Mimar 1.Bölüm

-Bakıyorum da mimarlık hayalleri rafa kalmış?

-Yok , nereden çıkardın anne?

-Hiç. Test kitaplarının yerini gitar, Youtube, Instagram falan alınca…

-Ben mimar olacağım, hedef değişmedi. Yıkılmayacak binalar yapacağım. Ama  millete yardım etmek için o zamana kadar  beklemeye de gerek yok. Halihazırda evi yıkılmış olanlara da yardım edebilirim. Biz de prefabriğe geçince her şeyimiz tamam mıydı?

Annesinin  yüzünde hınzır bir gülümsemeyle:

-Instagram’ın güzel kızlarla alakası yok yani?

-Öncelikle prensip olarak her şeyin her şeyle alakası vardır. İkinci özel hayatımdan bahsetmek istemiyorum, gündeme şarkılarımla gelmek istiyorum.(Buradan sonra ciddileşerek)  Deprem bölgesi için şarkı söyleyip internetten  bağış toplayacağım .

-İnternetten mi? Oluyor mu öyle şeyler?

-Ohhhooo o ,dünyadan haberin yok be anne. Dilenciler bile buradan dileniyor artık. Şaka değil. Benim için de daha kullanışlı.

-Allah Allah  ?Sanki internette vakit geçirmek için bahaneye ihtiyacı  varmış gibi. Nasıl olacakmış o iş ?

-Gün içinde sokaktan geçen insandan daha fazlasının yolu  buradan geçiyor. Önden haber verilebilmesi , paylaşılabilmesi sayesinde daha çok insana ulaşmak da söz konusu. Etkinlik sürekli orada ,bağışı da istediğin kadar orada tutabiliyorsun. Ben üç gün tutacağım.Biri tanıtımın döndüğü gün, öbürü canlı yayın, diğeri de ne olur ne olmaz diye üçüncü gün. Zaten internette bir şeyin gerçek ömrü de ancak o kadar. Sonraya da kalıyor ama ilgi tek tük. Onlar için de toplanılan yardımı bekletmenin alemi yok, hele ki enflasyonist dönemde.

-Bak o zaman  iyiymiş.

-Bağışı da doğrudan yetkili, onaylı hesaplara yönlendiriyorsun. Hiç bir şüpheye mahal de yok .Sokakta olsa insanın içine kurt düşebilir.

-Doğru .Ben o açıdan hiç düşünmemiştim.

-Sonra hava durumu şansına kötü olur. Sesten rahatsız olan çıkar. Diyelim ki  kalabalık toplandı gitarın başına;  yan kesicililer ,cepçiler falan gelebilir. Belediyeden ,valilikten izin  lazım .Bir sürü evrak işi demek. Kaybettiğim zamana  yanmam da kimseye de yaranamam ona yanarım. Dürüstlüğüme en ufak bir laf gelirse kaldıramam, hele de böyle bir işte. Bu yüzden  Youtube en kullanışlı mecra.

-Aferin benim oğluma .Zaten kimsenin kimseye güveni yok, her  çıkan haberden sonra daha da şüpheci oluyoruz. Kimi telefonla arayıp  milleti dolandırır. Kimi 2 günde 20 yıllık maaşı kadar parayı bir çırpıda ayakkabıya verir. Bir de gözümüze sokar. “Nerden geliyor bu değirmenin suyu ?” diye hesap soran da yok. Sen işini net yap, temiz yap  tamamdır.

-İşte sen geldiğinden teknik olarak nasıl yapabileceğime bakıyordum. Youtube’dan   yeni numara da  öğreniyorum. Instagram’dan duyuru yapıp bir-iki  gitar tıngırdatıyorum, teaser  diyorlar. Bloğumda da kendimi  anlatıyorum. Anlayacağın dört koldan hücum ediyorum.

-Aman onlar bize hücum etmesin de .Baksana haberlerde  iki farklı yapay zekayı birbiriyle konuşturmuşlar, biri diğerini yok etmiş diyorlar. Müdahale edememişler de son çare fişi çekmişler. Sonuç ne olmuş, onu bilmiyorum.

-Bunlar boş mesele anne.

-Televizyon izlemiyorsun da Matrix’i de mi izlemedin  a çocuk? Neydi senin sevdiğin dizi, Person of Interest miydi?

- Hadi televizyon haberini komşudan duymuş gibi anlatıyorsun , anladık. Diziyi neden belgesel yerine koyuyorsun ?O zaman dünyayı da 5 aile mi yönetiyor ? Madem o kadar gizliler biz nasıl biliyoruz? Dizi çıkmış gri eşofmanımla onları  ben –on yedi yaşındaki çocuk- bile  biliyorsam zaten  onca komployu nasıl yapabilirler ?Kaldı ki dünyayı yönetecekler!

-O kadar uçmasam da sebep-sonuç ilişkisini doğru kurarsan benzer şeyler çıkmaz mı? Senin  adam, Descartes boşuna mı “Düşünüyorum, öyleyse varım “diyor. Denklem aynı olunca Çin’de de Maçin’de de krallar veliahtlarını öldürmüyor mu? Mesele denklem de, düşünmekte.

-O zaman bir illüzyonist gelse seni uçtuğuna ikna edebillir , öyle mi?

-Ya ,eğlenmesene benle.(Gülüşürler)

-Doğru söyle ,hiç kötü olduğunu düşündüğün için Erol Taş’ ı dövdün mü?

-Aman senle laf yarıştıranda kabahat, İstanbul senin olsun.