Karanlık, Sis ve Rüzgar

 

                               2 Aralık 2008

Sisli ve soğuk bir Aralık akşamıydı. Zerrin, sarı papatya desenli küçük kupasına bitki çayını doldurup camın kenarında ki koltuğa oturdu ve dışarıyı seyretmeye başladı. Sisin yoğunluğu her yeri kara bir çarşaf gibi sarmıştı. Bir metre öteden sonra görünen tek şey soğuk ve bulanık bir karanlıktı. Rüzgarın uğultusu evin içinde yankılanıyor ve şiddetli bir deprem sarsıntısı yaratıyordu. Bir an uğultunun içinde bir ses işitti:

 "Anne! Nerdesin?" 

Zerrin hemen yerinden hızlıca kalktı ve kızı Ahunisa'nın odasına koştu. Ahunisa yatağında oturur vaziyette ve korkmuş bir şekilde annesinin gelmesini bekliyordu. 

"Ahh bitanem! Neden uyandın? Henüz sabah olmadı!"

"Uğultunun sesi çok korkunç, canavar sesi gibi anne!" 

"Canavar diye bir şey yok bir tanem, hadi birlikte uyuyalım! Ben yanındayken kimse sana zarar veremez, korkma sakın!" dedi.

Ahunisa 11 yaşında, sarı saçlı, ela renkli gözleri olan tatlı bir kız çocuğuydu. Annesinin dediğine göre o küçükken babasını kalp krizinden kaybetmişlerdi. Ahunisa babasını kaybettiği zaman henüz 2 yaşındaydı. Babasını neredeyse hiç hatırlamıyordu.

Birlikte uyuduktan birkaç saat sonra Zerrin şiddetli uğultudan uyandı. Sanki uğultu onu uyandırmak için yatağına kadar gelmişti ve  "Uyanmalısın!" der gibiydi. Zerrin gözlerini açığı zaman her yerin zifiri karanlık olduğunu gördü. Elektriklerin kesildiğini anladı ve düşük bir tonlamayla "Bir bu eksikti!" diyerek yataktan yavaşça kalkmaya başladı. Hiçbir yere çarpmamak için kollarını hafifçe kaldırıp yavaşça sağ sola ellerini değdirerek kapıya ulaştı. Mutfakta dolabın içinde bir el feneri olduğunu hatırladı. Koridorun duvarlarına ellerini değdirerek mutfak kapısa ulaşmaya çalıştı. O sırada rüzgarın uğultusu daha çok şiddetlenmeye başladı. Nihayet mutfağa ulaşıp dolabın kulpunu elleriyle aramaya başladı. Kulpu tuttuğu gibi dolabı hemen açtı ve feneri aldı. Fenerin ışığını duvarda ki saate tuttu ve saatin 03:17 olduğunu gördü. Mum aramak için dolapları karıştırmaya başladığı an da oturma odasından yıkıcı bir sesle irkildi. Birkaç kez derin nefes alarak sakinleşmeye çalıştı. Fenerin ışığını mutfak kapısına doğrulttu ve yavaş yavaş sesin geldiği odaya doğru yürüdü. Yaklaştıkça nefes alış verişi daha da hızlanmaya başladı. İçinde gerçek bir korku ve endişe vardı. Odaya vardığında gözlerine inanamadı. Rüzgar pencere camının alt kısmını kırıp ortalığı darma dağan etmişti. Sisin ufak bir kısmı odanın içine yayılmış ve rüzgarın şiddetinden dolayı camın yakınında duran tüm eşyalar yere yıkılmıştı. Zerrin korkak ve şaşkın bakışlarla ortalığa bakıyordu. Kendine gelmesi uzun sürmedi, hemen feneri sehpanın üzerine koyarak ortalığı toplamaya başladı. Her yer cam kırıntılarıyla doluydu. Kırıntıları bir kenara toplamaya çalışırken bir yandan da kendi kendine söyleniyordu:

"Olacak iş miydi şimdi off! " 

O esnada parmağında bir acı hissetti. Elini yavaşça kaldırıp oraya doğru baktı. İşaret parmağını cam kırıntılarıyla kötü bir şekilde kestiğini fark etti. Parmağını tutarak ayağa kalktı, el fenerine doğru yürüdü. Kan damlalar halinde yere dökülmeye başladı. Zerrin hemen feneri alıp mutfağa doğru gitti. Masadaki peçetelerden birkaç tanesini alarak parmağına bastırdı daha sonra da sardı. Biraz bekledikten sonra tekrar camın kırıldığı odaya doğru gitti. Kanı odanın bir çok yerine ve koridora damlamıştı. Zerrin hemen işe koyuldu ve temizliğe devam etti. Çok geçmeden rüzgarın uğultusu dindi ve sisin yoğunluğu azaldı. Zerrin Pencere köşelerine sıçramış cam parçacıklarını toplamaya çalışırken birden dışarda gözüne bir şey ilişti. 

"Bu da neyin nesi!" dedi şaşkın bakışlarla. 

El fenerini alarak yavaşça dış kapıya doğru yöneldi. Kapının kolunu tuttuğu an da Ahunisa seslendi:

 "Anne orda mısın?" 

"Burdayım canım geliyorum!" dedikten sonra hızlıca odaya doğru yürüdü. 

"Niye uyandın bakalım bir tanem? Ne oldu?"

"Susadım anne!"

Zerrin komodini üzerinde duran sürahi ve bardağa uzanarak su doldurdu ve Ahunisaya verdi. Ahunisa su dolu bardağı yarılayarak tekrardan annesine uzattı. Zerrin bardağı yaralı eliyle komidinin üzerine koydu. O sırada birkaç küçük kan izi bardağa yapıştı.

"Hadi bakalım canım sen uyumaya devam et!" 

"Nereye gideceksin anne?"

"Lavaboya gidip döneceğim hemen, uyumaya devam et canım!" diyerek Ahunisanın yanaklarından öperek üstünü örttü. 

Fenerini alarak tekrardan dış kapıya doğru yürüdü. Kapıyı hafifçe açtı ve kapı aralığından başını çıkartarak o bölgeye doğru ışık tuttu. Fakat hiçbir şey net olarak görünmüyordu. Sadece siyah noktaların olduğunu gördü ve tekrardan içeri doğru girdi. Ortalığı temizledikten sonra camın kırılan kısmını bantlayarak kızının yanına geri döndü. 

Başını yastığına koyarak gözlerini tavana doğru dikti. Eşini düşünmeye başladı. Rüzgarın düşürdüğü eşyaların içinde eski eşinin vesikalık resmi de vardı. O resim onu rahatsız etmişti, vicdanına bir ok gibi saplamıştı sanki. Tüm bunları düşünürken uykuya daldı.