsiniz sevindim. Hayırdır öğrencimin annesi beni görmenizin sebebi nedir”?
“Hayırlı günler olsun hocam. Bugün sizi yakından görmek istedik. Çocuklar sınıfta, koridorda Mehtap’ı biraz itiş kakış etmişler de gecen hafta okula gelmedi.
Öğretmenin yüzüne acı bir tebessüm oturdu.
-“Deste Hanım 55 öğrencili sınıfta okuyacak Mehtap! Diğer sınıfların da aynı sayıda olduğunu düşünün! Biz öğretmenler ne zorluklarla ders işlemeye çalışıyoruz biliyor musun? Anadoludan göç başladı, köy okulları kapandı, İstanbul göç edenlerin kenti oldu! Tabi gönül isterdi ki ülkemizin her ilinde üniversite olsun, ilçelerinde orta dereceli okullar olsun, okulsuz köy kalmasın, sanatın bütün dalları köylere kadar uzansın, bölgelere göre sanayi fabrikaları kurulsun, tarım işletilsin, hayvancılık gelişsin her insanın ilinde ilçesinde, köyünde işi gücü olsun, her insan eğitimli olsun! Eğitimsiz insan çorak toprağa benzer… İşte sabah görüyorsun öğrenci çocuğunu okula getiren bazı annelerin halini. Çocuğun biri önünde biri elinde, biri kucağında, ikisi arkasında geliyorlar okula! Mehtap, okulu, öğretmenini, arkadaşlarını sevecek ve okula her gün isteyerek gelecek. Ben de Mehtap’ı ve arkadaşlarını çok seviyorum. Şimdi birinci sınıfa yeni başladı. Okula alıştığı zaman çalışkan bir öğrencim olacak Mehtap. Sen üzülme annesi.

Öğretmen, Mehtap’ı yanından ayırmadan ders zili çaldığında sınıfta kenardaki sırada iki arkadaşının yanına oturttu.
Öğretmen öğrencileriyle yakından ilgileniyor onlara gülümsüyordu. Sıra aralarında dolaşıp öğrencilerle yakından göz teması kurarak, “Nasılsınız çocuklar?” diye soruyordu.
Öğrenciler bu yakın ilgiden, sevgiden, hatırlarının sorulmasından mutlu oluyor ve kendilerine güvenleri geliyordu. Öğretmen sınıfa girdiğinde hepsi birden öğretmenin başına toplanıp, “Öğretmenim seni öpebilir miyiz” diye birbirlerini itekliyorlardı. Öğretmen de, “Tamam çocuklar tamam,” diyerek başlarını, yanaklarını okşayarak sıralarına gönderiyordu öğrencileri.
Öğretmen masanın başına oturup dosya açıp kağıt şıkırdattığında sırasından kalkan masanın başına toplanıyordu.
“Öğretmenim o defterden bize de versene” dediklerinde, öğretmen masaya vurarak, tatlı sert, “Sizi gidi yaramazlar! Sıranızda sizin defteriniz var. Bu masadaki de benim defterim, hadi herkes sırasına otursun bakalım” diyerek öğrencileri sıralarına oturtuyordu.

Aylar geçtikçe Mehtap; öğretmenini, okulu, arkadaşlarını çok sevdi. Dersi iyi dinleyip, ev ödevini de daha istekli yapmaya başladı. Odasına çekilip sesli kitap okuyordu. Kızlarının bu durumu annesini, babasını çok mutlu ediyordu. Okumayı yarıyıl tatilinden önce sökmüştü. Annesine- babasına masal kitabı, bilmece kitabı okumaya başladı.

Deste Hanım hafta sonu veli toplantısına katıldıktan sonra eve geldi. Mehtap koşarak annesine sarıldı:
-“Anneciğim öğretmenim ne dedi benim hakımda?”
-“Öğretmen genel konuştu, öğrencilerinden çok memnun olduğunu söyledi. Mehtap dersi iyi dinleyen ve dikkatli öğrencilerimden biri, dedi.”

****
Kış günleriydi. Mehtap gribe yakalandı. Okula birkaç gün gidemeyince öğretmenini çok özledi. Bir akşam annesine, “Ben öğretmenimi özledim evine gitmek istiyorum!” dedi.
Annesi yüzünü ekşitti.
-“Kızım hastasın öğretmenin evine gitmek olur mu!?”
Mehtap ısrar ederek;
-“Öğretmenim karşı mahallede sitede oturuyor. Özlem arkadaşımın ailesi de o sitede oturduğu için biliyorum” dedi.

Anne bir an komşularının söylediklerini düşündü. Öğretmen okul dışında korniş işi, duşa kabin, dairelerde dolap kurma işlerinde de çalışıyor. Şimdi bir de öğretmenin evine mi gidelim işi başından aşkın. Aldığı maaş evini geçindirmeye ev kirasına yetmiyormuş!

Düşündüklerini kızı duysun istemedi.
Deste Hanım, kızının ısrarına dayanamadı, öğretmenin evine gittiler. Mehtap konuşmaya hazırlanırken öksürük tuttu zoraki konuşabildi.
- ”İyileşiyorum öğretmenim. Sizi çok özledim de geldim.”
Sevgi dolu bir sohbetin ardından anne ve kızı evlerine dönerken, öğretmen de söz verdiği siteye korniş takmaya gitmek için evden çıktı.
***

Mehtap ilkokul son sınıfa gelmişti. Deniz, Öykü, Ege, Devrim ve daha birçok arkadaşıyla ders çalışıyor, kütüphanede araştırma yapıyorlardı. Ayrıca öğretmenlerinin önerdiği öykü ve şiir kitaplarını da okuyorlardı. Kitap fuarı açıldığında da öğretmen, öğrencilerini fuara götürüyordu. Kitap alamayan öğrencilere öğretmen kitap alırdı.

Öğretmenler günü yaklaşıyordu. Öğrenciler okul harçlığından biriktirip öğretmene hediye almayı düşündüler. Öğretmen bunun farkındaydı. Birinci sınıftan beşinci sınıfa kadar okuttuğu öğrencilere söylediği sözü yine tekrarladı:
-“Çocuklar öğretmenler gününde bana verdiğiniz en iyi hediye beş yıl içerisinde sorumluluk taşıyan öğrencilerim olmanız. İşte bana verdiğiniz en iyi hediye bu!”
Öğrenciler, öğretmenlerini, buğday tenli yüzünde, çakır gözlerinde, yıllarca şık ve ütülü giyiminde gözlerini gezdirerek dinlediler.
Ertesi gün öğretmenler gününde, Mehtap, Öykü, Devrim, Ege ortaklaşa aldıkları hediye paketini öğretmenin masasının üstüne koydular. Öğretmen ile görüşerek gününü kutladılar.
Öğretmen teşekkür ederek her birini yanaklarından öptü.
Paketin birinin üstünde bir şiir ilişti gözüne. Şiiri içinden okuduktan sonra altında Mehtap Çınar yazısını gördü. Gülümseyerek Mehtap’ı yanına çağırdı.
-“Sana çok teşekkür ederim, ben de seni ve arkadaşlarını seviyorum.”
Mehtap mutluluktan uçtu.
-“Öğretmenim bu şiirimi bir de şimdi okumama müsaade eder misiniz?”
-“Tabi ki okuyabilirsin!”

Sevgili öğretmenim!
Yüksektir merteben ufuklar gibi
Ellerin okşar yüzümü meltem rüzgarı gibi
Kurdurursun kafama bir yığın düşleri
Sığdırırsın ufkuma koca bir dünyayı!

Seni seviyorum öğretmenim
Özgür yaşanası bir dünya gibi
Seni seviyorum öğretmenim
Aldığım her nefes gibi!

Öğretmen ve öğrenciler Mehtap’ı alkışladılar. Arkadaşlarından bazıları, bize bu güne kadar neden okumadın diye sitem ettiler.

Okul akşam paydos olmuştu. Mehtap kapıyı tıklattı nefes nefeseydi. Annesi kapıyı açtı:
-”Yoruldun mu? Bir şeyden mi korktun hızlı soluk alıyorsun rengin kıpkızıl olmuş!” diye telaşlandı.
-”Yorulmadım anne, senin bilmediğin bir şiir yazdım öğretmenime bugün hediye paketiyle birlikte verdim. Sınıfta da okudum. Öğretmenimden, arkadaşlarımdan alkış aldım, diyerek sevincini paylaştı Mehtap.
Babası Faruk Bey de salondan yanlarına geldi.
-“Ooo benim kızım öğretmenine şiir yazmış. İlerde şair olacak!” diyerek Mehtap’a sarıldı.
***
Mehtap ilkokuldan mezun olduktan sonra, babası Faruk Beyin işi gereği İstanbul’dan başka bir kente taşınmışlardı. Sonraki yıllarda Mehtap, öğretmenini bir daha görememişti. Ancak ilkokulda günlük tuttuğu defterini okuyarak anıları tazeliyordu. Yıllar sonra Mehtap, eğitim fakültesini bitirip öğretmen olduktan sonra, Ufuk öğretmeniyle ilçede öğretmenler toplantısında karşılaştı.
Ufuk Öğretmen, Mehtap’ı tanımaya çalıştı.
-“Bu kadın öğretmen arkadaş benim öğrencilerimden biri olmalı gözüm ısırıyor!” diye içinden geçirdi.
Göz göze geldiler ve Mehtap, “Ben Ufuk öğretmenimi gördümm!” diyerek öğretmenin boynuna sarıldı.
Ufuk Öğretmen de yüzünden eksik olmayan tebessümle, “Öğrencimken; şimdi öğretmen arkadaşım olarak karşılaşmamıza ben de çok sevindim ve mutlu oldum!” dedi.
Mehtap, Ufuk öğretmeninin ağarmış saçlarında, ışıltılı gözlerinde, düzgün giyiminde ve duruşunda bulutlanan gözlerini gezdirdi.
- “Ufuk Öğretmenim sizi görmek ne güzel!”
-“Teşekkürler Mehtap öğretmenim. Seni öğretmen arkadaşım olarak görmek çok güzel! İlkokuldayken öğretmenler gününde “SENİ SEVİYORUM ÖĞRETMENİM” diye yazdığın şiirini arşivimde saklıyorum.”