Kısa Hikaye

Açılın Ben Çok Zorum

Açılın Ben Çok Zorum

Beş bininci adımını sonunda atmıştı, Ziya. Kazadan beri ilk kez gömlek de giymişti bugün. Değmiş miydi onca eziyete? Herkesin kazadan sonra kendisini suçlamasının yüreğine dokunduğu kadar değmemişti. Değmezdi aslında tüm bunlara, bulaşmazdı; yapışmazdı ütüsüz gömleğine o koca kan lekesi. Zaten gömlek Ziya'ya hiç yakışmazdı. Yanında en yakın arkadaşı, Özlem vardı.

Kenardaki banka oturdu, martılar dalgaların üzerinde yüzen izmaritlere kuşkuyla bakarken. O hırıltılı günden beri hiç özlememişti Mart'ı. Kuş sesleri, yeni açan çiçekler, maskeler, serin-sıcak bir hava, ılık kan, Özlem'in sessiz gözleri. Otuz yıl çalışmıştı, Ziya. Başarmıştı sonunda. Ah yılana çıngırak takan dünya! O gün acımadı Ziya'ya. Oysa ki kalkıp gidebilecekti artık dünyanın öbür ucundaki kızının yanına. O gece sondu. Acı son.

Uçağa son anda yetişti, Ziya. Öyle sandı. Yetişememişti aslında. Bin takla atıp ortalığı birbirine katınca, kendini aldırdı Ziya, kalkışını ufak biraz ertelettirmeyi başardığı uçağa. Kalkış sırasında bir ses duyuldu uçakta. Küçük bir hırıldama. Maskeler. Serin-sıcak bir hava. Ilık kan. Özlem'in sessiz gözleri. Başka bir uçak henüz kalkış sırasında çarpmıştı Ziya'nın kanatlarına.

Özlem'in elinden tuttu, Ziya. Fırlattı bir iki adım ötesine konmuş olan martıya. Al dedi. Git dedi. Uç dedi. Bitsin artık bu Özlem! Bitti mi? Bitmedi.