Mimar 2.Bölüm
Annesi odadan çıkınca Intagram’a tekrar baktı. 2 gün önceki duyuruları hala 3 beğenide kalmış .Onların da ikisi reklam hesabı .Diğeri yaşlı uzak akraba. Facebook’ta aktifti, kavimler göçüyleler o da Instagram’a gelmiş anlaşılan. Esas mesele toplam görüntülenme sayısı ki onlar da düşük .Zaten beğeniyi vs. daha çok insana ulaşmak için istiyordu. Ama bildiğin kovboy kabası kadar ıssızdı.
Sonra flörtünün sayfasına baktı, gülümsedi. “Stalk” lamak için yeni resim aradı ama bulamadı. Bildiği resimleri gezinirken ortak takip ettikleri kişilere bi’ bakası geldi ( Çünkü onun profilinde kalmak isteyip, kalacak bir sebep bulamıyordu.). Yardım için oluşturduğu profili takip ettiğini ancak o an fark etti. Henüz bir yorum yada gönderi yapamadıysa da takip edildiğini bilmek hoşuna gitti. Elini yanağına yaslayıp gülümsediği için de hafifçe bir kaykıldı. Bir panikle oturuşunu düzeltti.Sanki gizli bir iş çeviriyormuş da yakalanmışçasına konuyu değiştirmeye çalışır gibi başka şeylerle uğraşmaya çalıştı.
Döndü bu sefer Youtube profiline baktı. Uzun kullanıcı adlı biri sordu, “Amacın nedir?” diye. “Bloğunu okudum ama net bir şey göremedim” diye de eklemiş .Garip isimden dolayı önce troll hesabı olduğunu sandı. Ama önünde - ardında yargılayıcı yada hesap soran bir ifade olmayınca bunu es geçti. Zira soru önemliydi .Troll olsa bile yanıtlanması gerekir diye düşündü , ama güvenemediği (Alay mı ediyor ,laf mı atıyor emin olamadığı ) kişiye uzun uzadıya cevap vermek de istemedi. “Hayata bakış açım bu” deyip kestirip attı. Mutfağa su almaya gidip gelinceye kadar ikinci soru hemen geliverdi : “Peki bu hayatının amacı mı? Değilse hayatın amacı nedir ?”.İkinci yorumun bu kadar hızlı gelmesi şaşırtıcıydı .Kendi kendine “Yemeden –içmeden ,bilgisayarı açık bir şekilde benim cevabımı mı bekliyormuş?” dedi. “Gerçi üzerinde durmamak da lazım .Belki bildirimleri açıktır. Benim de telefon elimdeyken arandığım olmuştu. Hatta beni arayan arkadaş da hızlı açacağımı beklemediği için gafil avlanmıştı da ne söyleyeceğini bir an unutmuştu” diye geçirdi.
Sonra cevaba şöyle başladı :
“Hayatın amacı ,genel olarak hayatın amacını aramak .Eğer bir gün cevabını bulabilirsen de onu gerçekleştirmeye çalışmak. Gerçi bunda hep daha fazlasını istememizi dayatan modern bakış açısının da katkısı olabilir. Oysa aradığımız anlam bir mevki yada maddi bir şeyin çok ötesinde, çevrenizdekilerle olan etkileşimle ilgilidir. Bu bir histir ve tanımlansa da standartlaştırılamaz.
Örneğin çok para kazanmak bir amaç gibi görülebilir .Ama içsel bir motivasyon olmadan bir arabanın daha hızlı, pahalı yada havalı olmasının diğerinden bir üstünlüğü yoktur. Üstelik bunu anlamak için hayatınızı sadece onları kazanmaya adarsanız geri kalan anlamsızlık sizi yok eder. Bir çok kişi uzaktan bakıldığında imrenilecek bir yerde konumlandırılırken mutsuzluğu bundandır .Ayrıntılı bilgi için bakanız Marilyn Monroe. Başka bir deyişle -Kaybedenler Kulübü filmindeki ifadeyse- “En büyük zaferi kazandığında bir Antonius olduğunu düşün. Paris’ e geldiğini ve o takın altında olduğunu ve bütün insanların senin altında olduğunu. Ve gücün en üstünde olduğunu. Yalnız kaldığın o anda ‘N’oldu be ? Şimdi n’olacak ?’ diyorsan kaybetmişsin. Yani o anda, en büyük zaferin içinde kaybetmişsin” .
Ben sana tamamlanmışlık duygusunu tarif edemem. Kimse edemez. Yalnız hayatını , peşinden koşarken bile buna değecek bir itkiden beslendiğini söyleyebilirim. Zira duygular tarif edilemez.
Özel olarak benim beslendiğim yeri basite indirgemem gerekirse katma değer üretmek derim. Yardım edebilme ihtimali de beni iştahlandırır. Komşu çocuğuna matematik çalıştırdığım günden beri bu böyle. Konuyu anladığında çocuğun gözünün içinin parlaması, sınavdan sonra pop kek ısmarlayarak minneti göstermesi hayatımda beni en çok mutlu eden anlardı. Hayatım boyunca bunun peşinden koşacağım ”
Bunu yazdıktan sonra ilk teaser’ı nasıl çekeceğini düşündü bir süre. Bir an evvel teaser’ı salıp , bağışın birinci gününü başlatması geriyordu. Kafasında kurduğu sonra da elediği bütün ihtimalleri bir kenara bırakıp tek seferde kaydı tamamladı. Zira hem zaman akıp gidiyordu hem de ihtimaller arasında kayboluyordu. Özensiz, üzerine kafa yorulmamış gibi gözükse bile neticede mesele duyurmak/hatırlatmaktı. Ayrıca amatör olarak her şeyi yapıyordu. Ve mecra adı üstünde Youtube, yani SEN nasıl istiyorsan öyle.
Cuma akşamı teaser’ı yayınladı. O akşam hafif bir yükselme olduysa da pek yankı uyandırmadı. Cumartesi günü geç kalktı. Kahvaltısını uzun tuttu ve telefonu hiç eline almadı. Hayal kırıklığı yaşamaktan çekiniyordu .Gerçi her ne olursa olsun denemekten geri duracak hali yok ama…..Derken kendini tutamayıp telefonu eline aldığında saat öğleni bulmuştu. Bloğunda birkaç yorum, beğeni arttıysa da pek hareket yoktu. Ama Instagram’da sıradan hesaplar için büyük ilgi görüyordu. O kadar çok bildirim birikmişti ki ben diyeyim 30 tane ,sen de 60 tane. Heyecandan neye baktığını bile gözü görmüyordu. Yeterli adrenalin çoktan yüklenmişti ve “maalesef” daha akşama kadar vakti vardı.Eline gitarı alıp ayna karşısında şarkı söylemeye başladı. Söylediğini duymuyordu bile. Mutluluktan aynada kendi seyrediyor gibiydi .Nasıl olduysa – günün gereksiz bazı ayrıntıları hafızasından silinmiş gibi- telefon tekrar eline geçtiğinde paylaşımın kaynağını buldu : O kız. Hani sayfasına yeni resim koymayan. Meğer teaser’ı beğenmiş, paylaşmış, sabitlemiş filan. Onun “çetesi” (network’ü) nasıl genişse artık yardım yayınını epey duyurmuş. Sanırım herkes , aradan vakit geçtikten sonra da duyarlılığını hatırlayınca duygu olarak yükselmiş .Kim bilir, her gün kötü haber almaktan sıkılan insanlar yardım etme fırsatı bulunca az da olsa onlar da heyecanlanmıştır. İnanın bizim çocuk da o gece ne söyledi ,nasıl çaldı hiçbirini hatırlamıyor. Hafızasındaki şey bir saatlik canlı yayındaki 100 kişinin sinerjisi. Belki , özellikle bir kişinin enerjisi de olabilir. Bağış da anormal olmasa da bir lise öğrencisi çevresinin potansiyelinden daha fazlaydı. Kim bilir, para kazanan kitlenin para harcamadığı bir zaman seçilseydi daha farklı da olabilirdi. Yine de toplumu, toplum için harekete geçirmesi ; hayatın dolayısıyla yardımların bir andan ibaret olmadığını hatırlatabilmesi en büyük mutluluk kaynağıydı.
Pazar gününe kalktığında şaşırdığı iki olay oldu. Birincisi yardımın beklentisinin çok üstüne çıkarak trend olması. Kendi hesapları yorumlarla ,izlenmelerle dolup taşması bir yana kamuoyunda aklına gelen- gelmeyen herkes bunu konuşuluyordu. Herkes takipçilerini yardıma davet ediyordu .Sosyal medyadaki akımlar gibi büyümüştü. Bölge, ihtiyaçları vb. şeyler tekrar konuşur hale gelmişti .Ki bu sayede toplanan meblağ da hatırı sayılır bir seviyeye getirdi.
İkinci olaysa tüm dünyada bir nevi dijital kıyametin koptuğu yönündeki haberlerdi. “İyi de ben bu haberi de internet üzerinden rahatlıkla alıyorum. Bu nasıl kıyamet !” diye iç geçirdi. “Geleneksel medyanın ilgi budalalığı” diye iç geçirdi. Sonra haberi televizyondan dinledi:
“Neredeyse tüm dünyadaki insansız tüm metrolar, yapay zeka programları ve buna bağlı olan tüm kontroller kullanılamaz hale geldi. Uzmanlar potansiyel bir siber olduğunu düşünse de istisnasız her ülkede yaşanması olması düşmanın kim olabileceğine dair şüpheleri yanıtsız bırakıyor. Şu an bildiğimiz kadarıyla internetin ve dijital hayatın devam ettiği. Yetkililer endişelenilecek bir şeyin olmadığı ,çalışmayan tek şeyin yapay zeka programlarının olduğunu ifade etti.”