Yıldızlı Düşler

 

 

YILDIZLI DÜŞLER

“Geceyi seyrede seyrede öğrendim ki; ışık insanın içinde yanmıyorsa yüzüne vurmuyor.” demiş, Şükrü Erbaş. Ne düşündü, ne hissetti acaba bu dizeleri yazarken? Nasıl bir ruh hâli içindeydi? Umutsuzluğun içinde kayıp mı olmuştu, yoksa “Yine de boğucu sıcaklarda bir bardak su gibi güldüğüm olur,” diye devam ettiği mısralardaki gibi bir umuda mı tutunmuştu? “Nereden geldi bu mısralar aklına?” diyecek olursanız, anlatayım:

Geceyi izlemeyi severim… Kekremsi bir şarap tadıdır benim için gece… Hani damağında yüzünün buruşmasına sebep olan bir tat bırakırken, aynı zamanda da o tattan zevk alırsın ya, öyle bir çelişkidir gece. Acıyı arttırma gücü olduğu gibi;  insana binbir türlü hayal de kurdurur. Seni olduğun yerden alıp, çocukluğunun pembe düşlerine atıverir. Şimdilerde geceler düş kurdurmuyor, ben size çocukluğumun gecelerinden bahsedeyim biraz:

Yazları Adana sıcağı uyutmaz, bu sebepten evlerin damları yatak odalarına dönüşürdü. Cibinliğin içinde, kendimi periler diyarında, peri padişahının kızı gibi hissederdim. Beni çok iyi koruduğunu düşündüğüm o tülün içinde, gecenin karanlığına inat, gözlerim gökyüzünde düşler kurardım. Olabilirliğine inandığım düşler… Çocukluk öyle değil midir? Düşlerinin gerçekleşeceğine inanırsın. İnanmaktır çocukluk… Büyüdükçe geçer bu his, hiçbir düşe inanmamayı öğrenirsin. Hatta gerçeklerde bile bir kandırmaca ararsın. O cibinliğin içine, çocukluğuma, periler diyarına geri dönmeyi ne çok isterdim. Her şey mümkündü o zaman. Geceyi süsleyen yıldızları, gökyüzünün ağaçları gibi düşünürdüm. Peri padişahı babamın, kanatlı, beyaz atlarından birinin üzerinde yıldızlara kadar uçup, perilerimin beyaz tüllerinden, yıldızlara salıncak kurardım. Elimde pamuklu şekerimle sallanırken, yıldızların annesi olduğunu düşündüğüm aya el sallardım. Salıncağım sonsuzlukta sallandıkça, kahkahalara boğulurdum. Ben güldükçe yıldızlar da benimle gülerdi. Sonra başka bir yıldız: “Hadi kovalamaca oynayalım,” derdi. Biz kovalamaca oynarken, siz gökyüzünde kayan yıldızları görürdünüz. Halbuki onlar beni yakalamaya çalışıyordu, siz yanlış biliyordunuz…

Yanlış bildiğiniz bir şey daha var. Şarkısını bile yapmışsınız yahu: “Gökyüzünde yalnız gezen yıldızlar, yeryüzünde sizin kadar yalnızım…” Külliyen yalan! Onlar yalnız değiller, birlikte çok mutlular. Ne oyunlar oynuyorlar bilseniz, aklınız şaşar. Siz yeryüzünde, onca kalabalığa rağmen yalnız hissedebilirsiniz; ama yıldızlar değil.

Sevgili büyükler, inanmışlığını kaybetmiş yetişkinler, yıldızları çocuklara bırakın. Bırakın ki yıldızlı düşler kurabilsinler…

 

 

                                   Pınar Erdoğan