GELECEĞİN OSCAR'I 999.999.999

                                                                                              999.999.999

Milyonlarca yıl yaşadı insanoğlu. Savaşlar, felaketler, doğumlar, ölümler, neler gördü neler… Şimdilerde ise gayet yaşlandı dünya. Kımıltısız, sessiz bir devir…

Dünya aynı dünyaydı da zaman bambaşkaydı. Her anlamda... Önce tarihle başlayalım. Sene tam olarak 999.999.999' du. Yani milyarlı yıllara sadece bir yıl kalmıştı. Bazı şeyler aynıydı, milyonlarca yıldır olduğu gibi...

Kıyamet iyice yaklaştı deniyordu; dünyanın iyice çivisi çıktı deniyordu; milyonlarca yıl önce de dendiği gibi... Ama değişen de çok şey vardı.

Her şeyden önce çok zor bir zamandı. Herhangi bir yazışmada tarih atmak bile başlı başına bir meseleydi. Tabi bu binlerce meseleden en küçüğüydü. Sanki kıyamet vakti ve saati belli olmuş ve insanlığa bildirilmiş bu vakit de gelmiş gibi her şeye karşı bir boşvermişlik vardı.

En yaygın duygu genel bir duyarsızlık haliydi. Öyle bir devirdi ki tüm masallar anlatılmış, tüm şarkılar bestelenmiş, tüm şiirler yazılmıştı. Denenmedik hiçbir şey kalmamıştı. İnsanlık artık çok eskimişti. Yaşamak bir yük, dünya hayatı bir külfet haline gelmişti. İnsanoğlu her şeyden ama her şeyden sıkılmıştı. Ne söylenecek yeni bir söz ne de tadılmadık bir zevk kalmıştı. İnsanoğlu artık hiçbir şeye heves de etmiyordu. Savaşlar bitmişti, zaten uğruna savaşılabilecek bir şey de kalmamıştı. Para, güç, şöhret ne varsa hepsi anlamını yitirmişti.Merak duygusu tamamen sönmüş, merak edilebilecek hiçbir şey kalmamıştı. Ölümü merak edenleri saymazsak tabi... Bazen ufak tefek kavgalar olmuyor değildi. Ama onlar da anlamsız bir kaç sözle sona eriyordu. Belki üç-beş bin yıl önce bu mümkün olabilirdi, ama artık kimse de öyle bir mücadele azmi yoktu. Arzular ölmüştü, arzular...

Bir de yönetim şekilleri dahil dünya üzerindeki tüm sistemler değişmişti. Mesela devletler hala vardı ama bildiğimiz anlamda devlet değildiler. Devlet olgusu çağlar öncesinde kalmıştı. Milliyet, ırk, soy ve akla gelebilecek her türlü aidiyet kavramı sözlüklerde dahi yer almıyordu. Büyük devlet olma, dünyaya hükmetme vesaire kimsenin umrunda bile değildi. Sadece bir kaç bin yıl önce çıkmış bir savaşta dünya dört bölgeye ayrılmış her birinin başına da kanında hala iktidar arzusu taşıyan bir takım muhterisler geçmişti. Onlar öldükçe de bir şekilde yerlerine birileri geliyordu. Dört devlet vardı. Bu devletlerin özel bir adı da yoktu. Sadece karıştırmamak adına 1., 2., 3. ve 4. Devlet olarak numaralandırılmışlardı.

Toplu intiharlar başlamıştı. Devletler bunun önüne geçmeye çalışsa da başarılı olamıyordu. Net bir şekilde intihar yasaktı. Fakat pek de etkili değildi. Ölmek isteyen birine ne ceza verebilirdiniz ki? Verilebilecek hangi dünyevi ceza ölmeye kalkışan birini pişman edebilirdi ki?

Yine de dünyada değişmeyen bazı şeyler vardı. Sinema hala vardı mesela. Oskar Törenleri de… Ancak artık çıkan her film bir diğerinin benzeri olduğundan sinemaya olan ilgi de iyice azalmıştı. İnsanlar yeni bir şeyler arıyordu. Ama bulamıyordu. Ta ki geçmişi başarısız filmlerle dolu bir yönetmen, örneği görülmemiş ilginç bir filmle ortaya çıkana kadar…