Karabiber
- Küçük ayaklarına geçirdiği lastik pabuçlarla ekmek almak için evden dışarı çıkmıştı.Soğuk ama öyle güzel bir rüzgar vardıki belkide taa o gün başlamıştı rüzgarı sevmesi.soğuktu hava,kuru soğuk vardı .yinede yüzüne vuran o keskin rüzgar ve uğultu hoşuna gidiyordu .ekmek alıp dönecekti hemen .kahvaltı yapmak için onu bekliyorlardı .kendisine ve karseşlerine yetecek bir gün öncenin ekmeği vardıda şu iğrenç alkol kokan dayısı uyanmıştı ve ona taze ekmek alınmalıydı.herzaman alış veriş yaptıkları bakkala geldiğinde ekmek olmadığını boş olan ekmek dolabından anladı .sokağın sonundaki bakkala gidecekti iyide olmuştu daha ilerdeki bakkala gitmesi .çünkü hamit abi herzamanki gibi babana söyle geçen ayın borcu hala duruyor diyecekti.ekmek kalmaması halinde eline bozuk para tutuşturulmuş sokağın sonundaki bakkaldan ekmek alıp gelmesi istenmişti doğru ya evde O vardı ona taze ekmek alınmalıydı .şehrin merkezinde sayılabilecek ama sürekli göç almasından dolayı kalabalıklaşan çarpık çurpuk evler ve iş yerleri açılan bir mahallede oturuyorlardı.mahalleye ilk taşındıkları zamanki gibi değildi yeni ve sürekli gelen insanlar çok kalabalıklardı ama küçük evlere yerleşip yaşıyorlardı .onlar geldiğinden beri nenesi giydikleri kıyafetlere kadar değiştirmiş sokakta oynama saatleri karanlık olmadan bitmişti .Ablası bu yeni gelen komşulara kırmızı tuğlalı evlerin sahipleri diyordu .onlar geldiğinden beri o bomboş arsalar tarlalar heryeri kırmızı tuğlalar doldurmuştu.çok hızlı evler yapılıyor ve pencereleride hep naylon çekilerek kaptılıyordu .Çok kardeşleri oluyordu bu çocukların .sokakta oynarken hatta yakan top oynarken onlar hiç elenmiyor hiç vurulmuyor hep o kardeşler kazanıyordu.Zaten kendisi hiç kazanamazdıki .onun kazanması önemlide değildi kazansa da kimsenin dikkatini çekmeyecekti kukpkuru o bacakları ve kırılacak gibi duran o kollarıyla koşsa ne koşmasa ne idi .Öylesine adam eksik diye oyuna girer top ilk ona değer kaçmadan topa karşı durur yenilir çıkardı.sadece bir arkadaşı vardı yine o çook kalabalık evlerden birinde yaşayan bir arkadaş ;o her defasında ona tutup yakaladığı toplardan can kazanır onu oyuna alırdı .boşunaydı aslında.istemiyordu çünkü .o daha çok seyredip haksızlık ve hile yapılırmı diye bakıp onları yakalayıp kendi biçtiği cezaları vermeyi daha keyifli buluyordu.kendine de verdiği cezaları vardı bu celimsizün;aç kalmak ya da yediklerini kusmak...o yıllarda başlamıştı yediklerini kusarak içini boşaltmak .böyle yaptığında içinde bulunduğu gergin huzursuz sıkıntılı durumu atmış gibi hissediyordu.iki sokak daha yürüdü en sevdiği mahallenin başında durup sokağa baktı kimsecikler yoktu .romanların yaşadığı bu sokağı çok seviyordu rengarenk kıyafetleri olan ve hep güzel kızları olan insanlar vardı burda. Hatta bir arkadaş bile edinmişti uzun boylu çok güzel bir kızdı film artistlerine beziyordu .kendini beğenen ama kimseyi aşağılamayan bir kızdı işte.zaten ömrünü çevresinde aşağılanan kim varsa onlrın yanında olarak geçirmiyecekmiydi o yüzden severdi böyle iyi yürekli kızları ama o yaşta ne aşağılanma ne de alçak gönüllük nedir bilmiyordu sadece hislerine göre doğru olanı buluyor onlarla kalıyordu .Bahardı o güzel kızın adı ve ona da Calimero diyordu sebep ;ne olacak minicik bedeni ,uzamayan boyu cılız vücudu ve yüzündeki o “ama haksızlık bu öyle değil mi “ifadesi işte .hep üzgün bakışın o yıllarda bile o çocuk kalplerin anlamış olmasına şimdi çok şaşırıyordu.Gerçi çocuklar net olurdu ne anlasa ne hissetse onu yaşar ve direk söylerlerdi .
Soğuk iyice üşütmüştü niye ayaklarına çorap giymemiştiki zaten utanarak giymişti bu ayakkabıları ama herzaman onun istekleri önemsizdiki.öncelikli ve mükemmel olan zaten herhangi birşeyi istemiş olma durumu bile ailese emir sayılan doğuştan hatta doğmadan çok istenen beğenilen tapılan ablası bu saçma ayakkabılardan istemişti ve kesinlikle ona da alınmıştı ,daha solgun renklisi ilk tercih edenin istemdiği onunla aynı rengi seçsede en cafcaflıyı sadece bir kişinin giymesi gerektiği lastik pabuçlar .Kendisine istiyor musun diye sorulmamış ,bunuda sana aldık denilen o göç edip gelen çocukların ayağında olan solgun maviydi. Soluk demiyorum solgun ayakkabıları bile hüzünlü solgun maviydi .Sokağın sonuna doğru ilerleyince sağdaki kocaman arsanın yüzeyindeki suların buz tuttuğunu farketti .Çok güzel görünüyordu.Biraz yaklaşıp ayağını o buza koymasıyla buz parçalndı ve buz gibi değil gerçekten buzlu suyun içimde buldu ayağını .Of dondum dedi şimdi birde neneye anlatmak vardı bu durumu nasıl ıslandın körolasıca diyecekti. Zaten kızması için göz göze gelmeleri yeterliydiki .Sahi neden bu kadın onu hiç sevmiyordu ki?Hep suçlu hep sorun çıkarttığını huysuz beceriksiz olduğunu söylüyor şikayet ediyordu.Islanan ve üşüyen ayağını çıkardı sudan be sokağın köşesindeki bakkaldan biraz daha büyük şu yeni modern marketlere özenilerek dizilmiş Ömer’in bakkalına girdi .Ömer ağabeyi severdi kendini sorular sorardı sürekli ve cevaplarını önemseyerek dinlerdi.Zaten yabancılar onu daha çok ciddiye alırlardıki.Girdi içeriye dolaptan iki somun ekmek aldı kupkuru olmuşlardı ekmekler parasını öderken Ömer güldü -Kız üşümüyon mu bu soğukta çıkmışın .-Üşüdüm ama olsun -Büyüyünce ne olacan -Yazar ,kitaplar yazacam çalıkuşu gibi kitaplar .Gldü Ömer inşallah ama sen gazeteye yaz yoksa nerden bilecez senin yazdıklarını .Çıktı bakkaldan yolu geri gitmeye başladı rüzgar yüzüne değdikçe hoşlanıyor bundan,hızla koşmak ve koşarken bağırmak rüzgarla yarışmak istedi ama vazgeçti zaten her isteğinden çabucak vazgeçerdi .mutlaka birileri onunla alay edecektide ondan.Ekmeğin ucundan yese yok pek lezzetli durmuyordu zaten.Mahalleye doğru yaklaşırken okul saatinin yaklaşmış olmasından korktu. Acele etmeliydi evet şimdi o çokmaz sokak olan mahalleye girdi evler uzaktan bakınca nasıl çarpuk çurpuk duruyordu bacalar duvarlardan çıkmış heryeri dumanlar kaplamış pis bir koku vardı .Kapının önüne geldiğinde ayağının ıslak olduğunu hatırladı hemen sobanın önüne gitmeliydi.İçeri girdi bir çift hakir bakan yaşlı gözle karşılaştı sebebi çocuk aklıyla çözemediği ama hep onu suçlu hissettiren gözler .Oturma odasında soba yanıyordu üstünde su dolu bir güğüm vardı yine aklına semaver öyküsü geldi her defasında her kış her soba yandığında bu öyküyü hatırlar yüreği burkulurdu Annesini kaybeden gencin hala acı çektiğini düşünür,annesinin hiç bir zaman ölmemesi için dua ederdi.Annesinden başka dinleyen anlayan seven biri yoktu bu evde ama asla onu koruyamayan bir anne sadece çok seven .Varlığının gereksiz olduğunu çiçekler arasında sivrilmiş hiç bir anlamı ve gereği olmayan kendiliğinden topraktan fırlamış bir otdan farkı olmadığını hatırlayarak yere serilmiş sofraya oturdu. Midesi bulanıyordu kalkmak istedi ama ne kalkıp oturuyorsun diye azarlanacağını bildiğinden oturdu yedikten sonra parmağını ağzına sokar ve kusardı zaten.Çayını karıştırırken televizyona daldı kaldı.Çocuk işte.