DUYURU
Dışarıdan baktığında ışıl ışıl parıldıyordu eski ama şatafatlı köşk. Ana kapıda ki hizmetli, "Hoşgeldiniz efendim." deyip iki eliyle birlikte içeriyi göstermişti. Adımlarını hızlandırarak, klasik köşk mimarisine sahip sağ ve soldan iki merdivenin olduğu girişten yukarıya doğru çıkmıştı. Devasa ve içi insanlarla dolu olan o salona girdiğinde, orkestranın yanına gidip kısık sesli klasik müziği susturmuş ve bir anda dikkatler onun üzerine çevrilmişti. "İçimde ki hiçbir şey hissetmeme hissi ile başbaşayken gece, bedenime konuşması için davet gönderdi. Karşılıklı bir mutabakat metni imzalanırken bu monarşik sistemde, bana düşen görev sadece acı çekmek. Önceleri sizinle aynı kalabalık yalnızlığı paylaşırken, bugün kalabalıklardan arınmış yalnız olarak bedenimin davetini yok saymayıp buraya geldim. Birer tasarıma dönüşmüş olan o fenomen artık insan varlığı olma konumundan hızla uzaklaşıyor. Her gün başka bir başkalaşım ve devinim içindeyken, kendime sivri bir ruh yaratmaktan asla kaçınmadım. Yaratılan, yarattığınız tanrıların seceresi kabarıkken en önemlisi ben sen o bu kadar farklıyken bir-olma fazlaca ütopya değil mi? İçinde bulunduğunuz bu ışıklı ve görkemli ortam size en fazla ne katabilir. Çıkar ilişkisi mi? yoksa sahte samimiyetler mi? Veyahut en güzeller için para mı? insanlık, sahih olmayan özgecil tavır ve söylemleri ile birlikte sadece vicdan denen o güçsüz kavramına itaat etmekten başka hangi yolda ilerledi? Kimsenin kendi olmaya cesareti yokken; hayatın anlamının olmama gerçekliğiyle yüzleşmek, kendilik istiyor. Bütün bu söylediklerimle birlikte bedenim, ayak tırnaklarımdan başlayıp beynimin içini çevreleyen o onulmaz ağrıdan aldığı cesaretle karşınızda." Herkes sessizce onu dinlerken kafasını sallayıp aşağılayıcı bir gülümse atmıştı kibir abidesi kalabalığa. Sesindeki dinginlik ile, "Uyumak bile çok saçma çünkü uyanınca varlık, yaşam, doğa denklemi yeniden başlıyor. Annem bana çocukken uyku küçük ölüm derdi. İnsana büyüğü lazımsa ama bilinçli yapılan ölüm yaşamı değil bizatihi sadece varlık olma durumumu sonlandırıyor ise elde ne kalır ki?
Doğumun izlerinin unutulması tek çözüm yolu gibi görünüyor şu sıralar. İçimde ki hiçlik formasyonu olmasa gidecek bir yerim yok. Yalnızlık acıdır ama gerçektir. Yalan hazlar yerine acılı gerçekleri hep tercih edeceğim.
Değerlerin gözümde hiçbir önemi yok. Düşünme aksiyomlarının güdülenmesi, aklımızda ki aklın ne olduğu, epistemenin bu soruda ki yeri güne uyanmama geçerli tek sebep. Zorunlu olarak Özgür değiliz ancak zorunlu olarak yalnızız. Hanımlar beyler ben bugün bir yorgun mermi gibi deleceğim o yerimi ararken; sanattan, felsefeden, müzikten vazgeçmeyin. Hiç ile kalın.