Ormandaki Yıldızlar

Bir varmış bir yokmuş, evvel zaman içinde kalbur saman içinde bir prenses varmış. Bu prenses halkın en güzel bulduğu kız, krallığın ise en güzel prensesiymiş. Kızıl saçları, orman yeşili gözleri, süt gibi teni ve vücudunda uçsuz bucaksız yıldızlar varmış. Herkes bu yıldızları büyüleyici bulurken prenses kendini asla sevmiyor, aynalara bakmaktan kaçınıyor ve vücudundaki yıldızları sürekli kapatmaya çalışıyormuş. Bir gün vücudundaki yıldızlar yüzünden kralın, yani babasının karısı olan üvey annesinden azar işitince ağlayarak ormana kaçmış. Bir ağacın altında ağlarken düşüncelere dalmış, annesi olsa ona o yıldızları sevdirir herkesin ona hayran olduğu gibi o da aynaya baktığında kendisine hayran olurmuş. Ağlayışları artık iç çekişlere dönüşünce etraftaki sesleri ancak fark edebilmiş, ormanda yaşayan canlılar onun ağaçtan süzülen yaprak gibi gözyaşlarının dinmesini izliyormuş; tavşanlar, ceylanlar, sincaplar, kelebekler ve tırtıllar... Prenses ilk başta bu kalabalığa karşı ürksede etrafında ki dostlarından farklı bir ayak sesi daha duymuş, minik mi minik neredeyse bacak boyu olan küçük bir kız görmüş. Simsiyah saçları, çikolata gibi teni ve deniz gibi gözleriyle yeşil elbisesinin içinde ona yaklaşıyormuş; ona ormandaki dostlar minik diye seslenirmiş, zaten minicikmişte. Minik, prensese yaklaşıp "Ne yapıyorsun burada?" diye sormuş. Prenses ilk başta bir yabancıyla konuşmaktan tedirgin olsada cevap vermiş "Üvey annemden kaçıyorum."demiş. Minik nedenini sormuş, prenses anlatmaya başlamış. "Herkes bana hayran krallık, halk, herkes... Ben ve üvey annem hariç. Çünkü ben vücudumdaki yıldızları sevmiyorum, üvey annemse herkesin aksi şekilde yıldızlara leke diyor ve zaten beni hiç sevmiyor." demiş. Minik prensesin yıldızlarına dikkatle bakmış, üvey annesinin bu yıldızlara leke demesini anlamsız bulmuş çünkü prensesin güzelliğini aydınlatan yıldızlarmış."Bence üvey annen saçmalamış, vücudundaki yıldızlar güzelliğini daha çok aydınlatıyor. Sen nasıl sevmezsin ki kendini. Leke demektense yıldız demek daha mantıklı çünkü bunlar ancak yıldız olur, çok güzeller." demiş. Prenses büyülenmiş gibi bakan gözleriyle kızarmış burnunu çekip "Teşekkür ederim seninde gözlerin çok güzel." demiş. Minik umursamazca omuz silkip teşekkür etmiş, kendisiyle barışık bir minikmiş bu yüzden bu iltifatlar iyi veya kötüde olsa umursamıyormuş. Prenses "Peki senin burada ne işin var?" diye sormuş. Minik "Ben kendi kasabamda sürekli dalga konusuyum. Bizim kasabamız devler kasabası, herkes kocaman bense miniciğim bu yüzden herkes bana minik der, benimle dalga geçerler. Ne yaparsam yapayım ne kadar iyi olursam olayım eleştirirler ve hepsini minik olmama bağlarlar, bende ne zaman onlardan sıkılsam bunalsam ormana gelirim. Baksana etrafına çok güzel değiller mi? Hayvan dostlarım beni insanlardan daha iyi anlıyorlar, insanlara kendimi anlatmaya çalışmaktansa buraya gelip hayvan dostlarımla vakit geçiriyorum." demiş. Prenses onun mutlulukla anlattığı şeyleri dikkatle dinlemiş, "Minik sende sorunlarından kaçmak istediğin zaman buraya gel, burda hayvan dostlarımızla birlikte buluşalım hem sana ay kurabiyesi yaparım." demiş. Prenses sevinçle teşekkür etmiş ve arkadaş olmuşlar. O günden sonra her üzüldüklerinde ormanda hayvan dostlarıyla birlikte buluşuyor, birlikte vakit geçiriyorlarmış. Prenses minik sayesinde kendini sevmeyi öğrenmiş, minikse prenses sayesinde kendini anlayabilen bir arkadaş bulmuş ve ömür boyu dost kalmışlar.