Herşeyin Başı...

...Halil'den...

İnsan, hayatta rahat yaşamak için bir takım çabalar harcar, bu bebeklikten ölene kadar devam eder. Kimi insan hayatta başarısı ile öne çıkarken; kimi insan ise, gücü ile öne çıkar. Başarı, insanı etkisi altına aldımı ilmik ilmik insanın içine işler ve daha fazla, daha fazla, derken insan kendini kaybeder. Güç ise başarıdan doğan bir şeydir. İstisnalar dışında başarı olmadan güçlü olunabilir oda doğuştan gelen zenginlik sayesindedir. Zengin oldun mu ya da tabiri caizse güçlü oldun mu tüm insanlık sanki senin elindeymiş gibi bir his doğar içine, Rahat yaşam, lüks eşyalar, koskoca şirketler, arkanda senin gözlerinin içine bakan sürüce insanlar ve daha bir sürü şey... Zengin olmak, insan için ne başarı ne de güçlü olmak kadar değerlidir. Bir insana göre tabi istisnalar dışında, zenginsen paran varsa, gücünde, başarında var demektir. 

 

Kimse onlar üzerine laf söyleyemez, kimse dediklerini çiğneyemez ve kimse onlara karşı gelemez, Tıpkı benim aileme karşı gelemediğim gibi; Ailem diktatör bir yapıya sahip, koskoca şirketleri ve koskoca büyük bir gücü var ailemin; Herkes onları parmakla gösterir, bir görev verildimi sırf onların gözüne girmek için sıkıca çalışırdı. Ailem bu diktatörlüğünü küçük yaştan itibaren ben ve abim üzerinde uygulamaya başlamışlardı. Onların gözünde zenginlik, doğuştan gelir ve zenginsen asilliği doğuştan öğrenmen gerekirdi. 

 

Kendileri bize bir şey öğretmese de sağ olsunlar dadı, özel hoca vs. Tutup bizi çalışanları gibi emirlerine amade yaptılar. Şuan ki yaşıma kadar ailemden ne ben ne de abim bir ne istiyorsun? Ya da senin hedeflerin neler? Gibi sorular asla ve asla duymadık. Abim, Gökhan, benden sadece iki yaş büyüktü. Benim aksime abim benden daha sabırlıydı. Abim babamın ona emir ettiği bir şirketini yönetiyordu. Geçen sene ise, hiç sevmediği hatta nefret ettiği zengin bir ailenin kızı olan gizem ile evlenmişti. Gizemle abim aynı yaştaydılar. Gizem abimin aksine abime aşıktı. Evlendikleri bir sene yeni olmuştu. Abim bizim yanımızda gizem'e iyi davransa da benimle tekken hiç de iyi davranmıyordu. Ona göre bu evlilik onun suçuydu. Ailesine eğer karşı çıksaydı. Bu evlilik belkide olmayacaktı. Tabi abimin bu tepkisi yengemin onu sevdiğini de bildiği içindi. 

 

Annem Handan, bir başka şirketimizin, babam Hakan ise, öbür şirketimizin yöneticisiydi. İstanbulda toplam, beş tane şirketimiz vardı. Annem babam, çocukluğumuzdan beri sürekli işleriyle ilgilenirlerdi. Bizim ile sadece ne yapmamız gerektiği hakkında konuşurlardı. Ailenin saçma olsa da en önemli kuralı yemek ve kahvaltıları beraber yapmaktı... Hayatımda her şeyin kararını ailem vermişti. Hangi bölüm okuyacağım. Hangi üniversite okuyacağım. Hepsi onların tercihleriydi. Yanımda bu zamana kadar kimse bulunmamıştı. Ev sürekli boş olurdu. Sadece ben abim ve yengem olurduk. Kısacası ailem bizi sadece varisleri olarak görürdü. Onlar için varsa yoksa iş ve otoriteydi. Bu durum abime olmasa da bana sertlik, duygusuzluk, acımasızlık ve soğukluk katmıştı. Kimsenin sevgisine de dostluğuna da güvenmiyordum. Savaş ve kuzenlerim murat ve Burak hariç kimse ile de takılmıyordum

 

Bu duruma dur demek için internetten bir eşyalı villa satın almıştım. Resimlerden göründüğü kadarı ile ev güzel hatta uygundu. Bu kadar uygun olmasına şaşırsamda evden kurtulmak için aldırış etmemiştim. Gittiğim okul evime baya bir uzaktı. Zaten sevmediğim okul olduğundan zorlanmadan çocukluk arkadaşımın ve kuzenlerimin gittiği üniversitenin işletme bölümüne nakilimi aldırdım. Sadece babamlara söylemek ve taşınmak kalmıştı. Tabi bir de dönemin başlaması ile okula gitmek...

 

Sabah ders saatinden iki saat önce kalkmıştım. Annem ve babama göre bu saatten sonra yatılamazdı. Tabiri caizse tavuk gibi bizi saat 9.00 da ayağa dikerlerdi. Lavaboda yüzümü yıkadıktan sonra üzerime, siyah swithshirt ve kot pantolonumu giydim. Hava resmen eksilerdeydi. Evdeyken bile bunu hissedebiliyordum. Botlarımı da ayağıma giydim. Okulun ve evimin yolunu tutmak için odamdan çıktım. Merdivenlerin başında beni selamlayan babamın namıdeğer uşağına babamdan gizli odamdaki bavulları mı arabama koymasını istedim. Masaya kısa bir göz gezdirip yerime oturdum. Hizmetli önüme tabağı koyup çekildi. 

 

Babam" Ne o, günaydın yok mu? Direk masaya oturmalar" 

" Aaa baba, sen benimle konuşur muydun ya? Bak valla şaşırdım şuan gözlerim bile doldu duygulandırdın beni" 

Annem" Babanla dalga geçmede söyle bakalım uşağa ne diyordun?"

" Önemli bir şey değil, sadece yeni bir villa buldum, eşyalı, üstelik satın aldım. Ee tabi okula da yakın değildi. Savaşların gittiği okula nakilimi aldırdım. Ama merak etme istediğiniz bölüm, yine işletme, izninizle ben kalkıyorum, artık ne zaman görüşürüz bilemeyeceğim" 

Babam" Tamam git bakalım, zaten son senen mezun oldun mu yeni ortaklık için Akgünlerin kızı Jale Akgün ile evleneceksiniz, o zamana kadar ne yaparsan yap canım oğlum" 

 

Kısa bir abime göz gezdirdim. Ellerimi masaya vurdum. 

" Abimden sonra sıra bana mı geldi? Siz ne sanıyorsunuz bizi? Deney tüpü falan mı? Sevmediğim insanla hatta tanımadığım insanla ne evlenmesi ne saçmalıyorsunuz, yettiniz artık daha fazla hayatıma burnunuzu sokmayın delirtmeyin beni!" 

 

Evden kapıyı çarparak çıktım. Arabama bindim. Bu ailem beni deli edecekti. Cidden sinir oluyordum artık hayatıma müdahale etmelerine, amcam hiç böyle değildi. Murat ve Burak bu konuda cidden çok şanslıydılar. 

 

...Seda'dan...

İnsan kaderden ne olursa olsun kaçabilir miydi? Hayatının kadere bağlı olduğunu bile bile kendini umutsuzluğa sürebilir miydi? Hayattaki en büyük şans ya da kader iyi bir aile olmasıydı. Bana göre mutlu olduğun ev değerli olduğun yer, sevildiğin anlar hep en değerli ve en iyi anlardı. İnsanın en iyi ailesinin olması da bir kaderdi. Ailesinin kötü olması da bir kaderdi bence, ya da imtihan desek daha doğru olurdu. Benim imtihanım iyi olan Ailemi yaklaşık üç sene önce yaptığımız otobüs kazasında kaybetmemdi. Sadece hayatta tutunmam için bana verilmiş hediye olan benden iki yaş küçük erkek kardeşim ile ben kalmıştım. 

 

Amcam sağ olsun bize sahip çıkmış, kuzenlerimden ne yengem ne de amcam Bizi ayırmamıştı. Kuzenim yaren ve duygu benim çocukluk arkadaşım begümden sonra destekçilerim olmuşlardı. Çocukluk arkadaşım ve kardeşimle beraber biz son sınıfa geçince bir ev tutmuştuk. Biz işletme son sınıf okuyorduk. Ahmet ise işletme ikinci sınıf okuyordu. Ankara'dan nakil olarak gelmişti. Ahmet bana nazaran biraz çabuk toparlamıştı. Ben annemler ile beraber kaza yaptığım için hala rüyalarımda görüyor hatta kabuslarım beni ele geçiriyordu. Kahvaltı etmiyor, bir şey yedim mi ahmetten gizli onu çıkarıyordum. Yani benim psikolojim normal değildi. Hatta kazadan bile kendimi suçlu buluyordum. Yaren ile duygu da bizim yanımıza nakil olmak için uğraşıyorlardı. Bugün yarın onlarda gelirdi. 

 

Koltukta uzanmış günün yoğunluğundan uzak durmak için en sevdiğim ikili kahve ve kitap ikilisini uygularken Ahmet elinde kitaplar ile aşağı indi. Yanıma oturdu. 

"Abla, ben çok heyecanlıyım ya, yani sanki ilk üniversite günüm gibi valla, kalbim küt küt atıyor" 

Gülümsedim ama bana yabancı bir gülüştü bu, saçlarını elimle karıştırdım.

Begüm aşağı inmişti. 

" Günaydınlar, Günaydınlar, seda annemler selam söylüyor az önce aradılar, bu arada ahmet gözün aydın, öykü buraya transfer oldu. yarın geliyor" 

 

Ahmet ile begümün kardeşi öykü de bizim gibi çocukluk arkadaşıydılar tabi daha sonra bu arkadaşlık onlarda aşka dönüşmüştü. Ama nedenini bilmediğimiz bir sebepten dolayı bir anda ayrılmışlardı. Ahmet'in gözleri dolmuştu. 

" Beni ilgilendirmez geliyorsa geliyor bizim defter çoktan kapandı." 

Anahtarla kapı açıldığında şaşkınca üçümüzde birbirimize baktık. 

" Kim var orada !?" Ahmet ben ile begümü arkasına almıştı. Koruyordu. kendince bizi koruyordu. Karşımızda benim yaşlarımda elinde valizle yakışıklı bir çocuk belirdi. Kısa bir süzdükten sonra Ahmet'in arkasından çıktım. 

" Siz nasıl girdiniz içeriye? ayrıca kimsiniz? " 

Oda en az benim kadar şaşırmıştı.

" Ben Halil Güneş, bu evin sahibiyim de, siz kimsiniz? evimde ne işiniz var?" Koltuğun yanındaki çekmeceden tapuyu çıkardım.

" Bende seda kılıç, kardeşim Ahmet ve arkadaşım begüm ile bu evin kiracısıyız, buyurun buda tapu " 

 

Tapuyu eline bıraktığımda kısa bir inceleyip kafasını kaldırdı. 

" Bakın seda hanım, anlıyorum ama bu ev benim evim ve ben burada yaşamaya karar verdim. şimdi anlayışla karşılayıp varsa bir arkadaşınıza yada otele nereye gidiyorsanız evimden lütfen gidermisiniz? " 

Ahmet kaşlarını çattı. 

" Bir dakika ya biz bu evi kiraladık üç aylık peşin verdik. Nasıl olur da ev size satılır, anlamıyorum" 

" Bilmiyorum ama okuldan sonra şu evi satın aldığım lavuğu arayıp soracağım, seda hanım sizinle okuldan sonra konuşalım şu an okula geç kalmak istemiyorum iyi günler" 

 

Bir bu eksikti. Ama ben anlamam lazımdı. Koskoca villa eşyalı uygun fiyata olur muydu hiç? Bu konuyu daha sonraya atıp okula gitmek için yola koyulduk.

 

...

Okula geldiğimizde, Ahmet'i dersliğine uğurladıktan sonra sınıfa girdik. Yerlerimize oturduk.