RÜYA

Güzel bir gece daha. Yıldızlar ve göğün en güzel mücevheri olan ay ışığının yanında sokak lambaları. Gündüzün aksine gece daha sakin daha huzurluydu. Herkese yaptığı gibi benimde bütün kötülüklerimi hatalarımı örten gece. Yine geldiğim bu güzel park gündüzün kalabalığı olmadan gecenin sakinliğinde sanki bambaşka olan bir yer. Adeta mezarlıktan geçiyormuşum gibi olan sessizlik ve bu muhteşemliği bozan topuklu botlarımın sesi. Bu hayatta en sevdiğim hatta sevdiğim tek gürültü bu olsa gerek. Yada sadece topuklu ayakkabıları çok seviyorum..

Dershaneden çıkıp yurda giderken zevkle geçtiğim parkın tam ortasındayım. Sanki arkamdan biri beni izliyordu. Boyun kökümden belime kadar inen o iğrenç ürperti geçti. Belki de yapmamam gereken o hatayı yaptım yavaşça arkamı döndüm. Hiç bir şey yoktu. Hatta batı filmlerinde ortada dönen bir saman geçse tam bir film sahnesi olurdu. Ama o iğrenç gerginlik hala üzerimden gitmemişti. Derin bir nefes alarak önüme döndüm.

Ordaydı öylece ağacın altında dikiliyordu. Zayıf uzundu, kıyafeti mi siyahtı yoksa karanlıktan mı ben öyle görüyordum. Çok rahatsız ediciydi sanki öylece nefes almadan beni izliyordu. Nefes aldığına dair omuzları bile hareket etmiyordu. Yerime çakılı kalıp onu izlediğim için artık onu fark etmemiş numarası yapmam imkansızdı. Kaçmalı mıydım? Emin olduğum tek şey ona doğru yürümemem gerektiğiydi. Niyetini ve ya bana yapabileceklerini şuan tahmin edebilmem imkansızdı. Ters yöne gitmek çok saçma olurdu. Hemen solumdaki yürüyüş yolundan devam etmeye başladım.

Göz ucuyla varlığını kontrol ediyordum. Ne koşuyordum ne de yürüyordum. Mümkün olduğunca hızla bu parktan çıkmalıydım. Hala ordaydı ve hala bana odaklıydı. Etrafından dolanarak geçecektim yolu. Ben yürüdükçe bana doğru döndü. Neden adımlarını göremiyordum. Olduğu yerde öyle dönmeyi başarması imkansızdı nasıl böyle karaltı şeklinde olabilirdi. Belki de artık hayal görüyordum. Akıl sağlığım yerinde miydi? Ondan beklenileni yaparak hareket etti bana yönelmedi hatta önüme bakmak yerine ona bakıyor olmasaydım belki de bu hareketi fark bile edemezdim. Yavaşça eli cebine yada beline gitti tahmin etmek çok zordu ama tahmin edilebilir olan tek şey oradan çıkan parlak metaldi.

Silah mıydı? Belki de seri katildi zevk için öldüren biri, yalnızdım açık hedef halindeydim. Önce bu durumdan kurtulmam gerekiyordu. Önce hızımı kesmeden kalın gövdeli bir ağacın arkasına geçtim sakin olmalıydım korku zekamı kullanmama engel olurdu. Savunmasız değildim kendimi koruyabilirdim değil mi? Hala hiç bir ses yoktu. Eğer beni öldürecekse şuan görüş açıma girmesi gerekirdi. Bunun için hareket etmeli ve ses çıkarmalıydı ama hala bir şey yoktu. Sabırla beklemeliydim ben kaçan taraftım şuan onun konumunu bilemezdim. Bir ihtimal oda karanlıkta hangi ağacın arkasında olduğumu bilemese keşke ama bu bana bile imkansız geliyordu.

Ne kadar sakin kalmaya çalışsam da kalbimin sesinden başka ses yokmuş gibiydi. Aslında vardı ben fark ettiğimde geçti sanırım. Önce tok bir ayakkabı sesi sonra sürükleme sesi. Sonra tekrar o tok ses. Önce yarım bir adım sonra sürükleme. TAK TAAAAK TAK TAAAAK TAK TAAAAK ..... Birini mi sürüklüyordu. Görmem gerekiyordu. Asla beni terk etmeyen meraklılık huyum yine bana bela oldu ve o iğrenç yüzü gördüm.

Bunların hiç biri gerçek olamazdı. Bir elim ağaçtaydı bayılmamam için tutunmalıydım. Aslında kaçmalıydım ama pelte olmuş titreyen bacaklarım beni dinleyecek gibi durmuyordu. Gülüyordu ama çıkardığı sesin gülmekle alakası yoktu. O hırıltılı ses sanki ondan değil beynimden geliyordu. Hızlandı her suçlunun yapacağı gibi hızlandı. Bana geliyordu sanki sol bacağı kırılmış ona tekrar takılmış gibiydi. TAK TAAAAK TAK TAAAAK....

O hızlanıyordu bende kaçıyordum. Koşsa ne yazar bana yetişemez değil mi? Peki neden arkamdan değil de bir anda önümden bana koşmaya başladı. Arkamda değil miydi nasıl bir anda önümde olabilirdi. Bunlar gerçek miydi? Gerçekten oluyor muydu? Hızımı kesip tekrar geri dönmeye çalıştım ama ne oldu o çok sevdiğim topukluları bu gün giymemem gerektiğini öğrendim. Ayağımın burkulmasıyla yeri boyladım. Artık dibimdeydi. Elindeki parlak gümüşi bıçakla. Ve hala yüzünden gitmemiş o gülümseme, amaç mutluluk değildi dehşet gülümsemesiydi bu. Hani öldürülmeden önce son kez gülenler gibi yüzündeki o donuk gülümseme. Ve çaprazda bizi izleyen uzun zayıf karaltı...

Onu düşürüp tekrar kaçmalıydım bacağına vurmak için harekete geçtim ama sanki bütün kaslarım uyuşmuştu. Vücudum benim kontrolümde değildi. Felç geçirmiş gibi öylece kaderimi bekliyordum. Beynim hiç bir yerime emir veremiyordu. O iğrenç yüzüyle yanıma eğildi. Yüzüyle aramda bir iki santimden fazla yoktu boğazından gelen hırıltı duyduğum son sesti. Bıçak sol kaburgama girerken görmek istediğim kesinlikle onun yüzü değildi. Gökyüzü bu gün daha da bir mi karanlıktı yoksa ölüm mü bana karanlık geliyordu.

Acı sanırım her şeyi fark etmemi bilincimin bana geri gelmesini sağlamıştı. Yatakta sanki gerçekten kaburgalarıma bıçak saplanmış gibi uyandım. Yine başlamıştı. Yavaşça sözde bıçaklandığım, ağrıyan kaburgamı tutarak doğruldum. Yatağın başlığına sırtımı dayadım. Nefsimin düzene girmesi ve rüyanın etkisinden çıkmam için kendime biraz süre tanıdım. En son ne zaman görmüştüm ben bu rüyayı. Günler önce haftalar yada ay mı olmuştu.

Gözlerimi kapatıp derin derin nefesler aldım. Rüyanın etkisinden çıkmak için kendime biraz süre tanıdım. Tabi gördüklerime bir rüya denirse. Kendime geldiğimde her rüya gördüğümde yaptığım gibi odamın kapısının yanında olan takvimde bu günü kırmızı kalemle yuvarlak içine aldım. Bu gün gördüğüm rüyayı, gördüğüm her gün yaptığım gibi. En son kırmızı yuvarlağı hangi güne koyduğuma baktım. Bir aydan fazla olmuştu daha arada bir kaç renkli halkalarım daha vardı. 

Sarı aileden birini gördüğüm günler olurken yeşiller tanımadığım ama ölümlerine şahit olduğum kişilerdi. Mor halkalar ise güzel şeylerdi ne ile ilgili olduğu önemli değildi Ucunda ölüm yoksa o rüya benim için güzeldi. Çünkü gördüğüm her rüya bir hafta içinde gerçek oluyordu. Kendi ölümüm hariç. O hala gerçekleşmiyordu.

Baş ucumdaki saati kontrol ettim. Daha kalkmam gereken saate bir saatten fazla vardı. Bu günü olabildiğince güzel geçirmeliydim zaten kötü bir başlangıç olmuştu. 

Evimin üst katı tamamen benim odamdan oluşuyordu. Buraya atandığım ilk ay tanıdıklar sayesinde yurtta kalsam da ömrüm boyunca biriktirdiğim paralarla burayı almayı başarmıştım. Daha tam bir düzenim olmasa da ailemin de yardımıyla evi biraz düzene sokmuştuk. İkinci maaşımla aldığım büyük yatağım ve uyumlu mor perde ile halım odanın sahibinin ben olduğunu haykırıyordu. Odamın bir kapısı yoktu o yüzden kendi yaptığım mor tüller ve boncuklardan oluşan bir perde vardı. Evin benden önceki sahibinden kalan bir gömme dolap ve makyaj masası vardı. Tabi onları beyaza boyamak gibi süper bir şey yapmıştım. 

Banyoya gidip yüzümü defalarca yıkadım. Saçlarım darmadağınıktı. Elimle biraz daha dağıttım. Odadan çıkmadan önce hava alması için camı açtım. Boncuk ve tül püsküllerimi kapının yanındaki kancaya tutturdum. Çıplak ayaklarıma her ne kadar hava sıcakta olsa zemin soğuk gelmişti. İrkilmiştim ama umursamadım. Alt kata indiğimde beni önce salonum karşıladı. 

Karşıda bizim eski mavi koltuklarımız ortada tahta bir sehpa. Duvarın orda eski ev sahibinden kalma bir dolap ve onun üzerinde ki tüplü televizyon. Merdivenin hemen yanında ise bir basamaklık bir yükseklik eskiden yemek masası varmış şimdi ise dikiş makinem, tuvallerim ve boyalarımın olduğu büyük dolap vardı.

Açık konsept olan mutfağıma girip çaydanlığa kaynaması için su koydum. Kupalarımdan birini seçip içine tek kullanımlık kahve paketini boşalttım. Suyun kaynamasını beklerken su içip salonun mutfağın camlarını açmaya koyuldum. Son olarak sürgülü bahçe kapısını sonuna kadar açtım. Ufak bahçem her zaman içimi rahatlatmak için buradaymış gibiydi. 

Buraya atanmayı da en çok bu yüzden istemiştim ya. Asla kaybolmamış insanların samimiyeti müstakil bahçeli evler her ne kadar benim evimden gözükmese de oralarda bir yerde olan deniz... Artık kaynamış olan suyla kahvemi hazırladım. Bahçeme daha bir hafta önce aldığım rahat üç kişinin sığabileceği bahçe salıncağıma kuruldum. 

Hava çok güzeldi zaten ege bölgesi de doğup büyüdüğüm yer olan bursa gibi güzeldi. Kahvemi henüz yarılamıştım. Mutfaktan dün akşam yaptığım poğaçalardan birini alıp yemeğe başladım. Tek başıma kahvaltı yapmaktan nefret ediyordum. Yalnız olduğumda zaten pek acıktığımda söylenemezdi. 

Yeme içme faslım bitince odama çıkıp önce dişlerimi fırçaladım. Odamı toparladıktan sonra artık işe gitmek için hazırlanmam gerekiyordu. Kot mavisi kloş eteğimle beyaz kalın askılı v yaka bluzumu çıkardım. Etek dururken biraz kırışmıştı. Önce onu ütüledim. Üzerimi değiştirdikten sonra çantama da lazım olabilecek şeyleri koyduğumda hazır sayılırdım. Banyo da yüzüme renk gelmesi için hafifi bir makyaj yapıp saçımı dağınık bir topuz yaptım. Daha doğrusu topuz yapmaya çalışırken o dağınık topuz oldu.

Odamda ki pencereleri kapadıktan sonra alt kattakileri de kapatıp hızla ocağı da kontrol ettikten sonra artık evden çıkmaya hazırdım. Beyaz spor ayakkabılarımı giydikten sonra kapıyı kilitleyip yola koyuldum. Hastaneye gitmek için minibüslerin geçtiği yola kadar birazcık yürümem gerekiyordu. Ve biricik komşum Hafize teyzem yine her sabah olduğu gibi bahçesini sulamış kapının önünü yıkıyordu. 

" Günaydın Hafize teyzem kolay gelsin."

Hafize teyzem annemin yaşlarında ya var yada bir iki yaş büyüktür. O sabah neşesiyle bana selam verdi.

"Günaydın güzel kızım hayırlı işler sana da."

O zaman aklıma geldi. Ondan isteyebilirdim.

"Hafize teyze ben işte olduğum için sütçüyü kaçırıyorum sen bana alır mısın?"

"Olur tabi kızım ne lazım sen söyle bende alacaktım zaten bu gün sana da alıveririz "

Hemen cüzdanımdan bir miktar para çıkarıp bir yandan da istediklerimi sıraladım.

"Bir kilo süt ile 10 yumurta yeter teyzem."

"Ne gerek vardı kızım aldıktan sonra verirdin."

"Olur mu hiç öyle şey teyzem hadi sana kolay gelsin ben minibüsü kaçırmayayım."

Her zamanki gibi yavaş yürüme alışkanlığım olmadığı için hızlı adımlarımla yoluma koyulmaya döndüm.

"Allah kolaylık versin kızım."

Dedi arkamdan Hafize teyzem. İyi biriydi. Tabi dedikoduyu bıraktığında çok daha iyi biri olacaktı. 

Çantamdan telefonumu çıkarıp mesajlarımı kontrol ettim. İbrahim'den 4 ve iş yeri grubunda olan gereksiz konuşmalar. 

Grup konuşmalarına girip hiç okumadan çıktım. Yeter ki bildirimi oradan kalksın. Ve sona bırakmama rağmen cevap vermem gereken İbrahim'e geldi sıra.

"günaydın bal böceğim- sana bir sürprizim var pazartesi senin oraya geliyorum. Patrondan izin koparmayı başardım."

Keşke izin koparmayı başaramamış olsaydın. Neredeyse iki yıldır İbrahim'in zoruyla devam eden bir ilişkim vardı. Ayrılmak için an kolluyordum ama nerede hiç o an gelmemişti.

"Günaydın. O zaman ben pazartesi için hazırlıklara başlayayım."

Düşünürken yavaşlayan adımlarımı hızlandırıp caddeye çıktım. Kısa süre içinde gelen minibüse binip hastanenin yolunu tuttum. Bakalım bu gün randevu alan kimler vardı. Şehrin dışında kalan bir hastaneydi çalıştığım yer merkezde de vardı bir tane ama benim tayinim buraya çıkmıştı. 

Biz diş hekimlerinde tıp gibi zorunlu doğu görevi olmadığı için rastgele atanıyorduk. Şanslıydım ki böyle güzel bir yere atanmıştım. Sessiz sakin huzurlu aile yeriydi. Tabi DUS' ta süper bir başarı elde etmediğim için ben de çalışmaya başladım. 

Hastanedeki odama girdiğimde Hatice yani yanımda çalışan hemşire çoktan çaylarımızı getirmişti. 

"Günaydın Hatice" yine yüzü sirke satıyordu.

"Günaydın Büşra hanım" Çantamı çıkarıp önlüğümü giyerken sohbete devam ettim. Maalesef odada ondan başka konuşabileceğim kimse yoktu.

"Bu gün yoğun muyuz?"

"Söylediğiniz gibi her seansın yarım saat sürmesine dikkat ederek ayarladım açık olan bütün randevularınız dolu." Dedi dedi ama belliydi bunu ona söyleyiş şeklimden hoşlanmamıştı.  Bu gün yeterince kötüydü zaten tavrına karşılık verecek neşem yoktu.

"Hatice senin neye kırılıp kırılmayacağını daha bilmiyorum aramızda her hangi bir sorun varsa söyleyebilirsin. Tavırlı konuşmana gerek yok. Birbirimizi daha tanımıyoruz sonuçta."

İşte buda kibarlıktan kırılacak olan halim. Bir kere söylediğimde anlamamıştı sanki hastayı tedavi eden o sanki  tedavi süresine o karar verecek ah bir bilse başka bir gün olsa bu saçma tavrını ona yuttururdum ama neyse bu gün o gün değil.

"Yok tavırlı davranmıyorum sanırım şu aralar fazla alınganım sanırım eskiden yanında olduğum hekim bütün düzenlemeleri bana bırakırdı alışkanlık işte." Evet evet bende yedim.

"Ne güzel zamanla bu yeni hekime alışırsın sende ama aklında bulunsun ben kendi düzenimi kendim kurarım sende zamanla uyum sağlarsın anlaştık mı tatlım."

Alışkanlıkmış ben bilmiyorum sanki utanmasan kendini doktor ilan edeceksin. Herkes kendi görevini bilmeli bide benden öncekinden bahsediyor ya. 

"Peki Büşra hanım nasıl isterseniz."

Keşke hemşireleri değiştirme şansımız olsaydı. Neyse önemli olan hastalara bu gerilimi yansıtmaması. İlk hastanın geçmişini bilgisayardan bakıp incelemeye başladım. Filmini çektirmişti tedavi cetvelime hangi dişe hangi tedavinin yapılması gerektiğini not aldım. Saatin de gelmesiyle beraber günlük rutinim başlamış oldu.

"İlk hastayı alabilirsin Hatice başlayalım bakalım"

ilk hastam 8 yaşında bir çocuktu. En sevmediğim hastalar nedense hala çocuk hastalardı.

"Hoş geldiniz buyurun"

"Biz tel tedavisine başlayacaktık da ondan önce yapılması gereken tedaviler varmış onlar için gelmiştik."

"Anladım hoş geldiniz. Filmi inceledim ufak tefek çürükleri var çok uzun sürmez hepsini bu gün hallederiz tabi yakışıklı ile anlaşırsak. Peki bu yakışıklının adını öğrenebilir miyim? Benim adım Büşra tanışalım mı?"

Her uslu çocuğun yaptığı gibi çekindi önce annesine baktı onay almak için annesi onay vermiş olacak ki ona uzattığım elimi tuttu.

"Hakan " Sakin bir çocuğa benziyordu.

" Şimdi şu büyük koltuk var ya oraya oturalım mı böyle ayakta zor olur." Cevap bile vermeden ünite oturdu bende ona doğru yanına oturdum.

"Şimdi seninle ufak bir anlaşma yapacağız ben birazdan dişlerine kaçan çöpleri temizlemeye başlayacağım bu sağ elini hiç hareket ettirmeyeceksin eğer durmamı istersen sol elini havaya kaldırman yeterli o zaman duracağım ben anlaştık mı?"

"Acicak mı? sınıftan bir arkadaşım da doktora gitti dedi ki dişlerini oyuyolar çok acıyomuş acicak dimi" O çocuksu sesiyle hızlı hızlı anlatmaya koyulmuştu.

" Arkadaşın seni korkutmak için söylemiş bence, hiç bir hastamın canı yanmadı."

Annesi dahil olmak için yanımıza galip çocuğun tepesinde dikilmeye başladı. Çocuk annesini görmek için şimdide değişik hareketlere başlamıştı.

"Annesi sizi koltuğunuza alsam bizim işimiz bitene kadar bizi orda bekler misiniz. Hakan çok cesur bir çocuk onun korkması gereken hiç bir şey yok burada."

Annesi çok ses çıkaramadan yerine geri döndü. 

"Şimdi bak bu aletin adı fil hortumu ağzındaki suyu bunla çekiyorum. Bu aletle de dişlerinin arasına giren şeyleri çıkarıyoruz. Bak bundan su çıkıyor bu suyu da o hortumla çekiyoruz çok güzel değil mi? "

Hakan'ın yanından kalkıp maskemi eldivenlerimi giyerken son kontrollerimi yaptım.

"Hakan'ın her hangi bir hastalığı yada alerjisi var mı? Daha önceden geçirdiği bir rahatsızlık yada ameliyat var mı ?" 

"Yok hiç bir şeyi yok"

"Peki yakışıklı başlayalım mı hazır mısın?"

Hakanında onayını aldıktan sonra tedaviye başladım ve bunun gibi bir kaç hastayla daha öğle arasına geldik.

"Büşra hanım ben öğlen yemeğine gidiyorum siz geliyor musunuz?"

"Yok sıradaki hastayı çağır sen sonra çıkabilirsin afiyet olsun."

Sıradaki hastayı çağırıp gittikten sonra odada hasta ve ben yalnız kalmıştık. Hastanın sadece dolgusu yapılacağı için çok vaktimi almazdı bir de diş taşlarını temizledik mi oh mis.

Kapımın çalınıp açıldı. Gelen cerrahımız kemal beydi. Elinde üzeri peçete ile örtülü bir şey vardı.

"Yemekte sizi göremedik. Hemşirenize sordum çıkmayacakmışsınız işleriniz var görüyorum ki"

"Evet vakit nakittir o kadar acıkmadım. Siz ne için gelmiştiniz." 

"Tatlı, tatlı vardı bu gün geçen çıktığında çok sevdiğinizi söylemiştiniz size getirdim."

"Teşekkür ederim çok incesiniz size zahmet olmazsa masaya bırakabilir misiniz şuan biraz işim varda."

"Peki bekliyorum sizi" 

Beklemek derken tatlı verip gitmeyecek miydi? Ne ara bu kadar samimi olmuştuk biz acaba. Neyse önemli olan tatlı bana tatlı getirdiyse hoş görebilirdim. Sonuçta sevgilisi olan biriyim başkasıyla flörtleşiceksem önce ayrılmalıydım. Bir iki dakika sonra hastanın tedavisi bitmiş hastaya gerekli bilgilendirmeleri yaptıktan sonra göndermiştim.

Bilgisayara yaptığım işlemleri girerken sohbete başladım.

"Tekrar teşekkür ederim bir şey içmek ister misiniz çay kahve?"

"Bir çay alırım." Oh bir de gün yapsaydık klinikte. Çaylarımızı hazırlarken aklıma bir şey geldi.

"Geçen gün başhekimle konuşmanıza kulak misafiri oldum ameliyathaneye hemşire mi lazım?"

"Yine her zaman ki gibi çok dikkatlisiniz evet bir hemşiremiz doğum iznine ayrıldığından beri eksiğimiz var kısa dönemlik birini almayı da reddediyorlar. Şu aralarda çok fazla ameliyat var sırf o yüzden kongreye bile gidemiyorum." 

Dikkatlimi sadece işime gelen şeyleri aklımda tutmakta kullanıyordum ama neyse onun bunu bilmesine gerek yoktu.

" İsterseniz benim hemşiremi alabilirsiniz. Ben bir süre tek başıma da idare edebilirim. İşe aşina olmayan birindense aşina olan biri daha kolay uyum sağlar bence."

"Hatice hanım için sorun olmasın kendisinin fikrini almıyoruz" Amaç bu zaten üzümlü kekim.

"Ah hiç sorun olacağını sanmıyorum kendisi o kadar çalışkan biri ki zaten. Buradaki iş ona çok hafif geliyordu."

"Öyle diyorsanız reddedemeyeceğim bir teklif doğrusu. Hatice hanıma ben mi söyleyeyim yoksa" Sözünü bitirmesine izin vermeden devam ettim. Tabi ki  de ben söylemeliydim öğrendiğinde ki yüzünü görmem lazım.

"Tabi ki ben söylerim kendisine bu sürprizi ben yapmak istiyorum. "

"o zaman bana müsaade "

"kolay gelsin"

" sana da yani size de " cevap bile vermedim duymazdan gelmek daha iyiydi. Bakalım Hatice bunu öğrenince ne yapacaktı. Belki o zaman buranın kıymetini anlardı. Bakalım hava attığı kadar bu işlere hakim miymiş. Gelen giden hastalarla dolu bir günden sonra sabahkine oranla neşem biraz yerine gelmişti. En azından artık hastalarım mutluydu. Ağrısı geçen her hasta gibi.

"İyi akşamlar doktor hanım "

"İyi akşamlar Hatice haftaya yokum biliyorsun. Kemal bey ameliyathanede hemşire eksiği olduğunu söyledi bu gün bir süre orada çalışacaksın ona göre kendini ayarlarsın."

İşte böyle intikam alırlar adamdan. Mesai saati de bitmiş olduğu için gidip iptal de edemezsin. Kapıdan çıkmak yerine kapıyı geri kapatıp içeri girdi. Karşıma oturdu. Sabrını taşırdıysam demek ki konuşmaya karar verdi. Sinirli durmuyordu ama bakalım ne yumurtlayacaktı.

" Size yaptığım bütün saygısızlıklar için özür dilerim. Sizden hem yaş olarak hem de daha çok hasta deneyimim olduğunu düşünüp yanlış davranışlar içerisine girdim sanırım bundan sonra dikkatli olacağım."

Bu neydi şimdi. Çok sakindi. Sanki özür diliyor ama altında bir şeyler var gibiydi şimdi evet desem ameliyathane işinin benim başımın altından çıktığı ortaya çıkabilirdi.

"Yaptığınız çoğu şeyi onaylamamak ile beraber hatalarınızı kabul etmemeniz çok yanlış Hatice hanım her şeye rağmen hoşgörülü olmaya çalışıyorum ama insan sabrının bir sınırı var. Yaşınıza hürmetten susuyor olmam haklı olduğunuzu göstermez. Başka bir şey yoksa çıkabilirsiniz. "

Ah keşke diyebilseydim ben 5 yıl okudum senin gibi 2 yıllık ağız ve diş sağlığı okuyup doktora işini öğretmeye çalışmıyorum. Ama bunu dersem arkasından saçını başını yolmam gerekebilirdi.

" İyi akşamlar Doktor Hanım" Büşra hanımdan doktor hanıma level atlamıştım. 

Hastanedeki işlerimi bitirdikten sonra eve gitmek için yola koyuldum. İbrahim'i arayayım. Bu gün konuşamamıştık. Ona mesaj atmamak için özellikle yoğun olmaya çabalamıştım. Normalde hep telefonun başında olurdu ama uzun uzun çaldıktan sonra son anda açtı.

"Bir tanem son anda yetiştim oda da kalmış telefon " Açar açmaz benden önce konuşmaya başladı.

"Sorun değil sen açana kadar arardım zaten. "Kesin öyle yapardım söylediğim şeye ben bile inanmadığım için güldüm. Ama İbrahim benim neye güldüğümü her zaman ki gibi anlamamıştı.

"İstediğin zaman nasıl ısrarcı olduğunu biliyorum. Seni özledim başta olur gibi gelmişti ama sürekli seni düşünüyorum güzelim. Seni çok seviyorum biliyorsun değil mi"

"Biliyorum. Zorlanacağımızı söylemiştim aslında sana sevgi olduktan sonra her şey hallolmaz mı demiştin hatırlatırım." İğrenç bir insanım çocuk bana diyor seni seviyorum bende biliyorum diyorum süpersin Büşra süper.

"Sende üstesinden gelemeyeceğimiz hiç bir şey yok demiştin güzelim "

"Doğru öyle demiştim değil mi" Ne güzel şeyler söylemişim öyle.

"Neredesin şimdi ne yapıyorsun?"

"İşten çıktım eve gidiyorum tüm gün çok yoğundum mesaj atmaktansa arayayım dedim hem biraz özlem gidermiş oluruz. "

"Çok iyi yapmışsın ben hala işteyim projenin yetişmesi lazım o yüzden mesai yapıyoruz."

"Ahhh anladım seni işinden ediyorum değil mi tam vaktinde aramışım bende dikkat et kendine yetiştirmek için kendini çok yorma."

"Güzel sevgilim benim beni de düşünürmüş şimdi kapatmam lazım benim. "

" Tamam işten çıkınca haber ver bana. "

" Tamam veririm seni seviyorum" Söylemesem olmaz mı sanki neden ısrarla duymak istiyorsun ki 

"Bende seni kolay gelsin bir an önce hallolur inşallah."

Çok uzatmadan telefonu kapattım. Dolmuştan inmiş eve gidiyordum kapımın önünde park edilmiş poloyu gördüm gelmişti. En son ne zaman görüşmüştük. Beş ay önce falandı sanırım. Ah ne kadar da özlemiştim onu. Resmen koşarak evime geldim hızlıca kapıyı açıp girdim. Oda sanırım yeni gelmişti çünkü salonda yaptığım resimleri inceliyordu.

Kapı sesini duyunca olsa gerek bana döndü. Çantamı portmantoya adeta atarcasına koyup koşarak sarıldım. Canımın içi benim ya Ne çok özlemişiz birbirimizi. Gülerek sarıldı bana.

"Üstüme atlamana gerek yoktu cimcime" Gayet neşeli duruyordu.

"Ne ama özlemişim eeee var mı beğendiğin bir resim varsa alabilirsin. İstediğin bir tablo varsa da çizebilirim biliyorsun."

Tam cevap verecekti ki evin zili çaldı. Gelene bakmak için kapıyı açtım. Gelen Hafize teyzenin 25 yaşlarındaki oğlu Demir'di kendisi mahallenin delikanlı grubunu çekiyordu. Elinde sabah ki siparişlerim vardı. Akılsız kafam abimin geldiğini görünce tamamen unutmuştum. 

"Sağol Demir benim tamamen aklımdan çıkmış." Poşetlerimi almak için uzandım ama kendisi sabit bir şekilde arkama bakıyordu sinirli gibi bir hali vardı.

"Demir. Demir ben buradayım önünde arkada değil" Biraz sesimi yükselttim.

Seslenmelerim ile bana döndü. Siparişlerim ile para üstünü adeta elime tutuşturdu. Tam arkasını dönüp gidecekti ki tekrar geri dönüp konuşmaya karar verdi.

"Burası küçük bir yer doktor hanım bekar bir kadının evine geç saatte bir erkek geliyorsa bunun tek bir nedeni vardır. Sizin böyle biri olmadığınızı düşünmüştüm."

Lafları duydukça ayak ucumdan beynime kadar çıkan siniri hissettim sen kimsin ya kimi neyle itham ediyorsun. Ne sıfatla ya.