CEVAPSIZ SORULAR
Brain da yaklaştıkları gezegeni heyecanla izliyordu. O ana kadar uzay boşluğunda sürekli aynı manzaraya bakıp durmuştu. Fakat hep aynı merakla seyretmişti gördüklerini. Aslında her an farklı bir şey görebilme umudunu taze tutmaya çalışmıştı. Karanlıkta asılı duran yıldızlar ve bazen üzerlerine indikleri gezegenler dışında hiçbir şey göremese de hep merak etmişti. Acaba başka gezegenlerde başka varlıklar var mıydı? Eğer varsa, nasıllardı? Neye benziyorlardı ve tehlikeli olabilirler miydi? Bir yandan bu belirsizliklerin verdiği korkuyu yaşarken diğer yandan da sorularının cevabını bulma arzusu ile kıvranıyordu. İşte bu soruların cevaplarını bulabilmek için yola çıkan geminin en küçük yolcusuydu Brain. Belki de en yeni demek daha doğru olurdu.
Geride bıraktıkları ve uzun süredir göremedikleri halkları da kendilerinden farksızdı o sıralarda. Onlar da uzun zamandır uzayın derin boşluğunda yolculuk yapan X-54 gemisinden sevindirici bir haber gelmesini bekliyordu. Gözleri karanlığa bakakalmış, kulakları sessizliğe mahkûm olmuştu. Umuda çıkılan o yolculuktan kendilerine uzanacak son bir dala tutunabilmek için merakla bekliyorlardı.
- Onlarca gezegene ayakbastım. Fakat bu defa ciddi bir gariplik var. Tuhaf şeyler seziyorum. Bu gezegenin dışı ne kadar ilginçse, içi de sanki öyleymiş geliyor bana.
- Dikkatli olun kaptan Sergei. Çevreden gelebilecek tüm tehditlere karşı tedbirli olun.
- Bu gezegen diğerlerinden çok farklı. Sanki burada birileri yaşamış fakat sonra terk etmişler.
- Halkımızın geleceği için her şeyi yapmaya hazırım.
Kaptan Sergei’nin aklına takılan daha çok şey vardı. Ancak belli etmemeye çalışıyordu. Belki de başka çaresi yoktu. Ne de olsa en başından kendisini halkı için feda etmeyi göze alarak yola çıkmıştı. Kendini feda etmeyi göze alamayan biri zaten “kahraman” da olamazdı. O da bunun farkındaydı. Bazen birilerinin kahramanlık yapması da işleri yoluna koymanın tek çözümü olurdu.
Gezegenlerindeki tüm enerji kaynakları hızla tükeniyordu. Kendi enerjilerini üreten sistemler kurdular elbette. Ancak yeterli değildi. O gemi umuda çıkılan yolculukta son bir ışık gibiydi onlar için. O ışık giderek azalsa da her an gelecek bir müjdeyi beklemekten başka çareleri de yoktu. Eğer o gemi bekledikleri müjdeyi getiremezse bu onların sonu olabilirdi. O gemi uçurumun kenarında tutundukları son bir dal parçası demekti. Böyle bir yolculukta kaptan, ısrarlarına dayanamayınca Brain’ı da yanlarına almıştı. Mürettebatta ikisi haricinde beş görevli daha vardı. Karmaşık duygular yaşanıyordu. Ya da devreleri karışıyordu desek daha mantıklı olurdu.