Hüzün Yağmuru

Bana geceler lazım.. diyor şarkıda. Evet bana, bize geceler lazım. Gecenin tüm güzelliğini hissedebilmek için. Yorucu geçen günleri gecenin sessizliğinde oturup düşünmek, düşlemek lazım.
Eskiden annem, babam ve küçük kızları olan ben. Hep birlikteyken.. Ne hatıralarım var. Ne değerli hatıralar. Artık babam yok. Ama onu gülümseyerek hatırladığım o kadar çok hatıram var ki.. Evin tek çocuğu olmanın bütün güzelliklerini yaşadım. Tabi yalnızlığım da çok oldu, olmadı değil. Şimdi çocuklarıma bakıyorum da gerçekten çok şanslılar. Çocukluğumda olup bitenin farkında olmadığım için çok ağladım, çok söylendim. Sızlandım. Benim neden kardeşim yok. Anne bana kardeş yapsanız olmaz mı diye. Ama çocuksun işte anlayamıyorsun. Onlar senin annen ve baban. Başka bir şey yok bildiğin. Ama o kadar çok şey varmış ki bilmediğim.
Bir gün ortaokulun son yılında yani sekizinci sınıftayken matematik öğretmenimiz bütün sınıf için tek tek bir form dolduruyordu. Herkesi tek tek yanına çağırdı. Sıra bana geldi. Bizim sınıfta akrabamız olan bir arkadaşım vardı. O da geldi öğretmenim beni çağırınca. Çünkü o her şeyi benden daha iyi biliyordu. Benim sadece isimlerini bildiğim hatta ondan bile emin olamadığım abimin, ablalarımın, kardeşlerimin doğum tarihlerini, yaşlarını, kaçıncı sınıfa gittiklerini, İstanbul' da nerede oturduklarını ve ne iş yaptıklarını. Tabi kimlikte babamın ismi yazmıyordu. Ben anlam veremiyordum. Babamın oğlunun ismi benim kimliğimde “babası” yazan kısımda yazıyordu. Neden acaba diyordum tabi ama aklıma öyle bir ihtimal gelmediği için hiç üstelemiyordum konuyu. Birde babamın karşısına geçip ne diyecektim ki? Babamı ve annemi çok seviyordum. Hâlâ çok seviyorum tabi. Ama ya ona neden burada senin ismin yazmıyor desem bana sen evlatlıksın deseydi. Ne yapardım bilmiyorum..
Öğretmenim bana onlarla ilgili sorular sordukça ben hem kızardığımı hem de saf saf gülümsediğimi ama çokta utandığımı çok net bir şekilde hatırlıyorum. Hatta hiç unutmuyorum. Okul hayatım boyunca en unutmadığım anlardan birisidir bu mesela. Ben tek çocuğum, tek kardeşim diye biliyorum ama kimlik bilgilerim öyle söylemiyor tabi. Bir de bizim orda herkes birbirini tanır, bilir. Benim dışımda herkes her şeyden haberdar.. Öğretmenim formu doldurdu. Bir sonraki öğrenciyi çağırmadan önce ayağa kalktı, Merve sen bi benimle gelsene dedi. Ben hala saf, her şeyden habersiz çıktım sınıf kapısının önüne.
-Merve sen tek çocuk değil miydin?
Aslında tek çocuğum. Ama form doldurulurken duyduklarım?
-Evet hocam. Ama ablalarım falan varmış.
-Öyle mi? Ben seni tek çocuksun sanıyordum.
Gülümsedim.
Bir taraftan abim, ablam ve kardeşlerim olduğunu öğrendim ama bir yandan da korkmaya başladım.
Sınıfa geçtik tekrar. Ha bir de akrabamız olan sınıf arkadaşım, teyzemin kızı oluyormuş. Onu da o gün arkadaşım öğretmenimize söylerken öğrendim.
Okul çıkışı yüzümde aptalca ama çokça buruk bir gülümseme. Eve gittim.
Annem genelde çalışırdı. Yevmiyeli günlük tarla işleri, temizlik işleri vs. Babam da kahvede falan olurdu. Annem evde yoksa gün içinde arada bir eve gelir, biraz uzanır, karnı acıktıysa bir şeyler atıştırır sonra yine kahveye giderdi.
Eve geldim. Evde tekim. Ne yapacağımı bilmiyorum. Evdeki bütün kağıtları tek tek kontrol etmeye başladım. Bir yerde mutlaka bana ait bir şeyler olmalıydı. Normalde evde çoğunlukla tek başıma olduğum için, konuşacak, oyun oynayacak yada kavga edecek bir kardeşim, abim, ablam olmadığı için aklıma ne gelirse yapardım. Mutfak dolaplarını silip düzenlerdim, televizyon sehpasını diğer odaya geçirirdim, koltukların yerini değiştirirdim. Camları silerdim mesela. Balkona çıkıp top sektirirdim, eski koltuğumuzun bir tanesini balkona koymuştuk. Evimiz de tam yol kenarında olduğu için annemle çayımızı, çekirdeğimizi alıp yoldan geçen arabalarla ilgili konuşurduk. Yalnız olduğumda oturup elişi yapardım. Annem kaneviçe yapmayı öğretmişti o zamanlar. Yani o an aklıma ne gelirse o. O zamanlar çizgi film kanalları falan yoktu. Her şey saatliydi. Belirli saatlerin dışında bulamazdık çizgi film. Zaten uydu alıcıları çıkmıştı, bizde ondan da yoktu. Çok özenirdim arkadaşlarımın evlerine, her şeylerine.
Evde tuhaf bir kağıt, bir resim, benim evlatlık olduğumla ilgili bir şeyler aramaya başladım. Aslında olsa bilirdim. Çünkü her şeyin yerini bilen bendim. Ama hiçbir şey bulamadım. Annemle babama da hiç konuyu açmadım. Hem korkumdan hem de çekindiğimden.
Dedim ya annem çoğunlukla çalışırdı. Hatta çoğunlukla ben de çalışırdım. Merdiven yıkıyorduk. Polis lojmanı vardı. En alt katı da komple polis karakoluydu. Hem binanın merdivenlerini yıkıyorduk. Hem de karakolu temizliyorduk. Orayı çok seviyordum. Evimize cok yakındı. Ama bir de jandarmanın lojmanı vardı. İş için gitmemiş olsaydık orayı da, orada oturan bütün ablaları da çok seviyordum. Ama orası biraz uzaktı evimize. O yolu yürümek zor gelirdi hep. Bir de merdivenleri yıkamak için hortum taktığımız bir yer vardı. İki yerde de o kazan dairelerinden çok korkardım. Jandarmanın oradaki kazan dairesinde genelde asker abiler olurdu. Onların sesleri bile yeterdi bana. Hemen hortumu takip çıkardım. Bazen yardım da ederlerdi sağ olsunlar. Komutanların eşleri çok güler yüzlü insanlardı. Bazen biz işimizi bitirdiğimizde onların da beş çayı olurdu. Bizi evine davet eden çay, kahve ikram eden de çok olurdu. Yaptıklarından paket yapıp eve götürmemizi isteyen de çok olurdu. Evleri pırıl pırıldı hepsinin. Annem bazen ev temizliğine de giderdi onlara. Halı da yıkardık arada sırada. Hepsi okumuş, kültürlü insanlardı.
Merdiven yıkama işlerini hafta sonları yapardık. Hafta içi annem tarla işine giderdi. Cumartesi sabahları erkenden kalkıp kahvaltımızı yapıp çıkardık evden. Polis karakolu çok yakın olduğu için severek giderdim. Hem en yakın arkadaşım da orada oturuyordu. Babası polisti. Annesi hayran olduğum güzellikte, çok titiz ve çok hamarat biriydi. Hülya’ ya da çok özenirdim. Hem kardeşi vardı, hem kendilerine ait odaları hem de her şeyleri.
Bazen karakolun ve binanın temizliğini erkenden bitirdiysek, öğleden sonra da jandarmanın merdivenlerini yıkamaya giderdik. Pazar günümüz bize kalsın derdik annemle. Çok yorulurduk ama özenmek diye bir şey var ya. Ben de oradaki insanların yaşantısına özeniyorum ya. Giderdim. Polis karakolunu temizlerken Amir Ayhan Bey’in odasını hep ben temizlemek isterdim. Çok güzel kitapları vardı odasında. Dolabın kapağını açıp rafların tozunu alırken kitapların isimlerini incelerdim. Çok merak ederdim içeriğini, arka kapağını falan ama karıştırdığımı düşünüp yanlış anlarlar diye elime alıp bakamazdım. Orta sonuncu sınıftayken hep polis olmak istedim. Karakolu temizlememizin etkisi büyüktür bu kararımda. Hem oraları temizler, hem de hayaller kurardım. Bir gün olabilir miyim acaba diye. Alt katta nezaretler vardı. Oraya da inmeye korkardım. Annem de ben küçüğüm daha hızlı inip gelirim diye hep beni gönderirdi. Ah çocukluğum..
Hayatım hep birilerine özenmekle geçti galiba. Bizim evimiz öyle pırıl pırıl olmadı hiçbir zaman. Eşyalarımız çokta yeni sayılmazlardı. Ne biliyim hiç onlarınki gibi olmadı bizim evimiz. Çok hırslanırdım bir yere gittiğimiz zaman. Eve gidiyim bende her yeri pırıl pırıl yapacağım derdim içimden, bir an önce eve gitmek isterdim.