ÇARESİZLİK
Bu günlerde doğan çocuklar geçmişin izlerini bilmeden kendilerine öğretilenler çerçevesinde yaşarlar. İstiladan bin yıl geçmiş ve artık insanlığın yeni düzenine alışmaya başlamışlar. UOU dan arta kalanlar kapalı kapılar ve molozlar altında kalmış. İnsanoğlunun tarihi de aynı kaderi yaşımıştır. Kendilerine Kurtarıcılar diyen bir ırkın boğunduruğu altında yaşayan insanoğlı geçmişlerini unutmuş bir şekilde yaşıyorlardı.
Kurtarıcılar geldikten sonra ve insanları yendikten sonra düzeni oturtmak adına bir sürü şehri yok etti. İnsan nüfüsunu azaltıp belli şehirlere yaşamalarına izin verildi. 25 adet şehir belirlendi. Zamanla da eski mimari eserleri yok ettiler. Şehirlere de hayvan ve çicek isimleri verildi. Her şehirde en az bir askeri birlik ve bir yönetici yaşamaktaydı. Her şehrin dışında ise o şehrin ismiyle okullar bulunur ve çocuklara şehirdeki yaşamın önemini anlatmak ve yeni düzene adapte etmek için eğitilirdi. Bunun yanında da ise pozitif bilimlerde öğretiliyordu ve bir meslek sahibi olmalarak mezun olup şehire geliyorlardı.
Kurtacılar insanlara göre fiziksel ve kendi aralarında ırklara ayrılma şekilleri farklıydı.Kurtacıların erkekleri boyu ortalama iki metredir ve yuvarlak yüzlü uzun burunlu ve gözleri hafifde olsa dışarıdadır.Kadınların da ise boy ortalama bir metre doksan santimetredir. Kadınların fizikleri ve dış görünüşleri erkeklere göre daha derli topludur.
Bu ırk için dış görünüş çok önemlidir. Kendi sistemlerini tamamen dış görünüşe göre belirlemişlerdir. Yani onlara göre güzel ve yakışşıklıysan en iyi şeyler senin için vardır. Tam tersi çirkinsen hiçbirşey senin için değildir. Kurtarıcı topluluğunda doğal güzellik vardır. İnsanlar gibi makyaj ya da estetik güzellik kesinlikle yasaklanmıştır.Eğer güzelseniz kimin çocucuğu olduğunuz önemli değildir. Herşey sizindir ama eğer çirkin iseniz tam tersi hiçbirşey sizin değildir. İnsanlara göre mantıksız gelse de bu durum onlar için tam tersi insaların sistemi saçmalıktı.Gezeneni istilaya gelenler anlayacağımız üzere türünün en çirkin yani sistem en diptekilerdi bu yüzden onlardan güzellik beklemek çok zordu.
Dünyayı yendikten sonra kendilerine yerleşmek için bir seçmek zorunda kaldılar.Yedi kıtadan mantıklı gelen Afrika olsada çoğunluk kararı ile orayı elediler geriye en iyi iki seçenek kaldı onlara birincisi Amerika ikincisi ile Avustralya Kıta'sı olmuştur. Lakin oy birliği ile Amerika seçildi ve Kuzey Amerika ana yerleşke seçilirken Güney Amerika ise onlara hizmet edecek insanlar için bırakıldı.
Hızlı bir şekilde kıtaya saldırdılar ve buldukları insanları infaz etmeye başladılar. İsteseler infaz etmezlerdi lakin sırf zevk için öldürüyorlardı. Amerika onlar için başta çok kolay bir hedef olarak görülse de aslında o kadar kolay olmadı. İnsanlar çok iyi direndi ve onlardan onbinlercelsini öldürdüler. Bu durumda karşı tarafta maalesef katliamlar yaptı ve en sonunda Amerika kıtasını aldılar ve bu neredeyse bil milyon insanın canına mal oldu. Daha fazlası da ölecekti lakin insanlar diz çökünce durdular. Kurtarıcılar bir yandan yeni yurtları ile uğraşırken bir yandan insanları kontrol altına almaya çabalıyorlardı.
İnsanlarda elbette boş durmadılar ve ilk önce en bunları buradan nasıl atabileceklerini tartıştılar. Neredeyse her konuşmanın sonu hüzünle bitiyordu. Farkındaydılar ama esaret altına girmek istemiyorlardı. Avrupanın nüfusu her geçen yıl artmaya devam etti ve özellikle Çin çocuk sahibi olma olayını kaldrımış ve bile nüfus patlaması sebep olmuştur. Bu durumun farkından olan ve sık sık çıkan isyanlarla baş edemeyeceklerini anladıklarında kendi üstlerinden yardım istediler. Gelen öneri ise şu olmuştur. "İnsanları ayırın ve onları asimile edin" bu öneriyi dikkate alıp gezegenin kalan kıtalarını böldürler.
Yirmi beş adet şehri Amerika ve Avustrulya kıtaları hariç dağıttılar. Amerika onların yurrtları iken Avustrulya kıtası ise devasa bir hapishane olarak inşaa ettiler. İsyan edenleri düzeni bozanları veya istenileni yapmayanları oraya atarlardı. Şehirlerden arta kalan topraklar ise dışarıdan getirilen ve oldukça vahşi hayvan ve bitkilerle doldurdular. Böylelikle herkes şehirlerde olmak zorundaydı.Şehirler arasına bağlantı için Kurtarıcılar hem tren hemde kendilerine özgü olan biraz uysal biraz vahşi bir uçan hayvan olan Krlo denilen yaratıklarla ulaşım sağlanıyordu. Bu hem yürüyen hem uçan havyanın avanajı ise dünyaya saldıkları diğer tüm hayvan ve bitkilerin ondan korkması çünkü dünyada ki bal porsuğu gibi başa bela bir tip olabiliyor.
Yirmi üçüncü şehir olan Yunus olan bu şehir Muğla dan Hataya ve denizden yaklaşık Konya'nın ortalarına kadar ilerleyen olan bu şehir deniz ticareti için çok önemli olan bir şehirdir. Çünkü Karadeniz Kurtarıcılar tarafından çok vahşi olan hayvanları salmış ki keza bu hayvanlar karaya da çıkabilmekte ve denizin içinden yaklaşık beş metre kadar da uçmaktadır. Bu durumda Karadeniz ve kıyalarında yaşamı zora sokmuştur. geriye kalan diğer bölgelerde ise hayvanlar cirit aatarken diğer bir şehir de Hazar denizinin etrafına kurulmuş ve burada Kurtarıcıların sevdiği bir balık türünü yetişrmek içindi. Sevdikleri balığı yetiştirmek için oradaki tüm balıkları öldürmek zorundaydılar. Her ne kadar insanlar onları alıp başka yere nakletmeyi teklif etsede laf dinlemediler ve ilk önce piranalardan çok daha fazla yırtıcı olan bir türü saldı. Altı ay da bütün balık türlerini yediler. Ondan sonra onları çıkarıp diğer narin balıkları denize döktüler ve oradaki insanları onların beslenmesi ve korunması için bıraktılar. Böylelikle sekizinci şehir de kurulmuş oldu.Her şehrin bir kuruluş amacı vardı. Misal Çin de sadece prinç yetişrmek için bir şehir vardır. Sadece kurtarıcıları eğlendirecek devasa bir lunapark vardır.
Dünyayı kendi çiflikleri gibi görüyor ve istilanın tadını çıkarıyorlar. İnsanlar onların gözünde böcekten bile değersizdir. Ölümleri onların umrunda bile değildi. Hatta bazen insanları alıp uzay gemilerine götüyorlar ve giden asla geri gelmiyordu. Gelse bile hayatta olmuyorlardı. İnsanlarla işleri bittiğinde çöp gibi kalanlarını uzay boşluğuna atıyorlardı hatta bazen bilerek kanlarını ya da iyice parçalanmış olan ceset parçalarını şehirlere yağdırıyorlardı.
insanlar perişan olmuşlar lakin hala aralarında ki muhalefet son bulmamıştı. Herkes Amerikalı'ları suçluyordu. Özellikle Ruslar'ın yaptığı bir popagandaydı. Tabii bu durum pek uzun sürmedi. Çünkü kendilerini öne atanlar bu duruma pek hızlı olamasa da hallettiler. İnsanlar Kardeşlik Antlaşmasıydı. Bu anlatmaşyla herkes tek bir ırk gibi görülecekti. Rus, Amerikalı, Arap, Çin, Türk gib ırksal ifadeler ortadan kaldırıldı. Artık herkes "İnsan Irkı" olarak kabul edildi. Tabii bunu kabul etmek istemeyen kişi sayısı epey fazla olsada çatlak sesler mantıklı cümlelerle susturuldu. Çünkü artık tek bir çatı altında toplanmak zorundaydılar. hiç istemeselerde şartlar değişmişti ve herkes buna uymak zorunda kaldı.
Antlaşmanın diğer bir maddelerinden önemli olanlardan sadece ikisi ise iletişim ve dildi. ORtak dil kullanmak zorundaydılar zira anlaşmak zor olacaktı. ORtak dil konusunu çok kişi kabul etmedi. Çünkü ileride kendi dillerinin yok olacağına inanıyorlardı ki haksız sayılmazlardı. ORtak dil konusundan kısmen vazgeçtiler. Sadece temel iletişimde İngilizce kullanmak istediler. Kimse buna itiraz etmedi.
Dil öğrenme özellikle çocukların eğitiminde çok daha önemli hale geldi. Çocukların ana dilleri hariç İngilizce, Arapça, Çince öğrenme zorunluluğu getirildi. Yıllar geçtikçe bu dillere Farsça ve Latince olmuştur. Bunun nedeni ise bu iki dilin neredeyse yok olduğu için güvenli olması ve Kurtarıcıların insanların konuştukları dilleri teknolojileri ile anladıklarıydı. Lakin bu iki ve özellikle Afrika da konuşulan bazı diller bu teknolojinin dışına itildi. Yıllar geçtikçe konuşulan diller birbirine girdi ve " İnsanca" ya da " İnsan Dili" diye tabir edilen ve eski dillerin birleşmesi ile olan bir dil ortaya çıktı. Alfabe olarak ta arap,latin,çin vb gibi bir sürü alfabenin birleşimden oluşan bir alfabe kullanılıyordu.
İnsanlar iletişim konusunu üzerinde çok düşündüler. Buldukları ilk çare ise en ilkel yöntem olan habercilerdi. Lakin kurtarıcıların gezegene saldıklarından dolayı gün geçtikçe bu durum epey zorlaşmıştı ve Avrupa dan Asya ya bir haberin gitmesi ayları bulurken bazen giden haberin pek bir değeri bile kalmıyordu. Buna çözüm olarak da ilk önce uydu değilde kablolarla internet.telefon hattı ve telgraf gibi iletişim sağlayacak teknolojilerle haberleşme fikriydi. bir birine kısmen yakın olan şehirlerde zorda olsa bunu başardılar lakin bakım ve onarımı epey zahmetliydi zira dış dünyadaki tehlikler kablolara zarar vermekteydi ve kurtarıcıların bunu öğrenme tehlikesi de mevcuttu.
Aakash Khan isimli kişi ortaya bir öneri attı. Bu öneri ise tünellerdi. Altmış sekiz yaşında ve eski maden emekçisi olan Aakash'in önerisi çok çılgın ve neredeyse imkansız bulunsa da diğer şehirlere danışılmadan karar verilmek istenmedi. Böylelikle haber Asya'dan Avrupa'ya ve Afrika'ya gönderildi. Bütün vekiller bunun çok zor ve uzun süreceğini dile getirdi. Bunun yerine daha basit olan bir yöntem avrupa da bulunan ve on dokuzuncu şehir de yaşayan Alice Carleson adında bilgisayar müdendisi uzak menzilli kulelerle veya cihazlarla bunu yapılabileceğini ortaya attı.Zamanın teknolojisi buna engeldi. Bunu biliyorlardı
Alice Carleson ve işinin ehli elli kişi bunun üzerinden özel ve gizli bir çalışma alanı kurulurken coğrafyacılar , yer bilimcileri de tünel fikri üzerinden arr arda toplantılar yapıyorlar. Gecelerini gündüzlerine katıyorlardı. Günün sounda ise bütün şehirlerin velikilleri ve hem tünel projesi hem de internet projesini yönetecek olan kişiler sağlam ve gizli bir planlama ile yirminci şehir olan Gül Şehirinde toplandılar.
Gül şehri Hindistan'ın Güney'in kurulmuş olan bir şehirdi. Gözden nispeden uzak sayılır lakin baskının en çok olduğu şehirlerden biridir. Düşmanın gölgesinde örgütlendiler. Bilim insanlar burada tam üç ay boyunca hergün neredeyse on saat toplantı yaptılar ve sonunda " Kardeşlik Antlaşması" burada imzalandı. Anlaşmanın sözlü tarafında ise her şehir kurtarıcıların bulamayacağı ve bir sorun olursa insanları hızlı ve güvenli bir şekilde tahliye edilebilecek, savunulması kolay olacak bir yer seçilmesi ve tünelin yapılmasını çalışanlar hariç hiç kimse bilmeyecekti. Çalışanlar hiçbir ücret almayacaklardı. Yanlızca Şehir Vekili onları bilecek yieyecek,giyecek ve diğer konularda öncelik tanıyacaktı. Böylelikle insanoğlunun mühendislik harikası olacak olan Kardeşlik Tüneli ve Adem Projesi'nin temelleri atıldı.
On yıllar süren proje bir sürü badire atladıktan sonra bitti ve böylece yirmi beş şehir hem internet hem kablo hemde tünellerle birbirine bağlandı. Tünel yıllar içinde gelişti ve daha da güçlendi. Bu tüneller ve haberleşmeler gezegenin geleceği için kilit bir rol oynadı.
Çaresizlik insanoğlunu birleştirdi. Binlerce kilometre tüneller dağların zirvelerine cihazlar ve imkansız da görünmüş olsa da dil,din,ırk,mevki gözetmeksizin herkesi eşit olarak kabul edilen Kardeşlik Antlaşması. İnsanoğlu bile kendine şaşırmıştı lakin başarmışlardı. Tünel ve Adem prjolerinden sonra artık geriye tek bir amaç kalmıştı o da bu yaratıkları kendi gezegenlerinden dışarı atmaktı. Bunun kolay olmadığını bilselerde özgüvenleri çok yüksekti.