Bir Dut Meselesi

Ramazanın ikinci günüydü, teravihi kılmış komşularla eve doğru yürüyorduk. Hanım sohbetleri uzun olur yol boyunca konuşuldu, haberler alındı, selamlar söylendi. Evimizin önündeki dut ağacının altında son konuşmalar yapılıyordu ki Remziye teyzenin içinde ukde kalmış bir çocukluk anısını anlatmaya başladı bizlere.

                “Küçükken bizim komşunun bahçesinde dut ağacı vardı. Görsen böyle kocamandı, pek güzel görünürdü gözüme… Ne kadar istemişimdir o ağaçtan bir tane dut yiyebilmeyi. Bahçenin sahibi kadın çok cimriydi, paylaşmazdı kimseyle o ağacın meyvesini. Mahallenin çocuklarıyla oyunlar oynar, bazende o bahçeye girmek ister bir avuç dut yemek isterdik. Daha küçüksün gördüğün her şeyi canın çeker ya hani, o kadar içimde kalmış ki onun acısı… Cenâb-ı  Allah’ım benim bu isteğimi yıllar sonra sizin dut ağacıyla yerine getirdi. Allah sizlerden razı olsun komşum bu dut ağacı ne kadar kıymetlidir benim gözümde bir bilseniz. Bu dutu her yediğimde  bu ağacı dikene hep dua ediyorum.”

                Her yaz konu komşu kim varsa toplanır, bu dut ağacından istediği kadar alır, evine götürürdü. Ama kim derdi ki küçük bir çocuğun o acı hatırasını bu yolun kenarına dikilmiş olan bu dutun sileceğini...     

İçindeki derdini gam eyleme

Bildi Melâm sendekini meyletme,

İsteğin bir ağaç dut olsun,

Verir evin karşısına ehemmiyetle.