GÜNEŞ

İnsaların doğal enerji kaynağı olan Güneş kurtarıcıların sevmediği bir yıldızdı. Kurtarıcıların bedenlerinin içinde ufak bir enerji üreten bir organ var ve bu organın içinde bir madde var. Madde altın sarısı renginde ve vücut iken kararlı haldeyken öldüklerinde eğer doğru operasyon yapılmazsa sıvı hale gelip işe yaramaz hale gelir. Bu organın rahammül edemediği şey ise bir yıldızdan yayılan ışık. Bu yüzden bu ırk genelde serseri gezegenlerde veya yıldızdan çok uzakta olan gezegenler veya uydularda yaşamaktaydılar. Peki neden dünya gibi parlak ve yaşam olan bir gezegeni istediler. Ne suyu ne havası ne de kaynakları onların umrundaydı. Bu soruyu asla cevaplamadılar.

Yıldız ışığına olan hassasiyetleri sebebiyle sonradan da getirdikleri uzay gemileri ile bütün kıtayı karartmayı başarmışlardı. Bu durum orada ki ekolojik dengeyi bozmuş ve kıtaya özgü olan hayvan ve bitkilerin neslinin yavaştan tükenmesi anlamna geldi. Lakin bu durum şehirler kurulduktan sonra da bütün gezegen için geçerli oldu.

İnsanlar bunun farkına vardı. Hayvan ve bitkilerden kurtarabildiklerini aldılar. Kurtarıcıların vahşet döneminden sonra bitkileri şehirlerin içinde yetişmek isteselerde pek olmadı. Bu yüzden sadece alabildikleri tohum olarak aldılar. Hayvanlar içinse durum biraz daha vahimdi. Ses çıkaran ve haraketli bu varlıklar insanın işini epey zorlaştırdılar. Misal kemirgen konusunda epey korktukları için kurtarıcılar onları öldürmüş ve sosyları neredeyse tükenme noktasına gelmişti. Hayvanları dondurmak isteselerde yeterli donanım olmadığı için bundan vazgeçtiler. Neyse ki kurtarıcılar hayvanlara ve bitkilere sınırlı da olsa izin vermişlerdi bu yüzden her şehrin bitki ve hayvan çiflikleri vardı. Bunlar insanlar için enerji kaynağı olduğunu anladılar. Kurtarıcıları için açlık için yemek gibi bir durumları yoktu. Fizyolojileri insana benzer olsa da yedikleri mideye oradan da içlerinde ki enerji sayesinde parçalanırdı. Yani dışkı olarak dışarıya çıkmıyor. Gelenler arasından kimse bilimden anlamıyordu. Hepsi dışlanmış kişilerdi. Sevgi ve saygının dışında eğitim hakları bile yoktu. Durum böyle iken onlardan medeniyet beklemek zordu. Çünkü onlara öğretilmemişti. İnsanlar onlardan bilmedikleri birşey istiyorlardı.

Kurtarıcılar yaşadıkları kıtayı güneşten muaf tutunca rahatladılar. Ondan sonra kendilerine zarar vermeyen ışıkları dış atmosferden kıtaya yansıttılar ve dünya da ki gibi gece gündüz döngüsüne başladılar. Zamanla insanlar bunu farkedince onlara karşı kullanmak istediler ama insanoğlu sanki hiç ders almamış gibi yine kaliamla cevaplarını aldılar. Kurtarıcıların başındaki kişi bu duruma daha fazla katlamak istemedi ve güneşi kapatacak ilk adımlara başladı. Sadece bir yıl gibi kısa bir sürede tüm dünyayı karanlığa boğdular. İstedikleri zaman gezegeni aydınlatıp kapatabiliyordı. 

Bir süre sonra gezegenin içinde sıcaklık artınca gezegenin içindeki canlılık için tehlikeli olmaya başladı. Bu yüzden kurtarıcılar gemileri geri çekip beş yıl sonra daha teknolojik bir duvarla geldiler. Işığı yine kapatıyordu lakin ekosisteme zarar vermiyordu. 

İnsanlar güneş ve hava olaylarının bittiği için isyan ettler. Kurtarıcılar ilk kez insanlara hak verdi. Ana Kıta hariç yılda iki kez ve sadece iki saat boyunca güneş dünyaya verecekler. Bunun yanında gündüzleri Kurtarıcıların olmadığı ve gitmediği alanlara oranın durumuna göre güneşi bırakacaklardı. Böylece isyan bastırılmıştı. Hava olayları da duvarda yapılan değişiklikler sayesinde özellikle ay hareketlerini engellemeden daha da geliştirildi.Böylelikle hem insanlar hem de kurtarıcılar için dünya yaşanabilir bir hal aldı ve uzun süre sürecek birliktelikte başlamış oldu.