Sürpriz anlayışında(!) Enteresan İlişkiler

 

 Eylül ile Behlül birbirini çok seven farklı karakterlere sahip ilginç bir çifttir; yada öyle mi görünüyor olabilirdi acaba?! -Uzun yıllara dayanan ilişkilerinin İyi gittiğini; mutlu olduklarını düşünürler...?? -Ama maalesef bu tek taraflı bir düşüncedir kii ilerleyen yıllar içinden bir gün Behlül’ün sonsuz bir mutluluğa adım atmak düşüncesiyle sevdiği kız Eylül’e sürpriz amaçlı biraz saf duygularla evlenmek için Behlül ailesiyle Eylül’ün ailesinin birlikte yaşadığı evlerine kız istemeye habersiz çat kapı gelirler. Behlül ve ailesi hiçbir sorun yaşanmayacağını umdukları Eylül’ün modern görünümde çağdaş bilge lakin klasik ailesi tarafından anlayışla karşılaşacaklarını düşüncesiyle kapılarını çalarlar. Behlül’ün kendi ailesine de aceleci ve baskıcı tavrıyla bu ani sürprizle bu baya ilginç anlayışın kararıyla Eylül’ün ailesini çok rahatsız etmeyeceği saf özgüveniyle, Eylül 'ün ailesinin de daha çok kızları adına tanıdıkları, güven duydukları efendi bir çocuk olarak bildikleri Behlül’ün bu tavrını samimiyetle hoş karşılarken; Eylül için hiç öyle olmayacaktı ne yazık ki..

O akşamın en büyük tersliğiyse tesadüfe bakın ki Eylül evde yoktu..

Eylül’ün evde olmadığı akşam, kız  arkadaşlarıyla seyrettikleri tiyatro oyunu gösterisi sonrası sohbet ettiği kafede eğlenceli vakitler geçirdiği bu durumdan Behlül’ün de haberi olmamasıyla Behlül ve ailesine de büyük sürpriz olucaktı. Tâbi ki, Behlül ve biraz mahçup hallerde ailesi kapıyı çalmadan önce durumdan habersiz çat kapı yaptıkları sırada Eylül’ün annesi ve babası da hiç beklenmedik anda uzun süreli çalan zile kulak kesilmesiyle, oldukları yerde; babası şekerleme yaptığı salondaki koltuğundan hoplayarak, -ne oluyoruz gibisinde, annesi yemek bulaşıklarıyla eli köpük içinde ‘hayrola İsmail bey, alacaklılarımız mı vardı' gibi her zamanki espritüel atışmalarında soruyla kalakalırken, İsmail, eşi Sevim’e ters ters bakmasıyla; ‘ne saçmalıyorsun Allah aşkına sen’ diye çıkışır, o da şaşkın ' Eylül olmasın’ sözüyle hiç beklemedikleri sürprizle karşılaşmak üzere Sevim de  ‘ilahi İsmail, kızımızın zil çalma şekli böyle mi’ diye güler, alaycı atar yaparak eşine; daha fazla beklemeden Sevim, kapıyı açmaya yönelmiştir ; kapı açılır açılmaz hoş bir sevinçle Behlül ü ve sonra ailesini gören şaşkınlıkta Sevim, memnuniyetle içeri buyur ederken, İsmail de Sevim’in bu değişik halinden meraklanır, arkadan belirir, hemen durumun anlaşılırliğından yüzü güler, ‘buyurun, buyurun..’ diye destekler. Eylül’ün ailesinin, Behlül ve sonrasında annesi Hülya hanımla, babası Tuncer beyi fark ettiği büyük şaşkınlık ve kızları adına duydukları heyecan içerisinden, birden  kızlarının evde olmadığı düşüncesiyle de paniğe kapılırlar, özellikle Sevim hanımın yüzü bir ara asılır gibi olur, hemen belli etmeyerek düzeltir, salonda oturmaya yönelirler. Hülya hanımın Behlül’ü kast ederek mahcup bir görünümde olduklarını belli eden sürekli özür dilediği bir konuşmayla yerlerine otururlar. İsmail bey ve Sevim hanım da hiçbir rahatsızlık verilmediğinden şikayetçi olmadıkları Behlül oğullarını da ne kadar çok beğendiklerini, sevdiklerini yansıtarak ortamı rahatlatma maksadıyla karşılık verirler. Kısa bir süre sonra İsmail bey, çok sevdiği Behlül oğluyla tavla da kapışmak için oynamaya yönelten şakacı bir tavırla takılır; oynamaya başlarlar, Hülya hanım ve Tuncer bey de memnuniyetle merak içinde onları izler, Sevim hanım da mutfağa geçerek ikramlarını ve çayları hazırlamak için ve de ayrıca panik halde kızını, Eylül’ü hemen gelmesi için telefonla aramaya koyulur. Annesi Sevim hanım telefonda büyük heyecanla, panik bir şekilde hem şakayla hem de söylenme şekliyle Eylül’e çıkışarak eve gelmesini tembihlerken, Eylül ise hiç bir şeyden habersiz, bulunduğu kafedeki gürültüden annesinin sesini çok fazla duyamadan geçiştirerek telefonu kapatır. Sevim hanım ise kendi halinde kızı dinliyormuş, onaylıyormuş hissiyatıyla kabul eder ve telefonu kapatır, misafirlerine çaylarını ve ikramlarını servis ederken, İsmail bey de Behlül’ün kolunun altına tavlayı tebessümle, bilge bir tavırla sıkıştırır, Behlül de 'çok büyüksün İsmail amca, senden öğrenecek çok şeyimiz var' sözüyle yenilgiyi tüm alçakgönüllülükle kabul eder. İsmail Bey’in de bu efendi tavır hoşuna gider ama bir şeye takılır ki, Behlül ‘ün son kelimesinden hemen sonra onu düzelterek, sevecen tatlı bir dille çok ayıplar, bir daha böyle söylememesini kendisine de istediği zaman baba diyebileceği konusunda anlaştıklarını teyit ettirir. Behlül de başını sallayarak sevecen tavırla onaylar....

Ortam iyice yumuşamıştır.

Eylül hâlâ ortalıkta yoktur ki, Hülya hanım da kurnaz fikirle meraklı gözlerle bakınarak Eylül’ü sorar, evde olmamasına dair ağızlarını yoklarcasına..  Sevim hanım da çekinerek lafa atılır; daha fazla durumunu saklamaz, kızının arkadaşlarıyla bir tiyatro oyunu seyretmeye gittikten sonra yakın yerde kafede kahve içerek sohbet ettiklerini, oturduklarından bahseder. Behlül de Eylül’ün bu planından habersiz merakla kulak kesilir. Sonra Sevim hanım meraklanır, çayını sehpaya koyar, telefona bakar, ' gelmesi lazımdı..’ diye sesli düşünerek, ' sohbete daldı herhalde' der ve telefon numarasını çevirerek ayağa kalkar, bir daha arar, uzun çaldırdıktan sonra salondan çıkarken Eylül telefonu açar –açmaz Sevim hanım meraklı, panik ve telaşlı bir şekilde ve de sözünde durmayıp gelmeyince biraz da kızarak nerede kaldığını sorar, ne kadar geç kaldığı için söylenmeye başlar. Eylül ise annesinin bu arayışında telefondaki sesini daha iyi duyar ki, ne söylediğini anlamaya başlamıştır ve merakla sürprizi, misafirleri çözmeye çalışarak, geleceğini aktarırken telefon kesilir, kapanır.. Annesi Sevim hanım da  söylenerek konuşurken kesildiğini fark eder telefon kapandıktan sonra bile arkasından kızına söylenir. Ve her zaman ki meşhur anne sözlerini peş peşe sıralar, kendi kendine içlenerek..

Sevim hanım mutfaktan meyve ikramı için sunumunu yapmaya salona yönelir; kızının durumundan biraz mahcup yerine oturur. Hülya hanım, Sevim hanımın üzerindeki gerginliği hissettiği gibi ortamı sıcak tutmak için konuşmalarında başka konular açar; verdikleri hizmetlerinin zahmetli olduğunu belirterek rahatsızlık verdiklerini düşündüğünü bildirmesiyle Sevim hanım kendileri açısından hiç bir sıkıntı olmadığına değinerek, ‘ne zaman gelirseniz, gelin, başımızın üstünde yeriniz var' deyimiyle çok memnun haliyle karşılık verir. Tam ortamdaki sohbet iyi giderken, Hülya hanım, Sevim hanım ve İsmail beyi  doğrularken, ‘ama ailemizi tamamlayacak kızımızı da göremedik henüz..’ deyişiyle ortamı gerer, Behlül utanır, annesi Hülya hanımın sözleri üzerine.. Sevim hanım ise alınganlıkla, ‘Aşk olsun’ gibisinden bakakalırken; İsmail bey , Hülya hanıma hiç üzülmemelerini tavsiye ederek, kendilerinden yana hiç bir sıkıntı olmadığını üstüne basarak belirtir ve dert etmemelerini, trafiğe takılmış olabileceğini, gelmek üzere olduğunu söyleyerek telkin eder.

Son kelimesinin ardından, Eylül kapının zilini çalmıştır..

Sevim hanım geldiğini belirterek kapıya doğru koşar, kapıyı açar, Eylül kapıdan girer girmez annesi Sevim Hanım’a annesine oradaki süre boyunca hiç rahat vermediğinden çıkışır-ken Sevim hanımın sinsice tebessümü, ve gözüyle içeriyi işaret etmesiyle Eylül durumu fark eder; ani kısa süreli büyük bir şok içine girer, bakakalır, donar, salondaki misafirlerde minik bir tebessümle ona bakar;

Eylül’ün çocukluk fobisi, utangaçlığı başına gelmiştir ...

De  hemen toparlanması üzerine sesi önce dışardan içeriye kısılarak annesine söylenmesiyle, ortamdaki durumu anlamaya başlamıştır.

O anın, utangaçlığının şokuyla da çok ters davranmaya başlar; bir yandan da bu ani duruma sinirlidir. Olgun, bilmiş tiki davranışlarını sürdürerek umursamazca anlamazlığa gelir. Annesiyle sohbet eder gibi konuşmayı sürdürürken keskin, ciddi, ve sinirli bakışlarıyla bir annesini gözler, bir de salondaki misafirleri adeta neden geldiniz, ne diye, ne hakla geldiniz der gibi.. Eylül içten içe bu duruma çok sinirlenmiştir; hiç hissettirmeden, kimin için toplandıklarını, kimi evlendirdiklerini bile-isteye alaycı bir tavırla tüm pişkinliğiyle sinsice gülerek sorar. Eylül herkesi şaşırttığı haliyle, bu çok ciddi alaycı imasındaki tavrını hiç bozmaz; devam ediyordu.

Sessizlik olur... Eylül harici herkes şaşkın, üzgün hâliyle Eylül’ün tavrı neden böyle diye düşünür; anlayışla karşılamaya çalışırlar, Eylül’e karşı daha ılımlı olmaya çalışsalar da Eylül’ün bu hâlinden döneceği yoktu; bu çok saçma habersiz sürpriz Eylül’ü kızdırmıştı bir kere.. Eylül’ü olumsuzluğuyla derinden etkileyebilecek geçmişten tetikleyen bi travmasıydı; bi nedendi nede olsa...

Birden Hülya hanım, hızlıca ayakta duran Eylül’ün koluna girer; sevecen, candan tavırlarda Eylül’ü yumuşatmaya çalışıp, sohbet başlatma düşüncesiyle ‘sevgili gelinim..’ imasını da kullanarak içeriye, salona doğru çekiştirerek yanlarına oturtmak üzere koltuğa oturttuğu gibi ne olduğunu bilemeyen Eylül yaşadığı çekişme sonrası büyük bir tepki göstererek hırçınlıkla yerinden fırlar; ciddileşir. Ve daha resmi bir şekilde, burada ne olduğunu, ve neden ona haber verilme gereksinimi duyulmadığını; ve neden bundan onun haberinin son dakikada haberi oluyor, bunu ona lütfederek açıklamalarını rica eder..

Eylül’e karşı herkes kendini suçlu hisseder gibi birbirine bakarken, Eylül anlayış içerisinde konuşmasına durumu çözmeye çalışarak devam eder. Eylül kendisini istemeye geldiklerini anlamıştır artık da bundan niye son anda haberi oluyor; nasıl, ne biçim bir sürpriz anlayışıdır bu, onu anlamıyordu. Özellikle annesi ve babasına yönelmiş, sormuştur.

Hülya hanım ve Tuncer bey, Eylül’ü bir kez daha çok zeki, akıllı, ve olgun bulmuştur; beğendiklerini birbirlerine bakarak gülümseyerek belli ederler.

Eylül bir an mantıklı düşünmeye çalışır; elini alnına götürür, alnından çektiği gibi bunu kabul edemez  yeniden sinirlenir. Kendi kendine ‘nasıl bir sürpriz anlayışıdır, Tanrım, gerçekten uzak..’ söylenirken Behlül’e gözü takılır takılmaz bu fikrin Behlül’den çıktığını anlar, alaycı sözleriyle ona yüklenir, nasıl bir anlayışın var diye sorar. Behlül, Eylül’den hiç beklemediğinden şaşkın ve pişmandır, sessiz kalır..

Eylül utangaçlığının etkisinden kurtulmuş, sinirlidir. Herkes durumu anlamaya çalışarak suskundur. Sevim hanım ve İsmail bey de Eylül’ün bu kızgınlığını anlamış değil, şaşkın ve duruma üzgündür. Sevim hanım kızı Eylül’e sessizce şaşkınlığını da belli ederek neler olduğunu, eve gelmeden önce kötü bir şey yaşayıp yaşamadığından şüphe duyarak neden böyle konuştuğunu sorar. Eylül ise her zaman ki gibi annesinin bu tavırlarından sıkıldığını belli ederek, isyanlarıyla yerinde silkinir. Sevim hanım da misafirlere çok mahcup olduklarını düşünerek, üzgün olduklarını, kızlarının bu ara yoğun, kötü bir dönem geçirdiği bahanesiyle kafasının karışıklığını belli ederek gönüllerini almaya çalışır, yüzünden tebessüm eksik etmeksizin.. İsmail bey de hemen arkasından eşini desteklemek için ortamı da yumuşatmaya çalışır, bir yandan da ılımlı haliyle Eylül’e de sahip çıkarak, anlayışlı, Eylül’e üzüleceği bir sıkıntısının olup olmadığını merakla sorar, daha sonra misafirlere açıklama yapmak gereği duyarak kızlarının bugün uygun olmadığını, Eylül ve Behlül ‘e de bakıp onay almış gibi, ayarladıkları uygun bir zamanda görüşülmenin daha iyi olacağından söz eder, bugün için af dileğini dile getirirken, Tuncer bey de samimiyetle doğru bulduğu bu görüşe saygı duyar, onaylarken Eylül ne konuştuklarına anlam veremez halde birden sözlerini keser. Yine sınırlı hâliyle anlamazlığa gelir ve Behlül’e sinirli, babasına çıkışarak ne kararı; neyin kararının bildirilmesi diye sorar, Behlül’ün karşısına geçer, bundan sonra birbirleri için anlaşılmaz sürprizlerle karşımıza çıkanlara verebilecek bir cevabımız yok, diye resti çeker, her şeyin bittiğini; ayrılığın kaçınılmaz olduğu da anlaşılmaz olmuştur. Babasına da kibar bir dille kendilerinin de çok fazla mahcup olacakları bir durum olmadığını net bir şekilde söyler, tekrar Behlül’ün yanına gelir ve düşündüğü, yaptığı bu hoşuna gitmeyen kötü sürprizle alay ederek, trip atar. Bunu gören Hülya hanım, Eylül’e çok sinirlenir, ve oğlu Behlül’ü savunma ihtiyacı hissederken, Eylül sinirli, bir hışımla salonu terk eder, odasına geçer, Sevim hanım ve İsmail beye kızgın kızlarının çirkefliğinden isyan ederek oğlunu çok ezdiklerini dile getirip, ezilmesine boyun eğmeyeceklerini söyler, Tuncer beyi mahcup halde önden çıkarırken Behlül’ü de arkadan sürükleyerek çekiştirir; Behlül ise Eylül’ün her haline aşık misal ondan ayrılmak istemez, gitmek istemiyordur.

İsmail bey de şaşkın ve çok mahcup olan biteni hayretle izlerken,

Sevim hanım da, Hülya hanıma arkalarından oğlan analarına ithafen eleştirel bir tavır takınarak, kendi söylemindeki tabirle, ‘firijit karı gibi yapışmış çocuğa..’ misali sözüyle kızar; söylenir. İsmail bey de eşi Sevim hanımın bu ilginç sözlerine ters ters bakarak takılır, sonra gülerek meşhur tövbe’lemeyle söylenir.

Eylül'e saf aşkının bitmesini kabul edemeyen Behlül ise arkadan Eylül’ün adını çağırarak seslenmesiyle gözleri arkada annesinin inatla çekiştirmesine karşı durumu hâlâ algılayamayıp kabullenememeksizin gözleri arkada bakakalarak sürüklenerek çıkartılır......

 

 

  • SON   -