Çocuk

ANNELER GÜNÜ HEDİYESİ

ANNELER GÜNÜ HEDİYESİ

Sabahleyin sınıfta ders başlamadan önce, Gülistan öğretmen bir süre öğrencilerle sohbet ediyordu. Bu alışkanlık öğrencilerin de çok hoşuna gidiyordu; hatta derse daha iyi

adapta oluyorlardı. Kimi hafta sonunu nasıl geçirdiklerini, kimi de önemli günleri defterine not ederek sıra üstünde açık tutuyordu. Kimi de hem öğretmene hem de kendi aralarında

fısıldıyordu. Herkesin bir öyküsü vardı. Kimi gülücük atıyordu, kimi

hüzünlü gözlerle bakarak acılardan bal çıkarıyordu!... Herkes bir şey anlatıyor, gevezelik tavan yapıyordu.

Öğretmen konuşan öğrencilerin sözlerine kulak kabartarak sıra aralarında gezmeye başladı. Nihal’in açık duran defterinden gözüne bir yazı ilişti. Siyah kıvırcık saçında ince narin parmaklarını gezdirerek, “Kuş üstüne yazını şimdi okur musun!?” dedi.

Nihal utangaç bir tavırla “Okurum öğretmenim” diyerek kendini okumaya hazırladı.

Anne ben bugün ağladım!

Niye ağladın kızım!?

Bir kuş gördüm yolda savunmasız

Sere serpeydi

Yüreğim çarparak koştum yanına

Aldım avuçlarımın içine okşadım

Kuş kendinde değil tepki vermedi

Çok incinmişti hafif kıpırdadı

Veterinere koşayım derken

Can verdi avuçlarımın içinde

Yol kenarına gömdüm Kadıköy modada!

Öğretmen dinledikten sonra, “Nihal için bir alkış istiyorum çocuklar!” dedi ve sınıfta alkış sesleri yükseldi.

Sonra Nihal’in sıra arkadaşı Melek’in günlük tuttuğu açık duran defterine göz attı öğretmen.

-“Melek yazını okur musun?” dedi.

-Melek okumaya başladı. “Hafta sonu ailecek amcamın yazlığına

gittik. Her renk mayıs çiçeği yamaçları dağları süslemişti. Annemler yazlığın bahçesinde mangal yakarken, ben dağın eteğine çiçek toplamaya gittim. Giderken de annem peşime

seslendi çok uzaklaşma” diye. Tamam dedim. Çiçek toplarken birden kulağıma köpek havlaması sesi geldi. Başımı doğrultup baktığımda iki köpek bana taraf

koşuyordu! Ben de koştum ama koşmanın beni kurtarmayacağını anladım! Döndüm ve birden kollarımı kaldırarak durun, diye bağırdım! Kahverengi tüylü kocaman köpekler yirmi metre uzağımda durdular ve dikilip bana baktılar. Sonra gittiler!”

Öğretmen kahkaha atarak, “Melekciğim geçmiş olsun aklını kullanmışsın. İyi olmuş” dedi.

Öğretmen gülümseyerek, Mehmet’in sırasına geldi, günlüğünde “Evimize hırsız girdi” yazılıydı.

-Öğretmen,” Geçmiş olsun hırsız evinizden neler götürdü?”

Mehmet’in gamzeli yüzüne gülücük yayıldı ve anlatmaya başladı.

-“Annem evde gıcırdayan kapıların menteşelerini yağlamıyor. Eve hırsız girerse odadan odaya geçişinde haberimiz olur, diye. Annemin korktuğu başına geldi. Gece bir hayli zaman geçmişti, ben derin uykumdan kapı gıcırtısına uyandım. Pencereden içeri düşen ışığın yansımasından baktım odamda biri var. Baba diye seslendim, ses vermedi ama elinde pantolonla çıktı odamdan. �Ben ne olduğunu düşünerek doğrulurken, hırsız kaşla göz arası babamla annemin odasına da uğramış, babamın pantolonunu sandalye üstünden aldığı gibi balkondan atladı. Bu arada kız kardeşim şanslı çıktı, hırsız onun odasına uğrasaydı eminim çok korkardı. Sonra evde hırsız var diye bağırdım. Annem, babam uyandı. Onlar da korkuyla bağırıp çağırırken, kız kardeşim de uyandı hep birlikte neye uğradığımızı şaşırdık.

Benim pantolonumla, harçlığım, babamın maaşı ve pantolonu gitti.”

Mehmet olayı anlatırken; öğrencilerin her biri, hırsızlık olayını ve

annelerinin çantasının çalındığını, kimi babaların bankamatikten para çekerken parasını cüzdana koyamadan kaçırıldığını düşündü.

Öğretmen elinde ince çubuğu aşa yukarı kaldırarak, “Tamam çocuklar oturduğumuz şehir böyle, ama bir gün düzelir, hiçbir kötülük sonuna kadar gitmez” diye söz etti.

Sonra Özgür’ün sırasına geldi öğretmen. Özgür’ün not defterinde annesinin bir cümlesi yazılıydı. “Oğlum bana en iyi anneler günü hediyesi verdiğin için sana teşekkür ederim.”

Öğretmen, Özgür’ün buğday tenli yüzüne, çakır gözlerine bakıp gülümsedi:

“Aferin Özgür sana. Annene, anneler gününde aldığın o değerli hediye neydi?”diye sordu.

Özgür gözlerini kırparak arkaya yaslanıp gülümsedi ve anlatmaya başladı.

-“ Komşu Sultan teyze, annemden bir kase şeker borç almış. Sonra borç aldığı bir kase şekeri bize getirdi. Annemin, Sultan teyzenin şekeri getirdiğine memnun olduğunu anladım ama annem, Sultan teyzeye tebessüm ederek, “Sultancığım şekeri getirmeseydin de olurdu ne olacak bir kase şeker ne kıymeti var” diyerek şekeri bir tabağa boşalttı.

Ben de dedim ki, o zaman Sultan teyze bu şekeri geri götürsün. Teyze bana tebessümle baktı, annemin rengi kızardı ve suskunlaştı! Sonra Sultan teyzeye boş kaseyi verdi ve yolcu etti annem. İçeri döndükten sonra yüzünün terini peçeteyle sildi, omuzuma elini koydu yüzümden öperek, “Oğlum bugün bana en iyi anneler günü hediyesi verdin! Bundan sonra içimden geldiği gibi konuşacağım ve borç verdiğim bir şeyi borcunu getirene ‘getirmesen de olurdu’ demeyeceğim teşekkürler oğlum, dedi annem.

Öğretmen, Özgür’ün sırtını sıvazlayarak, “Aferin sana annenle çok iyi bir sohbet etmişsin.” dedi. Ve öğrenciler alkışladılar.

Sonra Utku’nun sırasına geldi öğretmen. Utku gülücük attı, öğretmen yanağını iki parmağı arasına aldı. Utku not defterine gece ders çalışırken şiir yazmıştı.

-Öğretmen, “Utku eviniz çok mu yukarıda bu koca şehirde?

-Evet öğretmenim mahalleye taa pınar tepeden bakıyoruz. Dedem çok önceden bir arsa almış, babam da üstüne ev yaptırdı.

-Öğretmen, “Hadi oku dinleyelim duygularını” dedi.

Utku burnunu çekerek hazırlandı.

Akşam yıldızı altında evimiz pınar tepede

Önünde yanar direkte bir lamba

Pencereden sızar sarı bir ışık

Ders çalışırım geceler yarı

Uğultulu rüzgar tıklatır penceremi

Seher vaktinde dinlerim kuşları!

Gülistan öğretmen Utku’nun omzuna dokunarak, “Aferin Utku, zaten çalışkan bir öğrencimsin” dedi.

Haşarı öğrenciler alkışlayarak tempo tuttular. “Tepeden bakar Utku, şehre tepeden” diye sınıfta alkış, kahkaha birbirine karıştı.

Öğretmen gülümseyerek, Senem’in sırasına geldi.
-“Sen ne yazmışsın bakalım sarı saçlı bal gözlü öğrencim? Hadi annesinin son beşiği, altmışlı yaşlarda olan annen ile söyleştiğin, anneler günü hediyeni oku bakalım” dedi.

Senem okumaya hazırlandı.
“İnsan yazdığı bir yazıyı okumalı” diye içinden geçirerek başladı okumaya.

Günün kutlu olsun mutlu olsun dedim.

Kokladım annemi

Acı bir gülücük yayıldı nur yüzüne

Kandırma çocuğum anneni dedi.

Koca yıldan bir gün mü benim.

Hadi yarın ağlamayacaksam

Kutlu olsun anneler günüm, dedi.

Öğretmen Senem’i de takdir ettikten sonra öğrenciler alkışladı. Senem alkışlardan çok mutlu oldu.

Öğretmen, Esma’nın sırasına geldi. Esma’nın defterinde “Misafirimiz gitti” yazılıydı. Arada bir öğretmene bakarak gülüyordu Esma.

Öğretmen, ”Seni çok mu beklettim Esma?” diye severek elini Esma’nın omzunda gezdirdi.

-“Kimdi sevgili misafiriniz çok iyi anı bırakmış olmalı ki yüzün gülüyor bakıyorum” dedi.

Esma gülmenin dozunu iyice artırdı, gülmekten konuşacaklarını zoraki toparladı.

-“Öğretmenim misafirimiz gitti, yazdım defterime, konuyu anlatmak istiyorum ama yaramaz arkadaşlar, bana güler mi acaba” diye kaygılandı.

Öğretmen, “Hımm o zaman şu sıranın başına ilişeyim fısıltılı konuşalım. Seni dinliyorum” dedi.

Esma başladı söze:

-“Misafirimiz babamın asker arkadaşıymış. Köyünden İstanbul’a gelmiş, sonra babamla

telefonlaşmış, evimize geldi. Evimiz iki odalı. Altı nüfuslu bir aileyiz. Annem varını yoğunu döküp yemek yapıyor. Babam da bir kurumda işçi olarak çalışıyor. Misafir amca sabah bizimle kahvaltı yapıyor. Ben kardeşimle okula geliyorum, babam işine, misafir amca da gezmeye gidiyor. Annem iki küçük kardeşimle evde. Misafire kardeşlerimle benim odam verildi, annem de yer yatağı yaptı bize. Herkes akşam eve toplanınca annem yemek masasını kuruyor. Yemek yerken misafir amca İstanbul’da gezdiği yerleri anlatıyor.

-İstanbul ne büyük şehir. Denizin üstünde köprü, adalar, vapurlar, televizyonda gördüğümü şimdi gezerek gördüm, ne kalabalık şehir ne güzel şehirde yaşıyorsun arkadaşım. Kaç gündür evinde kalıyorum çok hürmetli bir insansın, dedi Hamdi amca babama.

Annem söze karıştı:

-“Öyle çok hürmetli, yüzü yumuşak bir adam ki altı nüfus, bir odadayız. Sana dört çocuğun odasını verdik iki küçük oğlan gece tepinip ağlıyorlar odamızda yatacağız diye, dedi.

Annem biraz kinayeli konuştu.

Babama, “Pamuk yüzlüm, asker arkadaşın yüzünü yumuşak gördü kaç gündür çocuklar yer yatağında uyuyamıyor öksürüyorlar, üstlerini açıyorlar hasta olacaklar. Askerlikte kuzu kellesi yedirdiğin arkadaşına, kasaptan bir pişmiş kelle al eline ver de yolcu et” dedi.

Ertesi sabah misafir amca bizimle kahvaltı yaptıktan sonra, “Size iyi günler” dedi ve başka bir arkadaşına gideceğini söyledi, babamla dışarı çıktı.”

Gülistan öğretmen, Esma’yı da dinledikten sonra derin bir nefes alarak Türkçe kitabının sayfalarını açıp derse başladı.