Uyumsuz Hikayeler

Kalabalık koridorlar, dersten yeni çıkan öğrenciler, kampüs'ün dışına çıkarken şakalaşan kızlar tam bir üniversite ortamıydı, ben ise koca okul duvarlarına sıkışmış bir beden.

Üniversite başlayalı daha 3 ay olmasına rağmen doğru düzgün arkadaşım yoktu, zaten ne zaman gerçekten bir arkadaşa sahip olduğumu hatırlamıyordum, kısa süreli yada kendimi bildim bileli tanıştıklarım hariç. Hayatım boyunca inek damgası yemiş biri oldum hep, o yüzden pek samimi arkadaşım olduğu söylenemez, ben böyleyim ve halimden memnunum.

"Hadi be! Ne naz yaptın kızım ver artık notları." Ah onlar mı? Benden ders notlarımı isteyip duran, derslerle uzaktan yakından alakaları olmayan, üniversiteye gelişlerinin tek nedeni eğlenmek olan okulun aylak gezenti grubu.

"Konuşsana, dilini mi yuttun?" Beni iyice duvara sıkıştırmışlardı, karşımda grubun iri yarı çocuğu beni yiyecekmiş gibi bakıyordu ve ben bundan çok rahatsız olmaya başlamıştım.

"Şeyy....Bennn..."

"Aaahh yeter be!" Bu sefer grubun başı olduğunu tahmin ettiğim kız iri yarı çocuğu kenara çekip ellerini beline koydu, bana öyle bir bakış atıyordu ki az sonra şuracıkta beni parçalara ayıracak gibiydi. "Seninle mi uğraşacağız biz kızım, ver şunları."

Birden elimdekileri çekiştirmeye başladı, karşı atak olarak bende bırakmıyordum, elimdeki bütün kağıtlar havada süzülüp yerle buluşmaya başladı, hepsini toplamak için eğilirken grup gülüşerek uzaklaştılar. Sessiz biri olmak her zaman iyi sonuçlar doğurmayabiliyor, benim gibi aciz duruma düşebiliyorsunuz işte.

"Yardım edebilir miyim?" Gözlerimi yerdeki kağıtlardan ayırıp, 'evet' cevabımı beklemeden bana yardım eden çocuğa çevirdim, o da gülümseyerek bana bakıyordu, yemyeşil gözleri vardı ve gayet de hoş birine banziyordu.

"Gerek yok ben halledebilirim." Dememe rağmen bana aldırmadan toplamaya devam etti.

"O gruptan hoşlanmıyorum sana sataşmaları çok saçma, onlara bu hakkı vermemelisin." Kağıtlarımı toplayıp yerden kalktı, gözleri yeniden beni bulduğunda gülümsüyordu.

"Ben vermiyorum zaten, sadece konuşmak konusunda biraz beceriksizim." Notlarım hala ondaydı, üstteki defterime birşeyler yazdıktan sonra bana geri verdi.

"Başkalarına karşı bu kadar sessiz durman yanlış anlaşılmana neden oluyor, kendini ezdirme." Dediği gibi 2 parmağını alnına vurup gitti, selamlama şekline güldüğümde o da gülerek karşılık verdi.

Koridoru aşıp diğer kata çıktım, ders sanat tarihiydi. Daha çocukluk aşkım olan resim tutkumu eğitimime taşımak ortaokuldaki resim öğretmenimin sayesinde başlamıştı, şimdi bende resim öğretmenliği okuyorum ve bende tıpkı öğretmenim gibi yetenekli öğrencileri eğitip hayallerine yön vermek istiyorum.

Dersimin olduğu sınıfa girdim kendime boş bir yer bulduğum gibi kuruldum, anfi neredeyse doluydu. Kitaplarımı masaya koyarken bana yardım eden çocuğun defterime ne yazdığını merak etmeye başladım, gözleri çok güzeldi, renkli gözlülere olan aşırı takıntımı yok sayarak hemen yazdığı defterimi bulup notu yazdığı sayfayı açtım.

''tekrar yardıma ihtiyacın olursa ya da ne zaman görüşmek istersen bir telefon uzağında olacağım gamzeli kız 0537******* -Sercan

Defterime numarasını bırakmış ve çok az insanın fark ettiği sol yanağımdaki küçük gamzeyi fark etmişti, istemsizce gülerken hocanın derse girmesiyle anlatacağı konuya odaklandım.

***

"Feyzo!"

"Lan ben sana böyle seslenme demedim mi?" Fatih yatağında doğrulurken mehmet çalışma masasının oradaki sandalyenin tersine oturdu.

"Ne kızıyorsun abicim senin adın feyzullah değil mi?" Bu fatih'in daha da kızmasına neden oldu, ölen dedesinin ismiydi ama yine de sevmiyordu ikinci adını.

"Bak mali, kardeşim. Feyzo deme bana ne dersen de." Fatih üniversiteye ilk başladığında kendine ait ev tutmuştu, ilk sene yalnız yaşamış bu senenin başında ise odalardan birini mehmet'e kiralamıştı ve yakın zamanda arkdaş olmuşlardı.

"Her neyse bak ne diyeceğim, evde çok sıkıldım gel iki fıstık avına çıkalım ha ne dersin?" Mehmet çok yönlü bir çocuktu, herkese ve her ortama rahatlıkla uyum sağlardı.

"Ben seninle hiçbir yere gelmem kardeşim, geçen sefer tam güzel bir kız buldum konuşacağım tak yine sen güzel kardeşim herşeyi berbat ettin."

Mehmet ters otorduğu sandalyeyi ileri geri sallamaya başladı, pişkinliği yüzünden okunuyordu. "Ne yaptım ben ya, o güzelim kızı yanından kaçırtan sensin."

"Lan sen beni katil mi edeceksin! Tam kızın numarasını alacağım, sen yegane maydonoz kardeşim kızın ağzına sıçtın. 'Yavrum be! o numara sende fazla cenabet durmuş, gel değişelim sen de kurtul ben de.' Diyen ben miyim, sen misin?"

Mehmet sandalye de sallanmayı bırakıp yüzünü buruşturdu. "Ama ayıp ediyorsun feyzocuğum, kızın numara cenabetse suç benim mi? Numaraya bak 0531. Baştan kaybetmiş oğlum bu kız, dışarıda bir sürü kız var, sana dişi mi yok."

"Bak oğlum be......" Derken kapı zili çaldı, ikisi de meraklı gözlerle kapıyı süzdüler sonra da birbirlerini.

"Mali bak kapıya kimmiş?"

"Olmaz! kesin o piç bunak postacıdır, kafiyeli oldu ha."

Kapı hala ısrarla çalmaya devam ediyordu ama ne fatih ne mehmet kılını kıpırdatmıyordu. "Lan mali kalksana ulan, valla üst kattaki mahmure teyzeyi çağırır seni bastonuyla dövdürtürüm."

Mehmet isteksiz bir şekilde kapıya doğru ayaklarını sürüye sürüye ilerledi. "Kimsin ses ver!" Ama ses gelmedi onun yerine zil ısrarla tekrar çaldı.

"Açsana ulan kapıyı ne bekliyorsun." Fatih söylene söylene mehmet'in yanına ulaşmıştı bile, kapıyı açtığında ise ikisinin gözleri faltaşı gibi açıldı.

ÇÜNKÜ EVLERİNE İLK KEZ TAM ANLAMIYLA BİR KIZ GELMİŞTİ!

"Töğbe bismillah!" Mehmet birden kapıyı kızın suratına kapattı.

"Ulan annen seni çok mu nikotinli ortamda barındırdı, ne diye kapıyı kızın suratına kapatıyorsun?"

Mehmet'in yüzündeki şaşkınlık bir an olsun düzelmemişti. "Va...valla abicim, şu....şu an tuhaf oldum, ben içeri gidiyorum sen açarsın kapıyı."

Mehmet adeta usain bolt hızına erişerek içeri kaçmıştı fatih ise derin bir nefes alıp kapıyı açtı. "Arkadaşım için kusura bakmayın beyin yerine et parçası taşıyor kendisi, buyrun ben yardımcı olayım."

Fatih yine çapkınlık için kullandığı surat ifdesini takıntığında kapıdaki kız sevimli bir gülüşle cevap verdi. "Ben kiralık oda için gelmiştim ama." Deyince fatih şaşkınlığını gizleyemedi, demek ki eski ilanı görmüştü.

"Siz içeri salona geçin, ben birazdan geliyorum." Fatih kızın yanından ayrılıp mehmet'in kendini kapatığı odaya girdi.

"Oğlum ne yapacağız! Kız eski ilanı görüp gelmiş." Fatih heyecan ve merakından gram eksiltmezken mehmet daha bir sakindi.

"Ne yapacağızı varmı feyzocuğum, ev senin kız güzel oda da var fırsat ayağımıza geldi." Mehmet halinden memnundu ama fatih fazlasıyla endişeliydi, erkek evinde bir kız fikri onu fazlasıyla geriyordu.

***

"Bak sorun tam da burada işte, birbirimizi anlamıyoruz. Ağlama Beril lütfen." Bankta oturan beril hıçkırıklarını tutamıyordui cem ise 1 saattir ağlayan berili yatıştırmaya çalışıyordu.

"Neyi anlamıyorum cem, seni o kızla..." Tekrar duygularına yenik düşerek ağlamaya başladı, cem ellerini birine kavuşturup yüzünü sıkıntıyla ovuşturdu.

"Sen olayı yanlış anladın beril, beni tanı mıyor musun, bu zamana kadar yalan söyledim mi ben sana?" Beril çok sinirlenmişti 1 yıldır birlikte olduğu sevgilisini başka kızın kollarında yakalamıştı, kendisini en yakındaki banka atarken bulmuş cem ise peşinden gelmişti.

"Bana kızı açıkla o zaman, senin koynunda ne yapıyordu o kız?"

Cem yanından kalkıp önüne çöktü, berilin ellerini yüzünden alıp ellerinin arasına aldı. "Her zaman ki arkadaş grubumla oturuyordum, lanet olsun sinem yanında bir arkadaşıyla yanımıza geldi. Bana takık olduğunu biliyorsun niye böyle yapıyorsun, birtanem! Kahretsin seni çok seviyorum görmüyor musun?"

Beril artık sinirlerinin hakimiyetini kaybetmişti, bir hışımla ellerini cem'den kurtardı ve ayağa kalktı.

"Bana birtanem deme!"

"Ama.... beril?"

"Bana sakın bir daha birtanem deme tamam mı. Bitti bu ilişki burada bitti, ben yokum sende artık o süslü kokonana kavuşailirsin tamam mı, ben aradan çekiliyorum."

"Beril!....Dur gitme yalvarırım."

Beril, Cem'in yalvarmalarına aldırmadan hızla ondan uzaklaşmaya başladı, kollarını birbirine kavuştururken havanın soğukluğuna inat ağlıyordu.

Çok sevdiği aşkından böyle ayrılmak çok koymuştu, erkeklere güveni o kadar azalmıştı ki neredeyse yok denecek kadar azdı, siniri elle tutulur cinstendi. Kayalıklardan birine çöktü ve cebinden telefonunu çıkardı artık onun için cem diye birisi yoktu.

Facebooktan hesabına girip ilişki durumunu değiştirdi, sonra cem'in hesabına girdi, engel tuşu bir parmak uzağındaydı. 'Yapabilirim, yapabilirim....yapamayacağım.'

Eli en gel tuşuna gidemedi, arkadaşlıktan çıkardı. Gözü cem'in profil fotoğrafına kaydığında uzunca bir süre baktı, onu böyle terketmek kalbini acıtsa da onu sinem denen kızın yanında gördükçe büyük bir nefret duyuyordu.

Facebooktan çıkıp Whatsapp'ına girdi, ilk iş durumunu ve beraber çekildikleri profil fotoğrafını değiştirmek oldu, sonrasında ev arkadaşına mesaj attı.

"Ebru 15 dk'ya evdeyim konuşacaklarımız var, ayrıca kolilerce nutella ve dondurmayı hazır etmeni istiyorum ben çok kötüyüm."

***

"Sana kaç kere söyleyeceğim. bir düz fönü bile beceremiyorsun, Derya abla nerede?"

"Kendisi izinde Arya hanım, izin verin fönü bitireyim." Burası yıllardır geldiği kuafördü ve derya abla ise arya'nın kıvırcık saçlarını fönleyebilen tek kadındı, haliyle diğer çalışanlara öfke kusuyordu.

"Çabuk ol daha derse yetişeceğim, eğer bu saçlarım akşama kadar bozulursa paramı geri alacağım."

Çalışan kadın gözlerini devirdi ve işine kaldığı yerden devam etti bu arda arya da kucağındaki peluş köpeğini seviyordu, eliyle köpeğin burnunu sıktıktan sonra kendisine çevirdi. "Beni bir tek sen anlıyorsun değil mi puffyciğim."

Kucağındaki peluş köpeğini bağrına bastırdıktan sonra yine eski yerine oturttu. "Bitti arya hanım.."

Arya son kez aynaya bakıp saçıyla oynadıktan sonra kasaya ilerleyip parayı uzattı. "Bugün ki muameleden hiç hoşlanmadım selin, derya abla geldiğinde haber ver."

"Geçen gün başladı arya hanım, daha sizi tanıyamamıştır."

"Tanıt o zaman selin bu benim sorunum değil."

"Peki arya hanım iyi günler, güle güle kullanın."

"Orasını akşama görürüz selin." Öfkesini son kez kusup ayağındaki topukluları vura vura kuaförden çıktı hala kendi kendine söyleniyordu.

'Yıllardır buraya geliyorum gördüğüm muameleye bak, ayrıca kadın leş gibi sigara kokuyordu ıyykk!"

Çantasındaki puffy' incitmeden kenara çekerek telefonunu buldu rehberden en yakın arkadaşının numarasına basıp kulağına görürdü.

ÇALIYOR....ÇALIYOR.

-Aloi nerdesin canım.

-Alışverişteyim tatlım, sen çıktın mı kuaförden?

-Çıktım çıktım nerede buluşalım?

-Kampüsün karşısındaki değirmen kafede buluşalım şu an bir cappucino'ya hayır diyemem doğrusu.

-Ah tabi ki tatlım 5 dakikaya oradayım.

KAPANDI.

Elini sallayarak bir taksi çağırdı, araba yanına yanaştığında kapıyı açıp arka koltuğa yerleşti çantasını da yanına koyduğunda şoför Arya'ya döndü. "Nereye gidelim abla?"

"Abla senin annendir, Özyurt Üniversitesi'ne gideceğiz."

"Analara laf yok abla, onlar bizim herşeyimiz."

"Hala abla diyor ya! Uzatmayın beyfendi yola bakın lütfen."

Şoför gidene kadar konuşmuş Arya'yı delirtmeyi başarmıştı, sonunda geldiğine sevindi. Parayı gıcık şoföre uzatıp arabadan indiğinde derin bir nefes almıştı, bu gün nedense herkes Arya'ya ters gidiyordu. Karşısında değirmen kafeyi gördüğünde kaldırımdan karşıya geçti, kafenin içine girdiğinde mis gibi kahve kokusu burnuna doldu.

Cam kenarında boş bir masa görmesiyle oraya doğru ilerledi, dağlık bir manzaraya sahip olan mekan farklı havasıyla müşterisine kucak açıyordu, mis gibi kahve kokusuyla harmanlanmış leylak ayrı bir meziyet barındırıyordu.

Sandalyelerden birine puffy'i yerleştirirken kendisi de yan taraftaki sandalyeye oturdu, bacak bacak üstüne attı, eteği biraz yukarı çıktığında düzeltip yerine iyice kuruldu. Az sonra da yakın arkadaşı Ece elinde bir sürü alışveriş poşediyle gelip karışısına oturdu, yorgun gözüküyordu.

"Yeni bir mağaza açılmış görmen lazım Aryacığım, neredeyse hepsini oradan aldım."

"Tabiki tatlım, benim de dolabımı yenilemem lazımdı zaten." o sırada genç bir garson masalarına geldi elide adisyonla siparişleri bekliyordu.

"Ben bir cappucino alayım tatlım, sen ne alacaksın Aryacığım?"

"Bende aynısından alayım." Garson başıyla onay verip yanlarından ayrıldı. "Ah Ece bu gün başıma neler geldi inanamayacaksın."

"Anlat tatlım, seni dinliyorum." Arya olanları tekrar hatırlayınca sinirleri en üst seviyeye çıktı, derin bir nefes çekti içine.

"Önce derya abla ortada yoktu, biliyorsun canım benim saçlarımı ondan başkası fönleyemiyor. Sonra çok konuşan gıcık bir taksi şoförüne denk geldim ki inanamazsın, buraya gelene kadar hiç susmadı başım şişti vallahi."

Oarada garson sipariş ettikleri cappucinoları masaya bıraktı. "Ay tatlım ne badireler atlatmışsın, ben şok!"

Arya ile Ece konuşurken yanlarına gelen çocuğu fark etmediler bile, Burak uzun zamandan beri Arya'ya aşıktı. Birçok sefer onunla konuşmayı denemiş ama her seferinde başarısız olmuştu, Arya'nın burayı sevdiğini bildiğinden ısrarla her gün buraya gelir, saatlerce oturur dersi varsa girer ve yurda dönerdi.

"Arya....şey....merhaba." Arya yan tarafına döndüğünde şaşkınlığını gizleyemedi, tam anlamıyla ezik olduğunu düşündüğü çocuk gözlüğünü düzeltti, bir cevap bekliyordu.

"Merhaba da, sen kimsin yürüyen moda faciası?" Burak heyecanından ellerini çıtlatıyordu, ilk kez sevdiği kıza bu kadar yakındı çünkü.

"Arya... ben sana bir şey söyleyeceğim, yalnız konuşamaz mıyız?" Arya'nın gerilen sinirleri sakin kalmasını iyice imkansız hale getiriyordu, zaten bütün gün başını ağrıtmışlardı.

"Hayır konuşamayız cicim, ne söyleceksen burada söyle, vaktimi alıyorsun." Burağın morali bozulsa da sesini çıkarmadı, gözlüğünü tekrar düzelttikten sonra söze girdi.

"Ben senin burayı sevdiğini bildiğimden neredeyse her gün buradayım, hatta kahve senin için yaşam tarzın. Burada içmeyi en çok sevdiğin kahve karamel soslu mocha sonra da masada gördüğüm gibi cappucino. Yani uzun lafın kısası..."

Burak biraz durdu devamı için çok heyecanlıydı çünkü, arya ise olayın hala şokundaydı herkes ona hayrandı fakat hiçbir ineğin buna kalkışacağını hayal etmemişti. "Uzun zamandır sana aşığım Arya İlayda Bektaş."

Arya bu sefer kesinlikle çıldırma noktasına gelmişti, normal hayatta bile muhattaba almayacağı çocuk sevdiği kahveye kadar biliyor üstelik onu sevdiğini söylüyordu.

"Bana bak! Ne cürretle bana İlayda diyerek seslenirsin. Benim birtek adım var o da Arya tamam mı, ayrca sen kim beni sevmek kim?"

Arya dayanamayarak ayağa kalktı, Burakla göz göze geldiler. "Ben sana birkaç numara büyüğüm cicim, hem bu tip ne böyle hiç aynaya bakmıyor musun sen? Madem beni seviyorsun o zaman kendine bir çekidüzen ver, bu halde yürüyen bi ölüye benziyorsun."

Burak Arya'nın cümleleri karşısında adımlarını gerileyerek uzaklaştı, bir erkek olarak dahası bir seven olarak bu kadar kırıcı sözlere mağruz kalmamalıydı, kendini onun karşısında çok aciz hissediyordu.

"Bunu sen istedin Arya İlayda Bektaş."

***

"Davulda Özgür." Dinleyenlerin alkış ve ıslıkları eşliğinde özgör önündeki bateriyi konuşturdu.

"Bas gitarda Sercan." Ve tekrar alkış ve ıslıklar, gitarın tellerine her dokunuşundan ustalık akıyordu.

"Klavyede Aytaç." Tekrar yoğunlaşan alkışlar eşliğinde Aytaç klavyesinin tuşlarına hızlıca bastı, eğlenceli ritimle seyirciler birkez daha coştu.

"Ve bendeniz grubun solisti Alp, bu akşamlık bu kadar, sağlıcakla kalın." Grubun üyeleri teker teker sahneden inerken alkışlar ve ıslıklar da yükseldi. Alp'in hayranları onu bekliyordu, gruptan en son onun inmesiyle hayranları üstüne çıkacak gibiydi.

'Bir imza alabilir miyiz?1', 'Alp senin büyük hayranınız.' Tarzı nidalarına aldırmadan kalabalığı zorlukla aştı, cafe&bar'ın girişine çıktı. Cebinden hiç eksik etmediği malborasından bir dal çıkarıp yaktı.

"Çalıyoruz kardeşim." Sercan Alp'e bu işi teklif eden kişiydi ve onu eski sıkıcı hayatından kurtaran.

"Alp, ne yapacaksın bu akşam?" Sercan yaktığı sigarasından bir nefes çekip dışarı üfledi.

"Eve gidiyorum, başka ne yapabilirim." Sercan Alp'in umursamaz tavırlarına tek alışkın olan kişiydi, alp böyleydi. Umursamaz tavrının altında çok iyi biri yatardı ama bunu göstermeyi sevmez, hatta zayıflık olduğunu düşünürdü.

"Gelseydin kafa dağıtırız, iki piliç yakalarız diyecektimde."

"Bu tür şeyleri sevmediğimi biliyorsun sercan, sen git."

"Sen bilirsin kardeşim, iyi geceler." Sercan elindeki sigarasından bir duman daha alıp yere attı, ayağıyla ezdikten sonra iki parmağını alnına vurup gitti. Alp isemalborasından bir lokma daha alıp gökyüzüne üfledi.

Tam o sırada bar'ın önüne çok şık son model bir araba yanaştı, içinden çıkan 3 koruma alp'e doğru yürümeye başladı. 'şimdi başlıyoruz işte.' diye geçirdi içinden.

"Alp bey bizimle gelmelisiniz, babanız sizi bekliyor." Üç koruma iri yarı sağlam vücutlu insanlardı, daha önce ellerinden birçok kez kurtulmayı başarmıştı.

"Sağolun beyler, ben o bunak yerine evime gitmeyi tercih ediyorum."

Alp cümleyi kurarken bir kez bile gözlerinin içine bakmamış etrafa konuşmuştu, ortadaki koruma yıllardır Alp ile uğraşıyordu, bu hallerine alıştındı fakat diğerleri daha yeniydi ve sinirlenmeye başlamışlardı. "Lütfen alp bey zorluk çıkartmayın."

Sağ taraftaki koruma söylemişti ama sinirden dişlerini sıkarak konuştuğu belliydi, buradan bile ne kadar tehtitkar olduğu açıkça anlaşılıyordu.

"Zülfikar abi seninle bi özel konuşalım." Dediğinde ortadaki koruma yanındakilere işaret verdikten sonra alp'in yanına yaklaştı diğerleri ise arabaya döndüler.

"Buyrun alp bey."

"Ben sana şu pezevenkleri getirme demedim mi, geleceksen tek gel." Zülfikar, Alp kendini bildi bileli babasının yanındaydı, yılların yaşını alması onu bu işten alıkoymamış daha da iyileştirmişti. Saçları bu iş uğruna kırarmış olsa da zerre pişmanlık duymamıştı.

"Üzgünüm efendim, babanızın emri."

"Başlatma babamın emrinden! Onları yolla benim arabayla gidiyoruz."

"Peki efendim." Zülfikar tekrar selam verip iki korumanın olduğu arabaya gitti, adamlara bir şeyler söyledikten sonra araba yolda homurtular çıkararak uzaklaştı.

"Gidebiliriz efendim." Zülfikar ile birlikte alp kendi arabasına doğru ilerledi, uzaktan kumandayla arabanın kilidini açtı, sürücü koltuğuna bindikten sonra zülfikar da yanına oturdu arabanın sesi sokağı birkez daha inletirken yola koyuldular.

"Ee abi, senin durumlar nasıl, hatice teyze, ayhan, sevgi nasıllar?"

Alp belki de babasından daha çok zülfikarı severdi, babasının sürekli işi vardı ama babasından görmediği bütün ilgi ve şevkati zülfikar vermiş hatta araba kullanmasını bile o öğretmişti.

"Nasıl olsun oğlum, teyzenin böbrek yetmezliği var biliyorsun babanız olmasa yıllardır bize kim bakar, ayhanı da biliyorsun işte yuvanın teki, sevgi desen üniversite sınavına hazırlanmaktan dışarı çıkmaz oldu."

"Olsun abi, hayırlısıyla güzel bir puan alsın ben yardım ederim ona."

Zülfikar bey sıkıntıyla iç geçirdi, daha 20 sene önce iş bulamazken Ertekin ailesi ona ve ailesine kucak açmıştı, o ise hiçbir zaman ihanet etmemiş daim sadık biri olmuştu. "Sağol oğlum, sen oldukça benim sırtım yere gelmez."

"Eee abi, babalık beni niye görmek istedi?"

"Bilmiyorum oğlum, alın getirin dedi geldik, bir şey bilsem söylerim bilirsin." Alp başını sallamakla yetindi, eve gelene kadar bir daha konuşmadılar.

Sonunda malikanenin önüne geldiklerinde kapıdaki bekçi kulübeye girip kapıları açtı, alp ağır hareketlerle arabayı kenara yanaştırdı, arabadan indiklerinde kapıları kilitledi, önde o arkada zülfikar içeri girdiler.

Hizmtçilerden biri yaklaşıp selam verdikten sonra yolu gösterdi. Alp kadını takmadan babasının çalışma odasının olduğu kata çıktı, kapıyı iki kez tıklattı, 'girin!' komutunu duymadan içeri daldı, adam masasındaki evraklardan kafasını kaldırıp göz ucuyla Alp'e baktı.

"Seni artık buraya zorla getirtir olduk." Babasının iğneleyici cümlesinden sonra masaya rahat bir şekilde yaklaştı.

"Çünkü kendi evim var." Vahit bey, oğlunun ona karşı bu kadar edepsiz oluşu canını sıkıyordu.

"Yani bizi görmeye gelmeyeceksin demek değil, oğlum." Alp öz babası bile olsa önemsiyormuş rolü yapmasına sinir oluyordu, yıllardır başbakan olmak için uğraşmış ailesini düşünmemişti bile, sırf haberlere malzeme çıkmaması için iki çocuğunu hatta karısını bile dışarı çıkarmamıştı.

"Bak babalık, bana beni düşünüyormuş gibi rol yapmandan sıkıldım, sen bizi değil itibarını düşünüyorsun." Vahit bey sinirle iç geçirdi sonra ellerini saçlarına götürdü.

"O bar'da çalışmanı istemiyorum, patronunla bağlantı kurdum haberi var."

Alp işte bu sözden sonra iyice çileden çıkmıştı, kendini içinden usul usul sakinleştirmeye çalışıyor ama başarısız oluyordu.

"Çok güzel, şimdi de çalıştığım yeri baltalıyorsun. Kesin adama para bile teklif etmişsindir, başbakanımızın itibarı zedelenecek, haberlere Vahit Ertekin'nin oğlu ucuz barlarda diye haber yapacaklar."

Alp çalışma masası'nın dibine gelip iki elini de sert bir şekilde indirdi, vahit bey'in şaşkın bakışlarına karşın alp tehtitkar bir gülüş sergiliyordu.

"Senin itibarın beni zerre ilgilendirmiyor, benim için vahit ertekin diye biri yok, benim sevdiğim babam öldü, bunu da böyle bilesin."

***

MERHABA YAZOKU AİLESİ

Yepisyeni bir kurguyla karşınızdayım, pek komedi türünde olmadı kabul ediyorum eğer beğendiyseniz takipte kalın çünkü yeni bölümler ardı ardına gelecek şimdilik,

HOŞÇAKALIN.

DEVAMI GELECEK...