hayal
HAYAL
Yıllarca geceleri yataklarımızda uyumadan önce kurduğumuz hayaller vardır. Her biri bizi huzurlu uykulara hazırlar, umutlarla uyumamıza eşlik eder. Kimi zaman bu hayallerimizi gerçek olmalarını beklemeden kurarız. Bazen sadece kurulan bu düşüleri bir nebze deneyimleme gayesi ile kuruluruz yastığımıza. Gözlerimizi kapadığımızda deneyimlenen tarifsiz duyguları, yalnızca kendi benliğimizin sınırsız kapılarıyla, özgürce ve dilediğimiz gibi keşfe çıkarız. Hayallerimizin gerçekliğe kavuşmasını beklememize gerek kalmaz. O anda, o duyguları nispeten yaşıyor olmak bile bizi huzurlu hissettirir. Benim de sayısız ve uçsuz bucaksız olan düşlerimden yalnızca biriydi, hayatımda koşulsuz sevdiğim biriyle bir seyahat yapabilmek.
Gerçek olmasını bile dilemeden kurduğunuz bir hayalin bir gün gelip de size güzel bir seyahat anısı olarak geri dönüşü inanılmaz güzellikler katar. Yaşamanın hele de sevmenin ne kıymetli değerler olduğunu hissettirir. Daha önceden tahmin bile edilemeyen şeyler kimi zaman gelir nefesinizi keser, yüzünüzü gülümsetir, aradan yıllar bile geçmiş olsa.
Hiçbir zaman için unutulmayacak anılara, yıllardır medyada, kitaplarda gördüğümüz bize dayatılan ‘’aşk ‘’ olgusunun aslında anlatılandan ne kadar uzak olduğu, bize somutlaştırılarak öğretilmiş. Bu yargıları zihnimizden silip yerine kıymetli olanlarını eklemenin verdiği özgürlük de cabası.
Gelgelelim ki, bu tarifi bile kolay olmayacak serüvenlerin yaşandığı anları anlatmaya. Kendinize eş birini hele de sizi seven ve saygı gösteren, kişiliğine, zekasına hayran bırakacak biri ile aşık olacağınız yerlerde yaşadığınız güzelim anılara…
Kendi kendimize planlayıp biriktirdiğimiz harçlıklarla düştüğümüz yaz tatili planımız bizim için çok değerliydi. Ailelerimizin yıllardır bize bir sorumluluk vermeden sunduğu tatillerden oldukça farklıydı. Daha önce aile bireylerimizle geçen tatillerimiz farklı bir boyuta taşındı. İki yıldır hayalini kurduğumuz tatil planımızı gerçekleştirebilme imkanı bulmuştuk. Bu yüzden de bambaşkaydı. Mesuliyetini kendimiz üstlendiğimiz yolculuğumuzu paramıza, zevkimize ve mutluluğumuza göre planlayıp daha önce hiç gitmediğimiz bir yere gitmeye karar verdik. Bodrum’un Turgutreis mahallesine gitmeyi diledik. Biz, yaşıtlarımız aksine, sakin, baş başa ve huzurlu bir tatil istiyorduk. Kendimize zaman ayırdığımız gibi kendi başımıza planlayabildiğimiz bir şeyi elde etmek istedik. Aradan yıllar geçip baktığımız, hala Turgutreis adı geçtiğinde birbirimizin gözlerine baktığımız da hissediyorduk, deli dolu geçen anılarımıza o seyahati eklemek çok kıymetliydi.
Aylar öncesinde, derslerimizden çıkıp akşam sohbet etmek için buluştuğumuz kafede tatilin ilk ciddi adımlarını atmış olduk. Nereleri görmek istiyorduk? Ülkemizin hangi yaz tatili bölgelerine harçlığımız yetecekti? Bu tarz düşüncelerimizi paylaşıp bir yere not ettik. Bulunduğumuz ortamın verdiği gençlik duygusunu, çalan müziğin ritmini iliklerimize kadar hissederek hayalimizi gerçekleştirmek için planlarımızı yaptık. Haftalık elimize geçen bütçelerimizle birikim yapmaya başladık. Günler geçtikçe heyecanımız da arttı, planlarımızın somut birer bilete, rezervasyona dönüşme hızı da.
Kendi halimizde, kitabımızı okuyup, denizine girebileceğimiz, değişik tatlarla damağımızı şenlendirip, bütün bir yıl beraber izlemeyi beklediğimiz dizi veya filmlerimizi bile tatilde izlemeyi planlamıştık. Kalacağımız yer alışkın olduğumuz gibi bir tatil köyü olmayacaktı ancak bizim kendi çabamızla tutabildiğimiz pansiyon tüm bu olanaklardan daha cazip geliyordu. Bavullar, özellikle planladığımız günlerde yapacağımız aktivitelere göre hazırlandı. Bize ait, biriktireceğimiz güzel anılara açılan kapıyı sabırsızlıkla bekledik. Tarih geldiğinde, otobüs yolculuğu ile gideceğimiz Bodrum’a saatler öncesinden dayanamayıp, erkenden otobüs terminalinde bulduk kendimizi. Tatil yapmanın yanı sıra, birlikte geçireceğimiz uzun gece yolculuğu, birbirimizin omzunda uyuklayarak ya da film izleyerek yapacağımız bu seyahat ile serüvenimize başlamış olduk. Saatlerin bir türlü geçmek bilmediği terminalde, tatili konuşmaktan başka bir şey konuşamamıştık. Heyecanlı geçen otobüs seyahati bize uykuyu verememişti ama hiç önemli değildi. Biz bir an önce Turgutreis’e ulaşma gayesindeydik.
Çocukluğumdan beri oldum olası gece yolculuklarını sevmişimdir. Uzun dağ yollarının arasından geçerek ettiğimiz seyahat molalarında, her bir durakta bize tatil anımızı kuvvetlendirecek anılar eklemeyi de unutmadık. Gece ayazında içtiğimiz çay ve kahveler, kimi zaman içimizi ısıtan çorbalar uzaktan seyrettiğimiz otobüs şirketlerinin yolcuları için koşuşturmaları, hepsi bizi tebessümlerle uğurladı her bir durağımızdan.
Aşık olmanın, sevmenin ne derece kıymetli olduğunu, karnımızda kelebeklerin günbegün açtığını hissetmek tarif edilemezdi. Bir hikaye olsaydı ve içinde sizi üzen hiçbir detayın yer almamış olması kimi zaman kurgu gibi gelebilir. O halde bizim bu serüvenimiz de bir kurguydu. Nihayet gün ışığı ile Bodrum’a ulaşabildikten sonra, geriye Turgutreis’e giden otobüslerden birine binmemiz ve ardından da otelimize kadar bizi götürecek bir taksi tutmamız kalmıştı. Hayalimiz, resmen gerçekleşiyordu. Eylül ayının ilk günü olarak planladığımız tatilimiz an itibari ile sıcak Bodrum güneşi altında başlamış oldu. Acemiliğin de verdiği adımlarımızla Turgutreis otobüsünü bulmada biraz gecikmiş olsak da bir diğer seferi beklemeye başladık. Nihayet sıradaki otobüsümüz gelince bavullarımızı yerleştirip beklemeye koyulduk. Sanırım insan biraz da acemilikle sabırsız olabiliyor. Şoförün dediği gibi otobüsün dolmasını bekledik. Saatler gibi geçti. Önemli değil, biz çok heyecanlıydık. Otobüsümüz harekete başlayınca, Bodrum’un eşsiz güzelliğinden de yararlanarak Turgutreis’e yol almaya başladık. Her zaman kitaplardan, dergilerden, filmlerden gördüğümüz gibi, küçük beyaz evler nefesimizi kesmişti. Modern hayatın sayısız telaşından kurtulmak isteyenlerin böyle bir yazlık yere taşınma isteğini o anda daha iyi idrak etmiştim. Bir gün belki biz de yaşımızı alınca böyle bir yerde hayatımızı sürdürebilirdik. Ancak buna daha çok vardı, biz ilişkimizin başından beri, okul gezisi dışında ilk defa tatile gelmiştik. İlerde çok severek yapacağımız mesleklerimizden yorulunca böyle bir kararı düşünebilirdik. Ancak şunu her zaman biliyorduk ki, hayal edelim ki düşüncelerimizi gerçekleştirebilelim. Aynı şu anki gibi.
Otobüsten iner inmez, bir taksi bulup pansiyonumuzun adını verdik. Mavi. Bulunduğumuz hayal kadar berrak, Turgutreis kadar güzel bir renk. Ancak bu kadar uyumlu olabilirdi herhalde diye düşündük ama belki de bu bizim her şeyi güzel gören, sevgiyle, mutlulukla baktığımız gözlerdi. Teşekkür ettim o an içimden, buraya kadar gelebildiğimiz için, sorumluluğu bize ait tatilimizde sonunda Turgutreis’e vararak başarabildiğimiz için. Sevdiğim yanımda, her şey tıkırında ilerliyor daha ne isteyebilirim ki. ‘’ Teşekkür ederim Sude sana, sen hayalperest biri olmasaydın ne aşık olduğun olurdu yanında ne de sen arkadaşınla ilk tatilini yaşayabilirdin, hayatında her zaman hayal etmekten, dilemekten vazgeçme olur mu? ‘’ kendi kendime içimden geçirdiğim bu cümleler hala karşıma çıkan zorluklarda yol gösterici olur bana, kendime güvenimi hatırlatır.
Taksiden indiğimizde karşılaştığımız manzara karşısında büyülenmiştik. Oysaki internette gördüğümüz görsellerden hiçbir farkı olmayan, adı gibi kendisi de mavi olan bina güzel mi güzel görünmüştü gözümüze. Buna da aşk ile bakmak denebilir.
Pansiyon sahibi, Kemal Bey ile daha önce de konuşmuştuk. Bizi, taksiden iner inmez karşıladı. Sevecen tavırlarıyla buyur etti. Özellikle Kemal ismi, beni bir Türk genci olarak çok gururlandırırdı, bir de okuduğum ve en sevdiğim kitaplardan birinin baş kahramanı Kemal iken bu babacan pansiyon sahibini sevmemem mümkün değildi.
Bizi, giriş işlemlerimizi hallettikten sonra, odamıza yönlendirdi. Heyecanla merdivenlerden odamıza çıktık. İçeri girer girmez, bize, ayrılan odanın deniz manzarası eşlik etti. Gerçekten de muazzam olan manzara karşısında bir nefeslenmek istedik. Bavullarımızı bile açmadan odamızın balkonuna çıktık. Güzel havayı içimize çektik. Sağsalim bir şekilde odamıza ulaştığımızı ailelerimize bildirdik. Kimseyi meraklandırmak da istemezdik. Biraz dinlenip soluklandıktan sonra acıktığımızı hissettik. Hemen üzerimize rahat birkaç yazlık kıyafet giydikten sonra kendimizi dışarı attık.
Sahil yolunda olan birtakım çalışmalar sebebiyle çok düzgün değildi ama bu manzaraya engel de olmuyordu. Kısıtlı bir bütçemiz olduğunu bildiğimiz için yeme-içme gibi harcamalarımızı abartmamaya önceden karar vermiştik. O yüzden yol kenarında duran simitçi amcaya uğramayı düşündük. Sanki mekandan etkilenen simitçi amca bizim tatil sebebi ile burda olduğumuzu hemen anladı. Memleketinin Turgutreis olduğunu anlatan amca bizi hala gülümsetir. Bir simit satarken bile yaşadığı huzuru imrenebilirdiniz. İşte bu yaşama heyecanı, insanı insan yapan asıl şeydir. Simitçi amca, iyi tatil dileklerini bize iletti. Henüz yeni gelmişken Kemal Bey ardından da simitçi amca ile karşılaşmak bize kendimizi çok iyi hissettirmişti. Kendi imkanlarımızla giriştiğimiz yolculuğumuz huzurlu başlamıştı, bize yine kendi memleketimizin insanları gülücükler saçıyordu. İçiceklerimizi de alıp henüz inşaat aşamasında olan yol kenarına oturarak denizi izledik, karnımızı doyurduk.
Havası, uçan kuşu hatta tamamlanmamış yolu ile bize güzel günlerin geleceğini işaret ediyordu Turgutreis. Biraz daha etrafı keşfetme amacıyla yürüyüş yaptık ancak saatlerce otobüs yolcuğundan sonra ayaklarımızın buna daha fazla dayanamayacağını hissettiğimiz anda pansiyonumuza dönmeye karar verdik. Odamıza gelince kendimiz için ayırdığımız dizimizi izlemeye koyulduk.
Birçok insan için dizi izleme eylemi çok da heyecanlı gelmeyebilir. Bizim için durum farklıydı. Her zaman beraberce seyretmek istediğimiz dizileri tatilde akşamları izleyebilme imkanı bulduk. Uykusuzluğun da etkisi ile erkenden sızıp kalmışız. Ertesi gün, capcanlı şekilde uyandık.
Huzur, perdenin arasından, denizin sesiyle girdi odamıza. Güneş ise denize eşlik ediyordu. Kuş cıvıltıları, günün habercisi gibiydi. Kalkıp hazırlandık, dün akşam yediğimiz simitten bir kez daha yemek istediğimiz için kendimizi sahil yolunda bulduk. Her sabah sahilin dibindeki kayalıklara oturup kahvaltı etme isteği ardı ardına gelecekti. Kahvaltının ardından Turgutreis’in meşhur marinasına gitmek için yürümeye devam ettik. Yol gittikçe güzelleşiyor, deniz manzaralı balkonlarında kahvaltı eden insanları gördükçe biz de mutlu oluyorduk. Bir insanın yaşamdan aldığı keyif kadar önemli ne vardır ki? Okuduğumuz rehberdeki anlatılan kadar güzeldi Turgutreis marinası. Köpekleriyle sabah yürüyüşüne çıkan kadınlar ve erkekler, deniz kıyısında kumuyla oynayan çocukların neşesi bizi de etkiliyordu. Sanki, o günlerde gündelik hayatımıza kısa bir ara verip, bir romanın kahramanlarını oynuyorduk. Gençliğinin ve sevgisinin kıymetini bilen iki gençtik biz.
Yürüyüş yolları, deniz kıyısındaki bankları elbette fotoğraflar çekinmeden geçmedik. Bu sayede anılarımızı canlı kıldık. Adı aslında D-marin olan marinanın etrafı cıvıl cıvıl kafelerle, kitapçılarla doluydu. Huzur kelimesinin bu kadar yakıştığı bir yeri daha görüp görmediğime o kadar da emin değildim. Belki kulüpleri, canlı barları yönünden biraz yetersizdi ama deniz kenarında içilen bir demli çayın keyfini de hiçbiri veremezdi doğrusu.
Marinadan ilerledikçe, sahil kıyısında yer alan bir plaja rastladık. Denize girmek için aradığımız uygun plaj burası olabilir diye düşündüğümüz için aklımıza orayı not ettik. Deniz yolu boyunca ilerledikçe, hediyelik eşya satan esnaf dükkanlarını, yazın içimizi serinleten meşhur dondurmacıları da keşfetmiş olduk. Her birini tekrar uğramak üzere geçtik. Sahil yolunda bir de, ada etrafında günlük tur atılan teknelere rastladık. Planlarımız arasında bu tekne gezisi yoktu ancak heves edip bütçemize uyup uymadığını öğrenmek için biri ile görüşmeye karar verdik. İyi ki de vermişiz. İnsanın karşısına ne gibi sürprizler çıkacağı belli olmuyor. Tahmin ettiğimizin aksine günlük gezi ücretleri oldukça uygun ücretlerdeydi. Hemen bir rezervasyon yapıp adımızı listeye yazdırdık. Değişik ve daha önce her ikimizin de yaşamadığı bir deneyim olacaktı.
Çarşının içindeki dükkanlarda gezinip, turistçilik oynadık. Butikler arasında dolandık. Pansiyona dönüp havuz keyfi yapmak üzere ayrılmadan önce meşhur dondurmacı da taptaze ve lezzetli dondurmalarımızı da yedik. Bize sanki her şey, olduğundan daha güzel geliyordu. Dondurma gibi. Uzun uzun laflayarak odamıza gittik ve mayolarımızı giyinip pansiyonun küçük ama tatlı havuzuna uğradık. Tüm odalar dolu olmasına rağmen bize ayrılmış gibi bomboş olan havuzda saatlerce vakit geçirdik. O kadar çok yüzmüşüz ki, bunu saatler sonra odaya döndüğümüzde anlamıştık. Saatlerce yüzüp, havuz içinde sohbet etmek ne de güzeldi.
Turgutreis’de günlerimiz oldukça huzurlu ve sakin geçmesine rağmen bizim kahkahalarımız ve birbirimizi gülümsetmemiz hiç azalmadan arttı. Kendimize yeri geldiğinde balkonda kitap okurken, yeri geldiğinde ise oyun oynayarak zaman tanıdık. Böylece hiç birbirimizden sıkılmadan -aksi ne mümkün- tatilimizi devam ettirdik. Kişi kendine ve karşısındakine zaman verdikçe, her ilişki daha da nefes alır bence. Biz de öyle yapıyorduk.
Birkaç gün önce yer ayırttığımız tekne turu günü gelmişti. Heyecanla uyanıp, sahil kayalıklarında kahvaltı için yediğimiz sandviçlerden sonra tekneye doğru yola koyulduk. Vardığımızda bizim gibi birçok tatil için gelen insanların tekneye heyecan ve merak ile bindiğini gördük. Bizim gibi yurtiçinden gelen misafirler olduğu kadar yurtdışından gelen misafirler de vardı. Teknenin üst katına çıkıp kendimize uygun bir köşe bulduk. Daha hareket bile etmeden teknenin üst katındaki manzara kalbimin daha hızlı atmasını sağladı. Nihayet hareket etmeye başladığında, esen rüzgar uzun saçlarımızı havada uçuşturuyordu. Görünen manzara öylesine hoştu ki, insanın hayran kalmaması mümkün değildi. Tekne görevlileri bizlere ziyaret edeceğimiz koyları detaylıca anlattı. Her biri, bir öncekinden daha güzel koyları şu an bu satırları yazarken bir kez daha deneyimleme isteğim gün yüzüne çıkıyor. Adlarını anımsayamasam da, eşsiz mavilik bizleri misafir ediyor ve büyülüyordu. Her bir koyda belirli sürelerde durduk. Ben kendimi çok cesaretli hissederek neredeyse her durağımızda deniz çok derin olmasına rağmen korkmadan yüzdüm. Normal şartlarda yalnız başıma bir şeyleri yapmaktan korkan ben, o koylarda öylesine özgür ve kendimleydim ki sevdiğim çocuğun derin sularda yüzmeye çekinmesine bile aldırış etmedim. O da kendi halinde, kendi keyif aldığı şeylerle meşguldü. Kendine, İskoçya kökenli bir aile ile tanışma fırsatı yarattı. Güçlü ingilizcesi sayesinde arkadaşça, turist aile ile sohbet etti. Yeni kültürleri deneyimleyip, fikirlerini kendisinden oldukça farklı olan insanlarla paylaşıyordu. Ona aşık olmamın sebebini bana her geçen gün daha fazla hissettiriyordu. Koyun maviliğinden büyülenen ben, bir de sevdiğimin keyfince vakit geçirmesine çok mutlu oluyordum. Beni de tanıştırdığı İskoçyalı aile ile derin bir sohbete giriştik. Yabancı dilim çok kuvvetli olamadığı için konuşulanları pek takip edemesem de, manzaranın ve mutluluğun etkisiyle mest oluyordum. Farklı zevklerimiz, çekincelerimiz ya da korkularımız da olsa, birbirimize destek olmayı, özel alanlarımıza müdahale etmemeyi geçtiğimiz iki yıl içinde öğrenmiştik.
Lisede başlayan arkadaşlığımız bizi aynı üniversite kampüsüne oradan da Turgutreis’e sürüklemişti. Daha kim bilir nerelere yolculuk edecektik. Hayallerimiz ortak paydada buluştukça daha da değerli anılara serüven açıyorduk.
O koylardan bize anılarımızı somutlaştıracak bir şeyler toplayabilirdim ancak kendimi anın akışına bırakmanın etkisinden olsa gerek buna pek fazla gerek duymadım.
Müthiş geçen fakat bir o kadar da yorucu günün ardından odamıza gittiğimizde beni deli gibi sevindiren bir haberi öğreneceğimden habersizdim. Yorgunluğumuzu atmak için birkaç kadeh bir şeyler yudumlarken annem ve ablamdan bir arama geldi. Akşam saatinde içlerin düşen bir umudun peşinden koşarak hastaneye gidip test yaptırmışlar. Teyze olduğumu, ablamın bir yavrusu olacağının haberini ablamın sesinden, öyle coşkulu bir şekilde aldım ki, havalara uçtum. Bebeği olacağı haberini o kadar uzun süredir bekliyordu ki, kendi sevincimin yanında onun sevincini tasavvur bile edememiştim. ‘’İyi ki hayal kurmuşuz ‘’dedim içimden. Hayal, öyle güçlü bir şeymiş ki, benim gibi kimi zaman hayalperestliği ile küçümsenen birine bile aslında ne kadar da değerli bir şeye sahip olduğuna inandırmıştı. Tatilimizin diğer günlerinde içimdeki teyzelik duygusu beni biraz duygusallaştırdı. Bana, yaşadığım hayatın ne derece değerli olduğunu, sevginin, hayallerimize eşlik edeceğini öğretti.
Canım sevdiğim, benim ne kadar çocuk ruhlu olduğumu bildiği için bana büyük su kaydıraklarının bulunduğu su parklarından birine gitmeyi teklif etti. Bu teklife hayır demem mümkün değildi. Nasıl gidebileceğimizi öğrenip yola koyulduk. İçimiz içimize sığmıyordu. Benim aldığım haber sayesinde daha da neşeli şekilde tatilimizde anı biriktirmeye devam ediyorduk.
Büyük kapılı, içinde bir sürü havuzun, kaydırakların, kafelerin olduğu eğlence merkezine gittik. Günlerdir, kararlaştırdığımız gibi, gezmeye, görmeye ayırdığımız bütçemiz sayesinde, yediklerimizi abartmadan kendimize uygun bir tatil planı çizebildiğimiz için çok memnunduk. Bütün bir günümüzü burada geçirebileceğimiz öylesine açıktı ki, küçük bir çocuk olmamıza gerek yoktu. Su parkı öylesine cezbedici şekilde tasarlanmıştı ki telefonlarımızı bile bize verilen kasalarda bırakmaya karar verdik. Onun peşine düşecek vaktimiz yoktu, biz yalnızca anılarımızı arttırmaya, hayalimizi doyasına yaşamaya odaklanmıştık. Kocaman ve upuzun kaydırakların etkisine öyle kapılmıştık ki kaç kere kaydığımızı, o merdivenleri kaç kere tırmandığımızı bir noktadan sonra saymayı bırakmıştık.
Su parkı, tamamen eğlence amacı ile kurulduğu için hiçbir şeyin sınırı yok gibi gelmişti. Yapay ve büyük dalga yaratabilen şekilde tasarlanan havuz, bize tatilde girdiğimiz denizlerden daha eğlenceli bile gelmişti. Yapay bir şeyin aslından daha da etkileyici olması kimi zaman beni ürkütse de, biz o gün bir çocuk gibi enerjimizi sonuna kadar tüketmiştik.
Parktan geri dönüş yolu o kadar yorulmuştuk ki yolda uyuyakalmışız. Odamıza döndüğümüzde ne iyi yaptığımızı, hayalimizi gerçekleştirmenin ne derece değerli olduğunu konuştuk. Hele de bu hayal, sevgi ile birlikte ise.
Tatilden geriye kalan son günümüzü pansiyon havuzunda ve sahil yolunda yürüyüş yaparak, sohbet ederek geçirmeye karar verdik. Maceramız boyunca olduğu gibi, keşfetmeye devam ederek, tadı damağımızda kalan dondurmacıyı ziyaret etmeyi de unutmadık. Butiklerden, ailelerimize ve kendimize tatilimizi anımsatacak hediyelerimizi alıp pansiyonumuza dönmek istedik. Son gecemize özel ve romantik bir kapanış yapmak içinse cebimizde nereyse son kalan paramızla bir şarap alarak devam ettik. İkimiz de sanki dışarı çıkacak gibi, erkenden bir sonraki yıl dönümümüzü kutlayacakmış gibi hazırlandık. Ben, birbirimize karşı bir şeyler hissettiğimize ilk inandığımız geceden bir şey getirmiştim yanımda. Beyaz, kolları fiyonklu mezuniyet elbisem bizi yeniden lisemize, birbirimizden hoşlandığımız ilk günlere sürükledi. Deniz manzaralı balkonumuzda sabaha kadar sohbetler ettik. Sanırım bir tatilin en güzel kapanışı böyle olabilirdi. Hayalimizi gerçekleştirmiş olmanın verdiği huzurla birlikte… Sevgi ile son akşam yemeğimizi yedik. Hayallerimi gerçekleştireceğim yeni Turgutreis anılarına, daha nice serüvenlere…