Deneme

KAÇ KERE


Herkese merhaba!
İki gündür bir şarkıya takıldım kaldım. Neler hissettiriyor bana, bilinçaltımdan neler çıkıyor, nelerin hayalini kuruyorum, nasıl davranmam gerekiyor çoğu insana karşı kafamda şekilleniyor. Bir şarkı insan hayatına bu kadar mı müdahale eder?

Hayat!
Daha kaç kere vurup, kaç kare kıracak?
Kaç kere yıkıp, kaç kere savuracak?

Bazen çoğu şeyi anlatamazsın. Çoğu şeyi diyorum çünkü içinden geçen her şeyi herkes kabullenmeyebilir. Bu eşin de, çocuğun da, ana-baban da, kardeşin yahut arkadaşların da... Dostum dediğin insan bile... 

Şu zor günlerde bir selama muhtaç kalıyoruz. Art niyet, kin, haset daha birçok kötü fikirle yaşıyoruz. Bu yaşıma kadar hiçbir şeyden pişman olmadım. Allah pişman etmesin yine de. Kin utmadım, kimseden nefret etmedim. Ömrüm sürdüğü sürece de böyle olacağım. İnsan 30 yaşından sonra olgunlaşıyormuş. Derin ve bazı acı tecrübelerle öğrendim. 

Eşim hep der ki; “kimseden beklenti içerisine girmezsen mutlu olursun.”
Gerçekten de beklenti içerisinde olmayınca daha mutlu, daha huzurlu oluyorsun. Beklenti derken öyle ahım şahım, maddi yahut el üstüne tutulma olarak anlaşılmasın. Değer kıymet bilinsin yeter. İnsana var olduğu ve yaşadığı hissettirilsin kafi. 

Kalbim!
Daha kaç kere çarpıp, kaç kere duracak?
Kaç kere inanıp, kaç unutacak?

Biz duygusal varlıklarız. Allah bizi yaratırken sadece kan pompalamak için organ olsun diye kalp vermemiş. His koymuş içerisine, duygu koymuş. Monoton bir hayat sürebilmek için beyin vermemiş. Düşünme yetisi koymuş içine. Kalp ile beyin çatışabilsin diye de başka bir insanı yaratmış bence. Düşünceleri hisle buluşturmak zor olandır. Çoğumuz mantıklı hareket etmeye çalışsak bile en doğru olanı bize kalbimiz söylüyor. 

Belki de ben öyle hissediyorum.

Çok uzun yıllar önce bir söz yazmıştım:
“Umut hala var, umutsuzluğun olduğu yerde.”diye.

Ben umudumu hiç kaybetmedim. Belki bu dünyadan değil ama diğer dünyadan alacaklıyım. Ve ben bu dünyaya da boş yere gelmiş olamam. Yaratılış amacım nedir bilemem lakin sizlerle tüm duyguları, samimiyeti, iyi niyeti ve tüm bildiklerimi paylaşmak olabilir diye kendimi telkin ediyorum. 

Az önce söyledim ya bir şarkı beni çok derinden etkiledi. Bu yazıyı yazarken kaç kere başa sardım bilmiyorum. Benim de hislerimi yazıya dökme aracım şarkıların bana hissettirdikleridir. Bunlar öyle güzel hisler ki: insan kendini çırılçıplak görebiliyor kafatasının içinde. Yalın, tüm kusurlarıyla... Ben kusurlarımı çok seviyorum. Dört dörtlük olamayacağımın bilincindeyim ve bu muhteşem bilinç bana nefes aldırıyor. Koşuşturmacalar içerinde insan olduğumuzu unutmaya ne lüzum var. Atalarımız ne demiş: “beşer, şaşar”. Ben bir beşerim ve yeri gelir şaşarım, yeri gelir şaştığım o durumlardan dönmesini de bilirim.

Daha uzun daha çok şey yazmak istiyorum aslında.
Belki bir gün.
Belki ben anlatmaya biraz daha hazır olunca...

Şarkıya gelince Cem Adrian ile Şebnem Ferah düeti olan “İnce buz üstünde yürüyorum.” Dinlerken okursanız bu yazıyı bir nebze aynı hislerde buluşabiliriz. Şimdilik hoşça, sağlıkla, maske ve mesafe ile kalın...