HAKİM
Uyuyamıyordum. Normalde erkenden kalkmaya o kadar alışmıştım ki tatildeyken bile uyuyamıyordum. Velda'yı uyandırmamaya çalışarak yataktan kalktım. Komodinin üzerinde sigaramı alıp balkona çıktım.
Normalde cinayet şube çok yoğun olduğu için izin bile alamazdık. En son işimizde büyük bir uğraştan sonra katili yakaladığımız için toplu bir izin kapmıştık müdürden.
Zaten şimdiye kadar benim elimden kaçabilen bir katil olmamıştı. Çözemediğim hiç bir dava yoktu. Cinayet şubenin efsane baş komiseri Serkan Kahraman'dım ben. 34 yaşıma rağmen bir sürü başarıyla dolu bir geçmişim vardı. Bir çok polisin hayran olduğu kişiydim.
Güneş doğmaya başlamıştı balkona sabahın ilk ışıkları vuruyordu. İçeriden gelen telefonumun sesiyle daha yarısında oluğum bilmem kaçıncı sigaramı söndürmek zorunda kaldım. Velda sesten rahatsız olmuş kaşlarını çatmıştı uykusunda. Uyanmasına fırsat vermeden telefonu alarak odadan çıktım.
Arayan Murat komiserdi. Normalde onun da izinde olması gerekiyordu. Beni aradığına göre yeni bir ceset ve yeni bir dava var demekti. İstanbul da ceset bitmezdi zaten. Biz de tatil yapamazdık. Telefonu cevapladım.
"Amirim biraz erken bir saatte arıyorum ama tatilimiz bitti. Yeni bir cesedimiz var."
Zaten tatil bana göre bir şey değildi. Ben çalışmak için doğmuştum.
"Konum at. Ben gelmeden hiç kime hiç bir şeye dokunmasın."
"Tamam amirim bekliyoruz."
Hızlıca üzerimi değiştirip Velda'ya ufak bir not bırakıp evden çıktım. Uyandığında beni göremediği için çıldırabilirdi ama halledemeyebileceğim bir şey değildi. Bir kaç yıldır sevgili olmamıza rağmen hala işime alışamamıştı.
Gelen konumda Gebze tarafında villaların olduğu bir bölgedeydi ev. Ölen her kimse kalantor biri olduğu belliydi. Bu saatte neredeyse kimse dışarıda olmadığı için yollar İstanbul trafiğinin alışkın olmadığı şekilde boştu. Benimde belli hız sınırlarını geçmem ile villaya gelmiştim.
Etrafta sürüsüyle polis arabaları ve muhabirlerden dolayı eve pek yaklaşamamıştım. Arabadan inip kalabalığı yararak şeride doğru ilerledim. Benden bilgi koparmaya çalışan muhabirlerin soruları eşliğinde şeridi geçtim.
İki katlı modern bir villa gibi gözüküyordu. Yeni yapılmıştı. Etraftaki diğer villalar gibi. Evin girişinde taş yol vardı. Taş yola biri kusmuş gibi duruyordu. Görüntü bir anne kuzusunun midesini bulandırmış olsa gerek.
Kapının girişinde beni Murat karşıladı.
"Hoş geldiniz amirim. "
"Kim kustu?"
"Biri mi kusmuş?"
Parmağımla yerdeki şeyi gösterdim. Biraz çimlere doğru kaldığı için fark etmemişlerdi. Evin içinde araştırma yapmaya odaklanmış olmalıydılar.
Murat içeriye seslendi "Burada da delil var işaret koyalım arkadaşlar."
Kapıdan girildiğinde ilk olarak ufak bir alan karşılıyordu bizi. Solda portmanto ve ayakkabılık vardı. Karşıda ikinci bir kapı vardı. Evin iç kapısıydı. Murat ben incelemeye devam ederken peşimden geliyordu.
"Girişteki iki kapıda da zorlama yok. Mutfak kapısından girilmiş. Kapıda zorlama izleri bulduk. Geldiğimizde aralıktı da."
İkinci kapıyı da geçtikten sonra içerideki kalabalığa adım atmış olduk.
"Bu ne kalabalık boşaltın burayı."
Murat "Herkes çıksın arkadaşlar."
İçerisi hızla boşaldı. Girişin solunda mutfak vardı. Mutfağı geçtikten sonra yemek masası bizi karşılıyordu. Sağ tarafta oturma grubu vardı.
Ceset masa ile üçlü koltuk arasında yerde yatıyordu. Başından akan kan yerde göllenmişti. Burada öldürülmüştü. İç çamaşırıylayken öldürülmüştü. Evin içinde böyle gezen çok fazla insan olmazdı. Belki de üzerindekileri katil çıkarmıştı.
Diğer cinayetlerden farklı olarak katil bize not bırakmıştı. Maktulün alnında film üzerine yazılmış not vardı. Bunun için kullanılan alet çok eski olmalıydı. Notta yazanı okumak için maktule doğru eğildim. Sesli bir şekilde okudum.
"Bilmiyorum."
Bu kadardı not. Maktul mü bilmiyordu katil mi? Neyi bilmiyordu.
"Maktul Sedat Yıldırım. Bursa ağır ceza hakimi. 58 yaşında emekli olmak üzereymiş. Eşi 20 yıl önce trafik kazasında ölmüş. Bir kızı var o da Almanya da yaşıyor. Ulaşmaya çalışıyoruz."
"Savcı nerede?"
"Aradık yolda geliyordu."
"Maktul evde yalnız mıymış?"
Dikkatli bakıldığında fark edilebilecek bir boğuşma izi yoktu maktulde. Sadece alnının ortasından vurulmuş gibi duruyordu.
"Hayır. Bir bayan arkadaşıyla berabermiş."
"Sevgilisi mi?"
"Yok parayla, şey, işte."
"Olay nasıl olmuş anlattı mı bir şeyler?"
"Ağlamaktan konuşamıyordu. Daha bir şey anlatmadı."
"Karakolda anlatır o zaman."
Etraf oldukça düzgündü. Salondaki sehpada kirli tabakalar duruyordu. Evde sadece iki kişi var gibi duruyordu.
"Kameralar nereleri görüyor?"
Bir yandan mutfağı incelemeye başladım.
"Girişi gören bir kamera var. Diğer kameraların hepsi çitlerin arkasını görüyor."
Mutfak hiç dokunulmamış gibiydi belli. Kapı hafif aralıktı.
"Geldiğinizde kapı böyle miydi?"
"Evet bir çok yere dokunmadık."
"Cinayet silahı?"
"Şimdilik hiç bir yerde yok."
"Tamam olay yeri işini bitirsin. Ben üst katları da bir gezeceğim."
"Tamam amirim."
Üst kattaki bir oda tamamen kutlarla doluydu. Diğer oda yatak odasıydı. Yerde kadınında adamında kıyafetleri vardı. Kıyafetleri biri çıkarmıştı evet! Ufak bir el çantasında kadın kıyafetleri vardı. Bayan arkadaş bir kaç gün kalmaya gelmişti sanırım.
Maktulün cüzdanı pahalı saatleri hepsi olduğu gibi duruyordu. Zaten hırsızlık yapacak olan bir katil geride not bırakmazdı. Tamamen öldürmek için gelmişti.
"Amirim buradan da delil toplayalım mı?"
"Tabi. Çarşaftan başlayın!"
Odaya gelen olay yeri incelemeden sonra evden çıktım. Murat yine peşime takıldı.
"Karakola mı amirim?"
"Evet şu kadını bir sorgulayalım bakalım."
Yine muhabir ordusundan geçip arabama ulaştık. Sakince ilerliyorduk.
Murat " Notta ne demek istiyor sizce?"
"Bilmiyorum Murat bende bilmiyorum."
Karakola geldiğimizde ortalık iyice karışıktı. Sonuçta ölen kişi bir hakimdi. Bakmamıştım ama çoktan haberlere çıkmıştır. Manşet olabilecek değerde bir olaydı.
Odamın olduğu kata geldiğimizde bizi Hale komiser karşıladı.
"Amirim Müdür sizi odasında bekliyor. Gelir gelmez beni görsün dedi."
Ne söyleyeceğini tahmin etmek hiçte zor değildi aslında.
"Murat hakimin ev arkadaşını sorgu odasına al ve beni bekle."
Bir üst katta olan. Müdürün odasına çıktım. Kapının yanında büyük harflerle Cinayet Şube Müdürü Osman Güngör yazıyordu. Bana bu mesleği sevdiren kişiydi. Ben nasıl şimdi başkaları için ilham kaynağı isem zamanında oda benim için öyleydi.
Kapıyı vurup içeriden izin gelmesini bekledim. Gel emrini aldıktan sonra içeri girdim. İçeride televizyon açıktı. Düşündüğüm gibi çoktan haberlere çıkmıştı olay. Osman Müdür son dakika haberlerini dinliyordu.
"Herkesin dikkatli üzerimizde."
"Evet Müdürüm."
"Bu olayı çok uzatmadan çözmeliyiz. Yukardakiler sorun çıkarmadan bitmeli bu iş."
"Elimden geldiğince hızlı olmaya çalışacağım."
"Elinden gelenin fazlasını yapmalısın. Katil not bırakmış. Ayrıntılar dışarı sızmadan bitirelim."
"Tamam müdürüm. Şimdi sorguya ineceğim. Sizde gelecek misiniz?"
"Bir kaç telefon görüşmesi yapmam gerekiyor ondan sonra gelirim."
Ufak bir baş selamı verdikten sonra odadan çıktım. Diken üstünde geçecek bir soruşturma olacaktı demek ki. Sorgu odalarının olduğu kata indiğimde Murat elinde bir dosya ile beni bekliyordu.
"Buyurun amirim. Bayanın kayıtları burada."
"Kameraları kontrol et bakalım. İşimize yarayacak bir şeyler var mı? Bu arada kimseye maktulün üzerinde bulunan nottan bahsetmiyorsunuz."
"Tamam komiserim."
Sorgu odasına girdiğimde oldukça genç bir kadın beni bekliyordu. Normal şartlarda böyle bir kadın öyle bir adamla beraber olmazdı zaten. Sakin adımlarla karşısına geçip oturdum dosyasını açıp incelemeye başladım.
Adı Hera Aksak. 28 yaşındaydı. Buralara Niğde'den gelmişti. Bir kaç kez fuhuştan sorguya alınmıştı ama herhangi bir tutuklanma durumu yoktu. Bu işlerde daha yeniydi belli ki. Onun gibi olanların rahatlığına sahip değildi. Karşımda hala usul usul ağlıyordu.
Bakalım neler biliyordu...