21 gün

Aylar süren ilişkimin ilk çatlakları son haftalarda oluşmaya başladı. İlk kavgayı kim başlattı hatta sebebi neydi ikimizin de hatırladığını sanmıyorum. Günler geçtikçe ve de kavgalar devam ettikçe bu duruma alışmaya ve de kabullenmeye başlamış gibi hissediyorum kendimi.
Düşüncelerle kafamı daha fazla yormamak için tek varlığımmış gibi davrandığım koltuğumdan güçlükle kalktım ve atıştırmalık bir şeyler bulmak üzere mutfağa yöneldim. Mutfakta biraz vakit geçirdikten sonra birkaç meyve soyup kendime güzel bir tabak hazırladım ve tekrar koltuğuma gidip yerleştim. Televizyonu açtım ve de telefonu elime alıp olabildiğince kaliteli zaman geçirmeye çalıştım ancak fazla uzun sürmedi. Bir süre arkadaşımla konuştum. Ondan biraz hoşlanıyordum ancak benim uzun süredir kavgayla da olsa devam eden güzel sayılabilecek bir ilişkim vardı. Galiba bu tip durumlarda başka birine hoşlantı hissetmek normal karşılanabilirdi. Zaten hoşlandığım arkadaşımın benimle ilgilenmediğine yemin edebilirdim. Bu yüzden fazla dert etmiyordum. Hislerim hakkında ise sadece tek bir yakın arkadaşıma bahsetmiştim. Biz konuşmaya devam ederken hoşlandığım kişi Asrın bana bir şey açıklamak istediğini söyledi. Merak ettiğim için ‘’dinliyorum söyle’’ dedim elbette, ancak sevgilim Rüzgar mesajları okuduğunu tahmin edemezdim. Aslında o, ben kimle konuşursam konuşayım kız ya da erkek fark etmeksizin konuşmaları okurdu. Ancak o sırada Asrından duyduğum cümle bildiğim her şeyi unutmama yol açtı. Bana, uzun zamandır benden hoşlandığını ancak arkadaşlığımız bitsin istemediği için bunu söylemeye korktuğunu söyledi. Tamamen afallamıştım hatta dizlerimin üzerinde duran tabağın yere düştüğünü bile yarım saat kadar sonra fark ettim. Asrına bir şey yazmam gerek gibi hissediyordum ancak tek yazabildiğim ‘’sorun değil’’ olmuştu. Bu konuşmayı tabiki Rüzgar da okumuş ve saniyesinde beni aramıştı. Telefonu açmaya korkuyordum. Ona ne diyeceğim ya da ne yapacağım hakkında en ufak bir fikrim yoktu. Ancak telefon ikici kez çalmaya başladığında bu sefer bekletmeden açtım ve ‘’efendim’’ dedim. Bağırmaya başladı. Çok kızgın olmalıydı. Cümle aralarında Asrın için kullandığı küfürlere özellikle vurgu yaptığını fark ediyordum. Asrına karşı kullandığı o kelimeler fazlasıyla canımı yakıyordu. Ancak hiçbir şey diyemiyordum. Ondan ilk defa bu kadar fazla korkmuştum. Ürkütücü açıklayıcı bir terim olabilirdi. Onun susmasını beklerken tek yaptığım şey telefonu olabildiğince kulağıma yaslayıp yarım saat boyunca aynı pozisyonda onu dinlemek olmuştu. Arada onun dediklerini onaylayıcı bir şekilde sesler çıkarıyordum ama onu cidden onaylamıyordum çünkü dediği şeyler bir daha Asrın ile görüşmemem ve de konuşmamamdı. Ancak ben bunların hiçbirini elbette ki istemiyordum. O sırada sadece onu daha fazla kızdırmamak için bir şey demiyor ve onu onaylıyordum. Bu şekilde on dakikanın ardından telefon kapandı ve ben ancak o zaman yerdeki meyveleri gördüm. Yere indim ve dökülen tüm meyveyi toplamaya başladım ancak düşündüğüm şeyler çok daha farklıydı. Asrın bu son dönemlerde Rüzgar ve benim aramın çok iyi olmadığını bildiği halde neden böyle bir şeyi itiraf etmişti ki. Kafam çok karışıktı. Korku ise şiddetli bir şekilde sürüyordu. Yavaşça yerden kalkıp elimdekileri sehpanın üzerine bıraktım ve koltuğa oturdum. Sadece duvara baktım ve ne yapacağımı düşündüm. Birkaç dakikanın ardından kalkıp yüzümü yıkamak üzere banyoya gittim. Soğuk suyu birkaç kez yüzümde hissettikten sonra havluyla kurulandım ve telefonumu alıp Asrına nerde olduğunu sorduğum bir mesaj attım. Onunla yüz yüze konuşmanın iyi olacağını düşünmüştüm nedense. Ardından banyodan çıktım ve ceketimi almak üzere odama gittim. Nasıl göründüğüm hakkında bir fikrim yoktu ama dikkat de etmedim. Ardından ayakkabılarımı da giyip evden çıktım ve kapıyı kilitledim. Birkaç saate eve döneceğimi bildiğim halde bunu yaptım çünkü normalde yapacağım bir şey değildi. Telefonumu çıkarıp bildirimleri kontrol ettim. Asrından evde olduğuna dair bir mesaj vardı. Diğer bildirimlere ise göz ucuyla baktım ancak Rüzgarın adını görünce telefonu kapatıp cebime attım. Ardından yürümeye başladım. Neden oraya gittiğim hakkında bir fikrim yoktu. Gidince ona ne söyleyeceğim hakkında da. Boş gözlerle yola baktım ve yarım saat aralıksız yürüdükten sonra evin önüne geldim. Hala korkuyordum. Durup derin bir iç çektim ve zile bastım.
Birkaç saniye sonra kapı açıldı yavaşça kapıyı ittim ve içeri girdim ardımdan kapatma zahmetini göstermedim. Sadece yürüyüp ikinci kata çıktım. Köşeyi dönüp kapı eşiğinde onu görünce kalbim hızlanmaya başladı. Koşup kollarına atlamamak için kendimi zor tuttum ve olabildiğince sakin bir biçimde yanına gittim. Anlaşılan beni gördüğüne şaşırmıştı. Haklıydı aslında kim hoşlandığını itiraf ettikten birkaç saat sonra onu kapısında görmeye alışkındır ki. ‘’Kötü görünüyorsun, bir sorun mu var?’’ dedi. Buna dikkat mi etmişti cidden? Detaylarla ilgilenmesi beni şaşırttı ve hoşuma gitti. Ancak ‘’sorun yok sağ ol’’ dedim ve de ayakkabılarımı çıkarıp içeri girdim. Ceketimi çıkarmam gerektiğini fark ettim çünkü içerisi gayet sıcaktı ama umursamadım oturma odasına gidip koltuğa oturdum. Birkaç dakika sonra elinde bir bardak suyla Asrın geldi. ‘’Yorulmuşa benziyorsun biraz iç ve ceketini de çıkar içerisi sıcak’’ dedi. Ona nasıl karşı koyabilirdim ki. Ceketi çıkarıp koltuğun kenarına koydum ardından sudan içmeye başladım. O sırada Asrın da karşımdaki koltuğa oturmuştu. Boş bardağı orta sehpanın üzerine koydum. Kapının yanından bir ses ‘’iyi misin’’ dedi. Kafamı oraya çevirdiğimde bizim yaşlarımızda bir çocuk gördüm ancak onun kim olduğunu bilmiyordum. Acaba adını duymuş muydum. Hiçbir fikrim yoktu. ‘’seni tanıyor muyum’’ dedim. Sırıttı ve ‘’adımı çok duyduğuna eminim’’ dedi ve Asrına baktı. Aklıma hiç kimse gelmiyordu. Ardından yanıma geldi ve elini uzattı ‘’ben Arda’’ dedi. Tabi ya Arda. Asrının kardeşi. Asrın ondan çokça kez bahsetmişti ama hiç yüz yüze görüşme ve tanışma fırsatımız olmamıştı. Ona karşılık verdim ve elini sıktım. ‘’Ben de Çiğdem, memnun oldum’’ böyle birisine bu kadar basit bir tanışma cümlesi kurmak tuhafıma gitmişti ancak olan oldu artık. ‘’Merak etme adın her gün en az bir kez anılıyor’’ dedi ve asrına baktı. İlk başta neyi kastettiğini anlamamıştım ancak fark ettiğim an Asrına göz ucuyla baktım ancak o hiç duruşunu bozmamış hala o havalı şeklindeydi. Odada kısa bir sessizlik yaşandı ardından dayanamayıp ilk konuşan ben oldum. ‘’Ayakta yorulacaksın oturmaya ne dersin’’ bunları Arda’ya söylüyordum tabi ki. O da sırıttı ve köşedeki tekli koltuğa oturdu. Yine bir sessizlik oluştu. Anlaşılan onlar da benim kadar gergindi. Asrından duyduğum o cümle sonrasında Rüzgarı umursamadığımı fark etmiyordum bile ya da fark ediyor ancak takmıyordum. Uzun süre sessizliği bozan olmadı. Arda ve Asrın farklı düşünceler içindeydi bu konuyu düşündüklerini varsaydım ve takmadım ben ise telefonumu açmış ve ana ekrandan bildirimlerime bakıyordum. Birkaç mağaza’dan indirim mesajı vardı. Çoğunun ne olduğuna bakmadan bütün bildirimleri sildim. Ardından gözüm Asrına kaydı. Üzgün olduğunu anlamamak için kör olmak gerekirdi. Kendimi daha fazla tutamadım ve gidip yanına oturdum. İkisinin de gözü bana çevrilmişti. Hiçbir şey demeden sarıldım. O an tek istediğim onun kokusunu doya doya içime çekmekti. Sanki onunla geçireceğimiz son an gibi. Neden böyle bir hisse kapıldım hiçbir fikrim yoktu ancak o an umurumda olmamıştı. Asrın da bana sarıldı ben ise onun kulağına ‘’Seni seviyorum’’ diye fısıldadım. Ellerimi tuttu ve bu gece yanında kalmamı istediğini söyledi. Tabi ki hayır diyemedim. Arda’nın odada olmadığını yeni fark etmiştim ve o nereye kayboldu dedim. Asrın ise ‘’Belki de bizi yalnız bırakmak istemiş olabilir’’ dedi. Kapının ardından ses gecikmedi ve ‘’belki de sadece uykum gelmiştir’’ dedi. Sesindeki o yumuşak ton onu doğruluyordu. İkimizin de yüzünde tatlı bir gülümseme belirdi ve ardından Asrın elimi tutup beni odasına kadar sürükledi. Kabul etmeliyim hoşuma gitmişti. Ancak bunun ilk ve son olacağını bilemezdim. Asrın bana döndü ve ‘’Sadece bu gece yanımda uyumanı istiyorum, sana dokunmam bile’’ dedi. Aslında onunla birlikte uyuma fikri beni cezbetmişti ve tabi ki kabul ettim. Yattık ve ona sarıldım kısa süre içinde ben uyuyakalmıştım. Keşke uyumayıp onun gözlerinin içine daha çok baksaydım. Sabah uyandığımda yatak boştu ev ise fazla sessizdi. Belki de onlar konuşkan değildi ama olamazdı burası fazla sakindi. Yataktan kalktım ve mutfağa gittim kimse yoktu. Bütün odalara tek tek baktım, evde yalnızdım. Ceplerimde telefonumu aradım ama yoktu ardından oturma odasından ses geldi. Telefonum çalıyordu. Gidip baktım, yabancı numaraydı. Aslında açmazdım ama bu sefer açtım. Karşıdan gelen ses titriyordu bu ardaydı. Bana evime gitmem gerektiğini söyledi. Neler olduğuna bir anlam veremiyordum. ‘’Sen ağladın mı? Neredesiniz? Asrın yanında mı?’’ yasaklı soruların hepsini tek seferde sormuştum.
Bana bir hastane ismi verdi. İçimdeki korku beni hızla hastaneye götürdü.
Arda girişte oturuyordu, ağlamaktan gözlerinin şiştiği aşikardı. Yanına oturdum ve neler olduğunu Asrının nerde olduğunu ve burada ne yaptıklarını sordum. Elimi tuttu ve sıkıca sarıldı ardından kulağıma ‘’O öldü’’ diye fısıldadı…