Doruk
Ellerini uzatmıştı bana. Gözleri hüzünlüydü. Dudakları titriyordu. Bir damla yaş aktı güzel gözlerinden.
"Gel bana. Seni çok seviyorum. Çok özledim. Gel, bak ben buradayım. Seni bekliyorum. Bekletme beni sevgilim." diyordu. Karanlıkta yüzünü zor seçiyordum. Önce hafiften esen rüzgar yerini kasırgaya bıraktı. Kaybediyordum onu. Ağlayarak ona doğru koşmaya başladım. Ben koştukça o uzaklaşıyordu. Kafasını eğdi. Oda ağlıyordu. Sonra yok oldu. Dizlerimde derman kalmayınca yere düştüm. Ağlamam hızlandı. Onu kaybetmiştim...
…
Her yeni günün başlangıcında, görmüş olduğu aşk ve acı dolu rüyalarına, bir yenisi daha eklenmiş, hatıralar gün yüzüne çıkmıştı.
Titreyerek bir kaya gibi ağır olan göz kapaklarını aralarken, ayaklarıyla ince beyaz elyaf yorganı ittirip yere düşürdü. Yüz üstü yattığı rahat yatağından doğrulmaya çalışınca sanki üzerinde binlerce ağırlık varmış gibi hissetmiş, doğrulamayınca tekrar yüz üstü yatmıştı. Vücudunda sanki hiç kemik kalmamış belden aşağısı yokmuş gibi hissediyordu. Başı ise zonkluyordu.
Zorlukla doğrulup yavaşça dönerek sırt üstü yattı. Arkası yatakla buluştuğunda belinden sırtına doğru şiddetli bir ağrı yayıldı ve bu ağrıdan dolayı gözleri ister istemez doldu. Bunca ağrısına rağmen zorlukla ayağa kalkmaya başaran genç adam, ayaklarıyla tepip attığı beyaz elyaf yorganın yerde olduğunu unuttu ve üstüne bastı.
"Ah!"
Düştüğü için sırtındaki ağrı daha da arttı ve küçük bir çığlık atarak kendini yere bıraktı.
Tam o sıra büyük odanın beyaz renkli kapısı aceleyle açıldı ve kumral, buğday tenli, mavi gözlü genç bir adam telaşla içeriye girdi.
“Aman tanrım Doruk! İyi misin?”
Yerde boylu boyunca yatan arkadaşının kolunu telaşla tutarak kaldırmaya çalıştı.
Çocukluk arkadaşı ve aynı zamanda tek dostu olan Ardin’in yardımıyla ayağa kalkan Doruk, yine arkadaşı Ardin'in yardımıyla odasının solundaki banyosuna doğru ilerledi.
Ardin, banyonun beyaz kapısını serbest olan koluyla açtı ve Doruk’u kapağı kapalı olan klozetin üzerine oturttu. Pırıl pırıl parlayan küvetin musluğunu açtıktan sonra dolmaya başlayan suyun içine çikolata ve vanilya özlü duş jelini dökerek köpürttü.
"Olduu".
Bir süre küvetin yeteri kadar dolmasını bekledi. Ardından musluğu kapattı ve alnında biriken teri koluyla silerek Doruk’a yöneldi.
"Bundan sonrasını ben hallederim."
"Emin misin?"
"Ardin ben hasta değilim! Sadece akşamdan kalmayım. İyiyim ben git."
Ardin hiç istemese de arkadaşının isteğini yerine getirdi ve banyodan hızla çıktı.
Ardin çıktıktan sonra bir süre klozetin üzerinde oturan Doruk, ister istemez hayallere daldı.
"Vay be. Ne gün ama."
Söylediği ile zihninde dönenler çelişiyordu.
Oturduğu yerden kalkarak yavaşça küvetin içine oturdu ve arkasına yaslandı. Ardından mavi gözlerini banyoda gezdirmeye başladı.
Evin diğer alanlarındada olduğu gibi burayı da Doruk’un ölen sevgilisi Rüya döşemişti.
Tam şurada, banyo dolabının olduğu yerde onu ilk kez öpmüştü. Dolabın karşısındaki hilton lavaboyu temizlemek ile meşgul olan sevgilisinin arkasından sinsi sinsi yaklaşmış, kollarını beline sararak onu korkudan yerinden zıplatmıştı. Biricik sevgilisinin muhteşem dudaklarından çıkan o unutamayacağı sözler hala zihnindeydi. Gerçi onun neyini unutmuştu ki?
“Ay! Korkuttun beni. Ya korkudan ölseydim. Ne yapardın o zaman? Hım.”
Bu sözler üzerine korkan sevgilisine daha çok sarılmış, önce uzun saçlarından, sonrada dudaklarından uzun uzun öpmüştü. Bilseydi onu daha çok öper, daha çok sarılırdı.
Gözlerinden bir damla yaş yanaklarını yakarak süzülünce irkildi. Saate baktığında bir saattir duşta olduğunu fark ederek ayaklandı. Hatıralara öyle çok dalmıştı ki, suda bir saattir bekleyen vücudu tamamiyle gevşemişti.
Daha fazla beklemeyerek küvetten çıktı ve dolaptan yıkanıp katlanmış beyaz bambu bornozuna sarıldı.
Hilton lavabonun önüne gelerek kenarlarına tutunup altın işlemeli aynaya doğru eğildi. Aynadaki gördüğü yıkılmış adama acıyarak baktı. Gözleri içip içip ağlamaktan kan çanağına dönmüş, uykusuzluktan göz torbaları fırlamıştı.
Duyduğu sesler üzerine kendine acıyarak bakma işine son verdi. Banyodan çıkarak koyu gri renkli gardırobunu açtı ve içinden siyah bir eşofman, üstüne beyaz bir kazak ve de yatağının yanındaki koyu gri renkli komodinin ilk çekmecesini açarak içinden Calvin Klein marka siyah bir slip boxer çıkarıp yatağa bıraktı. Beyaz bornozunu çıkarıp yatağa attı. Boy aynasının önüne gelerek vücudunu inceledi; Uykusuzluk ve iştahsızlıktan iğne ipliğe dönmüş, neredeyse kaburgaları çıkmıştı. Yüzünde ise göz altları çökmüş, sakalları çıkmaya başlamıştı. Son olarak kasıklarına baktığında tüylerinin uzadığını gördü. Penisiyle de uzun zamandır görüşmüyorlardı.
Aynada kendini inceleme işine bir son verip, koyu gri renk gardırobundan çıkardığı kıyafetleri giyerek odasından çıktı.
Sakız beyaz mermer merdivenlerden inerken, yine hayal alemine daldı. Tam şu köşede tartışmışlardı. Biricik sevgilisi ona küsmüş, yarı çıplak bir şekilde merdivenlerden inerek ondan kaçmıştı. Doruk'ta onu kollarından yakalayıp krem renkli duvara yapıştırmış ve dudaklarından öpmüştü. Hatıralar Doruk'u rahat bırakmıyordu. Kafasını çevirince bu gördükler de yok oluverdi.
Salona girdiğinde başının tatlı belası biricik arkadaşı Ardin'in şarkı mırıldanışını duyarak mutfağa doğru ilerledi.
"Oo! Bakıyorum keyfin yerinde."
Ardin mutfağın ortasına konumlandırılmış olan masaya güzelce kurulmuş, önündeki dumanı tüten kreplere dudaklarını yalayarak bakıyordu.
Masaya şöyle bir baktığında kuş sütünün bile olduğunufark etti. Hemen masaya geçip oturduğunda önündeki kahveden bir yudum aldı.
“Ağrı kesici var mı?”
Başına masaj yaparken, gözlerini arkadaşına dikti. Kızgın mavileri kendisini delip geçiyordu.
“Yine mi içtin?"
Sinirle homurdanarak boşboğaz arkadaşına cevap verdi.
"Boş konuşmada, ağrı kesici ver bana."
Ardin, bıçakla kestiği krebinden bir parça alarak ağzına atarken, ona iflah olmaz bu bakışları atıyordu.
“Bir daha içersen.” deyip Doruk’a parmağını salladı. Sonra da cebinde her daim bulundurduğu ağrı kesicilerden bir tanesini Doruk’a uzattı.
"Al bakalım."
Doruk hapı Ardin'in elinden aldı ve masadaki sürahiden bardağına su doldurup hapla beraber içti. Ardin’in kendisini incelediğini bilmeden önündeki krebe dalgın dalgın bakarken arkadaşının sesiyle kendine geldi.
"Bugün ne yapalım?" Sıkıntıyla kendisini inceleyen Ardin’e dönen Doruk, omuz silkerek cevap verdi.
"Sen istediğini yapabilirsin. Ben hiçbir şey yapmak istemiyorum. "
"Doruk lütfen."
"Ardin beni darlama! Beni darlama Ardin! Boğma beni!"
Ardin’in amacı Doruk’un üzerine gitmek değildi. Onun tek amacı, birlikte büyüdüğü arkadaşının gözlerinin önündeki çöküşünün önüne geçebilmekti. Biricik arkadaşının eriyip gitmesine seyirci kalamazdı. Daha iki ay öncesine kadar ışık saçan gözlerinin feri sönmüş, enerjik ruhu tükenmişti. Bu kendisini de etkiliyordu. Doruk'un acı çığlıkları, feryatları daha dün gibi kulaklarındaydı. O kazada sadece Doruk sevgilisini değil, Ardin tek arkadaşını da kaybetmişti. Bir şeyler yapması gerekiyordu. Doruk’u tekrardan hayata döndürmek, hem ona hemde kendisine çok iyi gelecekti. Bu sebeple onu eve kapatmayı bile düşünmüştü. Ama bu ona daha da zarar verirdi.
Anahtar sesiyle kendine geldi ve ceketiyle anahtarını almış, ayakkabılarını giymek ile meşguldü olan Doruk'a endişeyle baktı.
“Nereye gidiyorsun?”
“Beni rahat bırak!”
Ruh hali bir hayli bozuk olan Doruk, cümleyi bağırarak söylemişti. Ayakkabılarını da giydikten sonra çekip gitti.