GRİ

 
 

GRİ

            Yağmur sonrası oluşan gökkuşağını izlerken ; “Neden yedi rengin arasında gri yok?” diye sordum kendime. Ya da sekizinci renk olarak başköşeye otursaydı keşke. Emin olmaktır gri, karanlıkta uzaklardan gelen keman sesi huzurudur. Ali Lidar bir şiirinde; “İçilen sigaranın külü, çürüyen yaprak, kurumuş ağaç dalı, mutsuz insan yüzü, kirli gökyüzü… Ve ölümü en çok hatırlatan renk…” diyerek griyi duvardan duvara vurmuştur daha birçok şair gibi.

            Griyi kişiliksiz, arada kalmış bulanlar vardır; oysa renklerin en güzelidir. En onurlusu… Dürüstü… Efsunlusu… Karakter sahibi bir insan gibi en dik duranıdır. Kolay mıdır siyah ve beyazı içinde eritmek? Siyahın karanlığında kaybolmadan beyazın aydınlığını yansıtabilmek. Siyahın korkularını yüreğine bastırıp, beyazını denize ulaşmayı başarmış bir pınar gibi beslemek.

            Bin duyguyu saklar içinde kimseler onu anlamazken. Sarıdan daha sıcak, kırmızıdan daha aşktır onu görebilene. “Umudun rengi mavidir,” diyenlerin tersine “gridir,” derim. Kuyuların dibinde, çaresizliklerde umut ederiz. O kuyudan çıkabilmek için yakarırız. O, siyah çaresizliğin içinden çığlık çığlığa sancılarla umudu doğurup yaşama sunar. Beyazının masumiyetiyle sarar sarmalar doğan umudu, ardından mutluluğa çevirir en şefkatli hâliyle.

            Kalenderdir gri… Alçakgönüllü, sade ve gösterişsizdir. Bu yüzden başını güvenle göğsüne yasladığın sevgili dinginliği, gönül rahatlığı verir. Gri, bir istiridyeyi açtığında karşılaştığın nadide bir inci zarafetidir. Yerin dibinde kömür ararken bulunan elmas gibidir, farkını fark edebilene…

            Sakindir, temkinlidir… Güvenilirdir… Hani gökyüzü şimşeklerle aydınlanır, ardından yağmuru beklersin; ama bir türlü gelmez o yağmur. Tıpkı süslü cümlelerle onlarca vaadde bulunup, sıra icraate gelince yan çizen insanlar gibi. Oysa gri öyle değildir, gürlemeden usul usul rahmet olup yağar. Birden sırılsıklam olmazsın, her bir zerrene nüfuz ederek, şefkatle okşayarak ıslatır seni ve bu his başını döndürür. Siyahtan griye dönen göğün aydınlanması gibi, göğsünde bir ferahlama yaşatır. Fırtınanın ortasında sığınabileceğin en güvenli limanda olduğunu hissedersin.

            “Çiçek solarken kendi sapına eğilir. Bilirsin, yalnızlık budur.” der Sezai Karakoç grinin anlaşılamamaktan kaynaklanan yalnızlığını ilan eder gibi. Yalnızdır; ama asla güçsüz değildir. Yüreğinde kor taşırken, etrafına zemzem olanların gücü, asaleti vardır.    Ali Lidar ise “Gri” şiirinde “Bu renk yanlışlıkla yaratılmış olmalı,” diyerek Tanrı tarafından değiştirilmesini talep eder, griyi anlamamış biri olarak. Hayır, yanlışlıkla yaratılmadı… Gri Tanrı’nın lütfudur… Müstesnadır…

                                                           Pınar Erdoğan