DÖNGÜ
İpliğin uzun tarafını uç kısmının üstünden atlattıktan sonra oluşan minik halkayı örgü şişine geçirdi. Bu sefer gri bir kazak örecekti ona. Omzunun ölçüsünü almak için yanına ilişti. Tam ölçeceği sırada;
-İşim var ama, burada yazmaya çalışıyorum görmüyor musun?!
Yaptığı yaramazlıktan dolayı azarı yemiş küçük bir kız çocuğu gibi geri döndü kalktığı koltuğa. Düğümü şişin etrafına sıkıca sarmak için ipliğin uçlarını çekti. Adam kendini kaptırmış yazıyordu, kağıt atıkları ile beslenen çöp kutusu halinden şikayetçi gibi dolup taşmıştı. Kalemtıraşla açılmaktan kısacık kalmış kalem onu tutan parmakların arasında zar zor gözüküyordu. Gözleri, yağmurun hızına yetişmeye çalışan cam silecekleri gibi bir sağa bir sola gidiyordu. Sandalyesinin yanında kafasını kaldırmadan örgü ören kadının açıkta kalan omzuna değdi gözü. Beyaz elbisesinden daha beyazdı kadının teni. Eliyle kucağına doğru çekti kadını, şişler yere düştü. Su toplamış parmak uçlarıyla önce kadının saçlarına dokundu sonra boynunda parmaklarını gezindirdi. Adam biraz önceki kaba davranışının farkına varmış gibi bir şeyler söylemeye başladı. Kadın adamın sigaradan pas tutmuş dudaklarından dökülen kelimelerin hiçbirini dinlemiyor, sözünü kesmiyor fakat noktayı koyacağı anı sabırsızlıkla beklediğini adamın dudaklarına yaklaşarak gösteriyordu.
-Bak göreceksin, bu öyle bir hikaye çemberi ki okuyan kişiyi nasıl etkisi altına alacak! Yayınevleri devamının gelmesini isteyecek onlar koşacak peşimden!
Adama inandığını kelimelere gerek kalmadan gözleri ile söyleyebiliyordu. Telefonu çalmasa susacağı yoktu adamın. Kadını bir hamlede kucağından kaldırdıktan sonra ısrarla çalan telefona yetişti. Kadın tekrar koltuğuna geri döndü, saçlarını düzeltti.
Birkaç dakika sonra;
‘Benim çıkmam gerek. Arkadaşım beni bir yayınevi sahibi ile tanıştırmak istediğini söyledi. Dediğine göre adam işimize yararmış. Bakalım o mu bana yarayacak ben mi ona? Bir çay içer gelirim geç kalmam’ diyerek evden çıktı.
Kadın yerdeki şişlerini tekrar eline aldı. Nerede kaldığını unutmayacak kadar kısa zaman geçmişti sanki. Örgüyü ne kadar hızlı yaparsa zamanın o kadar hızlı akacağını biliyordu parmakları. Bir süre sonra tutulan boynunu rahatlatmak için kafasını kaldırdığında evin girişinde ortadaki kolona asılı sevimsiz duvar saatin ilerlediğini fark etti. Adamın çalışma masasını düzeltmek için ayağa kalktı, üzerleri karalama dolu kağıt tomarlarının yanına kalemini yerleştirdi. Kendisi sigara içmediği halde gün içinde defalarca boşalttığı kül tablasını temizledi. Belirli saatte alması gereken ilaçları içiremeden çıkmıştı yine adam, kendine kızdı.
Havalar ısınmaya başlamıştı, daha geçen gün silmiş olmasına rağmen camlarda nisan yağmurlarından kalan su izlerinin gölgeleri kalmıştı. Eline aldığı bezle küçük evin küçük camlarını silmeye başladı. Hafta sonu başlayacak yasak için insanların saatle yarışının başlamış olduğunu gördü. İşini bitirmişti.
Koltuğun kenarında duran şişteki örgüsüne baktı. Soğuk bitmişti artık, ne gerek vardı kazağa. O kadar uğraşacaktı birde. Önce şişleri çıkarttı sonra örgüyü söktü.
Üstünü değiştirmek için odasına girdi, aynada çıplak bedenine baktı. Menapoz döneminde aldığı kiloları verememişti belki ama hala güzel buluyordu kendini. Bunu kendisine söyleyen yine kendisiydi. Alaylı ama kızgın bir ifade ile kendini teselli edercesine gülmeye çalıştı.
Ortalığı toparladıktan sonra o sevimsiz saate bakmamak için mutfağa geçti. Evde ne varsa onu yapacaktı akşam yemeği için, muhtemelen bu yine çorba olacaktı. Duvarda asılı takvimden şu kira günlerinin sayfalarını tek tek yırtmak geliyordu içinden. Yazmaya bel bağlayarak yaşayabilmek zordan öte bir hal almıştı. Yazdıkları kapıdan dönüyor, kadın bir şey demeye kalmadan adam kendisinin Tolkien gibi geç keşfedileceğini sonunda buna değeceğini söylüyordu. Biraz daha elle tutulur şeyler yazsaydı belki şansı daha çok olabilirdi diye düşünmüyor değildi kadın ama bu düşünceler su yüzüne çıkamıyordu bir türlü. Belki de artık çıkması gerekiyordu…
Aklındaki saatin tik toklarını yemek yaparken dağıtmayı başarmıştı hep. Malzemeleri çıkarttı. Kabuğunu soyduğu soğanı keserken yaşaran gözler, içeride çıkmayı bekleyen gözyaşlarını dışarı davet ediyor birlikte akmaları için çağırıyordu. Altı tutmasın diye karıştırdığı çorbanın vermiş olduğu hipnotik etki kapıda anahtar şıngırtısını duyması ile kesildi. Bu sesi seviyordu.
-Ohhh ne güzel kokmuş, çorba mı yaptın. Bana da koyar mısın?
Çorba kaşığına dilini değdirerek sıcaklığını onun için test etti, çok sıcak sevmediğini bilirdi.
Masaya kaşığını ve çorba kasesini koyduktan sonra adam :
-Eline sağlık. İyi ki varsın dedi.
Kadının dudak kıvrımındaki kasları yukarı doğru hareket ettirmesini hep iyi bilmişti bu adam.