UMUDA YOLCULUK
Onlar daha farklı sonuçlar hayal etmişti oysa. Her şey tahmin ettikleri gibi ilerliyordu. Uzun bir süre önce başlamıştı yolculukları. Belki çok zaman belki de daha fazla. Küçük pencerelerin dışında görebildikleri tek şey ise karanlıktı. Bazen de uzaklardan göz kırpan yıldızlar vardı. Her parıltı yeni bir umut olmuştu onlara. Kısacası her şey ne bir eksik ne de fazlaydı. Yeni bir başlangıç için henüz geç sayılmazdı. Ancak kötü bir sondan önce de yeterli zamanları kalmamıştı.
O uzay gemisinin de boşlukta asılı duran yıldızlardan farkı kalmamıştı sonunda. Ha söndü ha sönecek yakında. Bu uzadıkça kısalan yolculukta her parıltı yeni bir umut olmuştu onlara. Her ne pahasına olursa olsun aradıklarını bulmalıydılar. Ancak zamanları giderek azalıyordu. Azalan zaman mıydı yoksa umutları mı? Belli değildi. Çünkü kullandıkları enerji kaynakları dönüş yolu dâhil altı aylık kalmıştı. “Zaman” en az aradıkları şey kadar değerliydi şimdi. Hatta göz alıcı bir hazineden bile daha değerli. Uzaklardan göz kırpan her sahte parıltıyla önce heyecanlanıp sonra her defasında aynı hayal kırıklığını yaşamak çok yorucu olmalıydı. Onları anlatan sözlükte “yorgunluk” diye bir sözcük olmasa da yorulmuşlardı artık. Ancak o sözlükte “pes etmek” sözcüğü de yoktu.
Her zor görevin bir de sorumlusu olurdu. Bu görevi isteyerek alan kaptan da derin düşüncelere dalmış, mekiğin penceresinden uzayın o sonsuz karanlığına bakıyordu. Kim bilir hafızasından neler geçiyordu?
Uzayın boşluğuna mı bakıyordu? Yoksa endişeler içindeki zihni yolunu mu kaybetmişti? Dışarıdan bakınca pek anlaşılmıyordu. Dikkatini başka şeylere vermeye çalışsa da kötü düşünceler hep sinsice geri dönüyordu.
Aramak yetmese de umut etmek güzeldi. Bir yolu olmalıydı mutlaka. Son bir çıkış kapıları daha olabilir miydi? Kim bilir? Hem öncekilerin anlattığı o “efsane gezegen” sürekli dönüp duruyordu hafızasında. Binlerce yıl önce başka bir gezegenden geldiklerini söyleyen eskilerden duymuştu onu. Var olabilir miydi gerçekten? Bir yerlerde onların yolunu gözlüyor olabilir miydi? Davetsiz misafirlerini bekleyen esrarengiz gezegen fikri artık mantıksız gelmiyordu şimdi. Belki de umutlar azalınca bazı şeyler daha inandırıcı hâle geliyordu.
Yorgunluk onlara göre değil demiştim ya az önce. Yorulmak nedir bilmezdi aslında kaptan. Ama yorulmuştu işte. Beklemekten başka bir şey yapamamak yormuştu onu. Koskocaman bir okyanusta toplu iğne aramaya benziyordu görevi. Cevapsız sorularla dolup taşan hafızasında neredeyse yer kalmamıştı dersem abartmış olurum belki. Ama ona benzer bir şeyler yaşıyordu işte. Her şeye rağmen de güçlü görünüyordu hâlâ. İşte yine öyle bir gündü. İşte yine bakışları bir pencereden boşluğa demir atmıştı. Sonra aniden çalmaya başlayan siren sesiyle irkildi kaptan. Neyse ki diken diken olacak tüyleri yoktu. Birazcık korksa da sesin taşıdığı anlam bu hissi hemen bastırmıştı.
Çünkü bu ses yakınlarında keşfedilmeyi bekleyen yeni bir gezegen olduğu anlamına geliyordu. O her zaman ki sıradan emir bu sefer daha ciddi bir ses tonuyla verildi. Ekip vakit kaybetmeden bilgisayarlarının başına koştu. Artık onlar için her saniye çok değerliydi. Bu, içine düştükleri çaresizliği biraz daha net gösteriyordu. Durgun bir suyu anımsatan tüm ekipte aniden dalgalar oluşmuştu. O siren sesinden sonra konuşan ve sessizliği ilk bozan kişi de ekipten Zerya oldu. Parmakları işini çok iyi yapan birer ustaya benziyordu. Parmakları işini yaparken dudaklarından da şu sözcükler döküldü:
- Yaklaşık 8 fars uzağımızda kaptan Sergei. Ancak birazdan daha net veriler elde edebilirim.
- Güvenlik analizleri, gerekli öngörüler hemen hazırlansın. En kısa sürede en ince ayrıntıları bile öğrenmek istiyorum. Bir ses artık çok az zamanımız kaldığı fısıldayıp duruyor çünkü.
Bu konuşma yolculukları boyunca onlarca kez daha yapılmıştı. Kaptanın sesi titriyordu desem belki yine abartmış olurum. Ancak bu sefer oldukça heyecanlıydı. Çünkü o güne kadar uğradıkları onlarca gezegenin hiçbirinde enerji kaynağı bulamamışlardı. Sadece bir kaç gezegende sınırlı miktarda tespit etmişlerdi o kadar. Fakat oralara gitmeye değmeyecek kadar yetersizdi bu kaynaklar. Hatta uğradıkları gezegenlerden biri sadece buzullarla kaplıydı.
Güneşin tam tersi uzaktan bile dondurucu etkisi olan bir gezegendi bu. Sahte bir parıltıyı daha arkalarında öylece bırakırken güvenlik sebebiyle oraya gitmekten de vazgeçmişlerdi.