Fırtına

Pat!'

 

Bir şey sertçe yere düştüğünde irkilerek açtı gözlerini uzandığı koltukta. Bakışları rütübetten hafifçe sararmış beyaz tavan kaplamasını buldu. Ne ara uyuyakalmıştı böyle? Çok yorulmuş olmalıyım diye düşündü. Uykusuzluğa karşı çocukluğundan bu yana büyük bir zaafiyeti vardı. Özellikle hem okula hem de işe gitmek zorunda kaldığı günler bu yüzden tam bir kabusa dönerdi. Hafifçe sızlayan omzunu tutarak doğruldu. Koltuktan aşağıya sarkıttığı ayaklarının ucunda halının üzerindeki siyah telefonunu fark etti. Demek yere düşen şey oydu. 

 

Saatin kaç olduğuna bakmak için telefonuna uzandığında hala tam anlamıyla uyanabilmiş değildi. Ekran küçük bir klik sesiyle açıldığında telefonun parlak ışığı gözlerini kamaştırdı. Fakat daha saate bakamadan telefonun kilit ekranındaki cevapsız arama sayısıyla gözleri fal taşı gibi açıldı. 

 

 Gamze-14 Cevapsiz Arama

 

Gamze onu neden gecenin bir vaktinde 14 kere aramış olabilirdi ki? Bulanık zihni ve telefona bakan boş gözleri aradan geçen her dakikada biraz daha netleştiğinde Gamze'nin bu gece Poyraz'la dışarı çıkacağı geldi aklına. Koltuktan endişeyle doğrulduğunda telefonu tutan parmakları neredeyse beyazlamıştı. Gamze saat 11'den beri belli aralıklarla defalarca kez Ferda'ya ulaşmaya çalışmıştı. Onu bu kadar çok aramasının tek bir sebebi olabilirdi o da başının belaya girmiş olmasıydı. Telefon ekranındaki cevapsız aramalardan birine basıp telefonu sıkıntılı bir nefesle kulağına götürdü. 

 

-Aç Gamze! Lütfen Aç şu telefonu.'

 

Ama açmamıştı. Her seferinde telefon defalarca kez çalıyor ve ardından kapanıyordu. Pes etmeden bir kaç defa daha aradı fakat sonuç hep aynıydı. Sinirle telefonu koltuğun üzerine fırlattı ve düşünceli bir halde ellerini saçlarının arasına soktu. 

 

-Kahretsin ya başına bir şey geldiyse'

 

Belki de polisi aramalıydı. Poyraz'a o kadar güvenmiyordu ki belki bunun sebebi o değildi fakat yine de bu pek inandırıcı bir ihtimal değildi. Küçük salonunda ne yapacağını bilemez bir halde oradan oraya giderken telefonunun titreşim sesi çalındı kulağına. 

 

Ferda çabucak koltuğun üzerine fırlattığı telefonuna ulaşmaya çalışırken arayanın 'Gamze' tüm kalbiyle olmasını istiyordu. Fakat ekrandaki yabancı bir numaraydı. Telefonu açıp kulağına götürdüğünde hoparlörden yükselen müzik sesi kulağını parçalamıştı adeta. Telefonu bir kaç saniye kulağından uzaklaştırıp konuştu. 

 

-Alo'! Gamze sen misin?'

 

Yüksek müzik sesinin yanında belli belirsiz konuşma sesleri de duyuluyordu. Neler oluyordu böyle? Çatılan kaşları ile telefonun diğer tarafındaki kişiye engel olamadığı bir öfkeyle bağırdı.

 

-Kimsin sen konuşsana.'

 

-Hey-hey sakin ol. Benim Poyraz.'

 

Demek oydu. Kelimeleri öylesine dağınıktı ki neredeyse dili uyuşmuş gibiydi. Bunun sebebi kesinlikle Alkol olabilirdi. Daha kötüsünü düşünmek bile istemiyordu. 

 

-Neden  bu saatte beni arıyorsun? Ayrıca Gamze nerede?'

 

Hırıltılı bir kaç nefesten sonra Poyraz'ın sesi yeninden duyuldu. Ferda'nın sabrı her geçen dakika daha da eriyen mum misali tükeniyordu. 

 

-Sakiiiiin ol maviş. Gamze yanım-da. Beraber bir oyun oynuyorduk. Beeeelkiii sen de aramıza katılırsın. Gelsene buraya.'

 

Ferda öfkeyle kasılan çenesini kısa bir nefesle rahatlatmaya çalıştı. Yoksa cidden bu çocuğu bulduğu ilk yerde tokatlayacaktı. 

 

-Bana bak saçmalamayı kes. Gamzeyi ver telefona.'

 

-Hahahaha. Gamze şuan konuşacak bi halde değğğil. Eğer onu çok görmek istiyorsan vereceğim adrese gel. Hadi görüşürüz Maviş.' 

 

Bunu söyler söylemez telefon yüzüne kapanmıştı. 

 

*

 

Ferda taksiden indiğinde geldiği yere şaşkınlıkla bakıyordu. Şehrin neredeyse dışında harabe binaların arasında tuhaf ışıklandırmalar altındaki insan kalabalığıyla karşı karşıyaydı. Terk edilmiş fabrikaların bulunduğu eski bir sanayi sitesi olmalıydı burası. Fakat şimdi duvarlardaki renkli ışıklandırmalar ve bir sürü yanıp sönen tabelalarla bar ve pavyon benzeri mekanların bulunduğu sokakları andırıyordu. 

 

Havanın bu iç titreten soğuğuna rağmen insanlar eğlencelerine devam ediyordu. Kimisi elinde bira şişesiyle dans ediyor kimisi ise ulu orta bundan çok daha beterini yapıyordu. Ferda çılgın kalabalığın içinden ilerlerken onlara attığı garip bakışlar gibi şimdi o garip bakışların hedefi kendisi olmuştu. Yanından geçip gittiği insanlar onu şaşkınlıkla baştan aşağıya süzüyordu. Neye bakıyorlardı ki böyle? Pembe pijamalarının üzerine çabucak geçirdiği asker yeşili montuna mı? Bu kadar soğuk havada ince giyinen onlarken bu garip bakışları hak edenin kesinlikle o olmamalıydı. Üstelik şuan bunu düşünecek halde bile değildi. Çünkü acilen bulması gereken biri vardı. Hırsla attığı adımları hızlandığında çok ilerleyemeden oldukça soğuk bir şey dokundu eline. Bakışları çabucak elindeki temasa odaklandığında ince yapılı bir çocuk buldu karşısında. 

 

Koptu kopacakmış gibi duran zayıf parmakları elinin üzerinde bir baskı bile yaratmamıştı. Ferda korkuyla elini çocuğun dokunuşundan kurtardığında kaşlarını çatarak çocuğa baktı. 

 

-Sen de kimsin?'

 

Çocuk kayıtsız bir ifade ile yeniden tuttu elini. 

 

-Arkadaşını aramıyor musun? Benimle gel.'

 

Ferda bir kaç saniyeliğine onun söylediklerini anlamaya çalıştı. Fakat çocuk konuşmasına fırsat vermeden onu peşinden sürüklemeye başladı. Ferda çocuğun bu hareketine sinirlense de sesini çıkartmadı. Onunla tartışmak sadece Gamze'yi bulmasını geciktirirdi. 

 

Çocuk onu bir kaç dakika önce önünde dikildiği bir kaç katlı binanın içine sokmuş ve bir an bile tereddüt etmeden Ferda'yı da peşinden sürüyerek kalabalığın içinden hızlı adımlarla geçip gidiyordu. İçine girdikleri terk edilmiş binanın yeşil ışıkla aydınlatılmış ana girişinden sol tarafa doğru ilerleyip siyah demir bir kapının önünde durdular. Çocuk kapıyı çaldı ve kapı gıcırdayarak aralandı. Kapıyı açan kişi çocuğa döndü ve anlayamadığı bir tonda bir şeyler söyledi. Çocuk da aynı şekilde cevap verdi. 

 

-Mükafat....' bir şey bir şey. 

 

Kapı ardına kadar açıldığında önlerinde aşağıya doğru inen dik merdivenler göründü. Ferda çocuğun onu nereye götürdüğünü anlamak istercesine kaşlarını çattı ve girişte kalakaldı. Çocuk onu götürebilmek için tuttuğu eline asıldığında şaşkınlıkla çocuğun eline bakakaldı. Çocuk ise yüzündeki tedirgin ifadeyi bir kaç saniyeliğine inceleyip konuştu. 

 

-Gelmiyor musun? İstersen geri dönebilirsin. Ama unutma arkadaşın içeride. Eğer şimdi girmezsen bir daha onu hiç göremeyebilirsin.'

 

Ferda göğsüne çöken sıkıntıyla hırıltılı bir nefes aldı.

 

-Ne-ne demek istiyorsun sen. Onu göremezsin de ne demek.'

 

Çocuk söylediklerini umursamadan ona ciddi bir ifade ile baktı. 

 

-Bu gece arkadaşını buradan alıp götürmek istiyorsan benimle gelmelisin.'

 

Genç kız ağzını açıp konuşmaya niyetlendiğinde onu bırakıp merdivenlerden hızla inen çocuğa şaşkınlıkla baktı. 

 

-Hey nereye gidiyorsun beni de bekle.'