Beklenmeyen Ve Bilinmeyen
Karanlıkta parıldayan yıldızlar. İstenilen göz alıcılığı nasıl yakalayacağını bulmuştu bile. Duruma şöyle bir bakınca bir insanın gözünde yıldızlardan daha parlak ve göz alıcı bir nesnenin varlığını düşünemiyordu. Elbette bundan daha etkileyici bir nesne var olabilirdi ama hiçbiri parıldayan bir yıldız kadar ulaşılmaz olamazdı. İşte tam bu yüzden dünyadaki en etkileyici görüntülerden biri kesinlikle buydu ona göre.
Büyük davet salonunun tavanına yerleştirilmiş siyah kumaş şeritler tüm ihtişamı ile parıldayan gümüş renkli devasa avizenin asılı olduğu zincire sabitlenmişti. Bu avizeyi otelin deposunda gördüğü ilk andan itibaren onun davetin konseptine çok yakışacağını düşünmüş keza öyle de olmuştu. Temizlik çalışanlarının hummalı uğraşları sonucu avize salonun tepesinde tıpkı bir yıldız gibi tüm ihtişamı ile parıldıyordu. Üstelik bu parıltı siyah kumaşının üzerindeki küçük ışıltılarla beraber çok daha büyüleyici bir hal almıştı. Bununla beraber salonun ikinci katında bulunan demir korkuluklar gümüş rengine boyanmış ve renk uyumunu bozmayacak şekilde belli aralıklarla siyah renk kurdelelerle süslenmişti.
Masalarda ise örtü mendil ve sandalye kılıflarından uzun gümüş yaldızlı perdelere kadar yine aynı tonlamaya uyulmuş buna istinaden vazolara ortamı sadeliğini bozmamasını umarak beyaz çan çiçekleri yerleştirilmişti. Sahnenin şeffaf dokusuna ise olduğu gibi bırakmış bu şekilde ortama çok daha modern bir izlenim vermeye çalışmıştı. Ve tüm bunlar olurken de Nilüfer eve gidecek vakit bile bulamayıp işini bitirdikten sonra-ki hazırlıklar gece 4’e kadar aralıksız sürmüştü-Korhan bey’in ısrarı üzerine otelde konaklamıştı. Şimdi ise uzandığı yumuşacık yatakta gözlerinin yaşadığı bu tatlı yorgunlukla kapanmasına izin veriyordu.
Uyku onu en tatlı haliyle baştan çıkarırken yatağı büyük bir gürültü eşliğinde sarsıldı. Başta bunun sebebini kendinden kaynaklı olduğunu düşünse de sarsintı ve gürültüler hareketsiz olmasına rağmen devam ediyordu. Sabır dilenerek yataktan doğrulduğunda arkasındaki duvar öncekilerle kıyas dahi edilemeyecek bir güçle ile yeniden sarsıldı. O kadar hazırlıksız yakalanmıştı ki bu darbeye ürkek bir güvercin gibi korkuyla yerinden sıçramış ve bedenindeki tüm sıcaklık onu terk ederek bıçak kadar keskin bir histeri nöbetinin ağına düşürmüştü.
Elleri sanki dondurucu soğuğa maruz bırakılmış gibi şiddetle titreyen bedenini sardığında beyni tehlike çanları ile yankılanıyor ve gözlerinin önünden belli belirsiz görüntüler akıp gidiyordu. Bazen acıyla bağıran bir kadın, ona yapmaması için feryat eden bir adam ve bazense inleyen yaralı bir köpeğe aitti bu görüntüler. Her biri ona asırlar gibi gelen fakat gerçekte saniyeler dahi almayan bir hızda zihninden akıp gidiyordu. Sanki kabusun içinde kabustu gördüğü fakat bir türlü çıkaramıyordu kendini düştüğü bu hatıra karanlığından. Sadece bu sesin ve sarsıntıların bir an önce bitmesini bekliyordu. Fakat bu sesi çıkaran her neyse ona ufacık bir fırsat bile tanımamaya yemin etmişcesine bir an olsun durulmuyordu.
Gerginlikle kitlenen çenesindeki baskı şakaklarını oyarcasına sızlattığında düştüğü bu karanlığın yerini alev alev yanan güçlü bir öfke almıştı. Bir hışımla yataktan doğrulup uykulu gözlerle komodinin üzerindeki küçük abajurun ışığını açtı. Ve ayaklarını yatağından aşağıya doğru sarkıttı. Halı kaplı zeminle temas eden ayakları anında sızlamaya başlamıştı. Buna rağmen ayağa kalkabilmek için kendini zorladı. Az evvel şahit olduğu gürültü tüm şiddeti ile bir kez daha yinelendiğinde öfkesi giderek arttı ve sallanarak attığı adımlarla odasının kapısını sabırsızca açtı.
Hangi öküz bu saatte böylesine şiddetli ve rahatsız bir ses çıkarıyor olabilirdi ki? Üstelik burası saygın bir oteldi. Koridora çıktığında ortalığın fazlasıyla sakin olduğunu fark etti. Bulunduğu kat bir kaç suitin bir arada olduğu üst sınıf noktalardan biriydi. Yarı uykulu gözlerle kata varmasına rağmen Korhan beyin onun için seçtiği odanın şaşası gözünden kaçacak gibi değildi. Bu jest karşısında genç kız fazlasıyla mahçup olsa da o an kesinlikle bu konuyu tartışacak halde değildi.
Kaldığı oda koridorun en sonundaydı. Ve bu ses kesinlikle odasının bitişiğindeki suitten yükseliyordu. Öfkeli adımları ince halı kaplamanın üzerinde sessizliğe kavuşurken aynı şey kalbi için söz konusu değildi. Bu sesi çıkaran kişiyi bir an öne azarlamak ve koşup sıcak yatağına geri dönmek istiyordu.
Bitişiğindeki suitin ahşap kapısına vardığında aynı gümbürtü bir kez daha tekrar etti. Nilüfer suitin kapısını çalarken sinir ve gerginlikten dudağını kanatacak kadar ısırdığının farkında bile değildi. Dilinde bakırımsı bir tat hissettiğinde henüz bunun sebebini bile sorgulayamadan suitin kapısı açıldı ve içeriden uzanan güçlü bir el onu kolundan tuttuğu gibi büyük bir hızla kendine doğru çekti. Öyle ki Nilüfer dehşete düşecek vakit bile bulamamıştı.
Loş bir ışıkla belli belirsiz aydınlanan odada yoğun sigara dumanı ve iç bayıltacak kadar keskin bir alkol kokusu vardı. Ya da odadan çok onu kapı ve kendi iri bedeni arasına sıkıştırmış olan adamın aralık dudaklarından yükselen ılık nefesiydi bu alkol kokusunun sebebi.
O kesinlikle çok büyüktü. Şoka uğramış bakışları onu kendine mahkum eden bu yabancının yüzünü bulduğunda adamın güzelliğini onu daha da büyük bir dehşete sürüklemişti. Dağınık koyu renkli saçları geniş alnına dökülmüş kalın kaşları agresif bir ifade sertçe çatılmıştı. Kısılmış göz kapaklarının ardında odağını yitirmiş bal rengi gözler serseri bakışlarla yüzünde dolanıyordu. Oldukça dik görünen burnu hafif bir eğim dışında neredeyse kusursuzdu ve bu kusursuzluğu keskin hatları ile kendini belli eden nemli dudakları ve köşeli bir çene takip ediyordu. Muhtemelen yirmilerinin sonları otuzlu yaşlarının başındaydı. Çok kısa bir an onun mesleğini merak ederken buldu kendini Nilüfer. Ona bir tahmin hakkı sunulsaydı kesinlikle Estetik doktoru olduğunu söylerdi.
Yüzünde bir kaç gündür kesmediği kirli bir sakal vardı ve bu onu çirkin göstermekten oldukça uzak bir etkendi. Kahretsin güya buraya ses çıkardığı için onu uyarmaya gelmişti. Uyuşmuş zihni onun görüntüsü ile birleşince tüm amacını unutmuş olmadık düşler peşinde koşmaya başlamıştı.
Nilüfer onu her an uçup gidecek yaramaz bir kuş gibi kollarından sıkıca kavrayan ve aralarında yalnızca bir nefeslik mesafe bulunan bu iri adamı göğsünden ittirerek kendinden uzaklaştırmaya çalıştı.
-Ne yaptığınızı sanıyorsunuz Beyefendi? Bırakır mısınız beni lütfen? Yoksa sizi cidden şikayet etmek zorunda kalacağım.’
Genç kız adamın yakışıklı yüzünde söylediklerini anladığına dair bir ibare göremiyordu. Acaba Türkçe mi anlamıyor diye düşündü içten içe. Fakat adamın kısık sesiyle dili dolanarak söylediği bu sözler gayet açık ve anlaşılırdı.
-Sonunda geldin. Beni unuttuğunu düşünmeye başlamıştım.’
Nilüfer göz yapayım derken kaş çıkartmak bu olsa gerek diye düşündü. Bu odaya bir sorunu çözmek için gelmişti fakat şimdi çok daha büyük bir sorunun içinde yüzüyordu adeta. Adamın kollarındaki sıkı tutuşundan kurtulmak için çabalarken bir yandan da olabildiği kadar sakinleşmeye çalışıyordu.
-Bakın beni birisi ile karıştırıyorsunuz. Tekrar söylüyorum uzaklaşır mısınız? Sayenizde nefes bile alamıyorum.’
Ellerini mecburen adamın ince thisrtü üzerinden göğsüne tekrar dokundurduğunda onu tüm gücüyle itmeye çalıştı. Fakat tamamen nafile bir çabaydı. Bunun bir karıncanın tonlarca ağırlıktaki bir kaya parçasını itmeye çalışmasından hiçbir farkı yoktu. Adam resmen onu kendine mahkum etmişti ve genç kızın onu itmeye çalıştığından haberi bile yoktu.
Yüzü yüzüne bir nefes kadar uzaklıkta duran adam öne doğru eğilip aniden boynuna doğru sokulduğunda Nilüfer çığlık atmamak için kendini zor tuttu. Belki de bunu yapmalıydı ama kimseye sarhoş bir adamın odasında esir tutulduğunu bildirmek istemiyordu. Bu daha yeni başladığı işinde tam anlamıyla bir fiyasko olurdu.
Dik burnu kızın boynuna temas ettiğinde Nilüfer sırtının tıpkı bir yay gibi gerildiğini hissetti. Adam sapıkça bir iç güdü ile boynunu koklarken Nilüfer’in elleri hala onun göğsünde kendini kurtarabilmek için küçük de olsa bir fırsat kolluyordu. O kadar yakınlardı ki genç kız onun alkolle bastırdığı hafif odunsu kokusunu bile duyumsayabiliyordu.
Adamın boynuna gömdüğü yüzü çok geçmeden tekrar karşısında belirdiğinde Nilüfer ne yapacağını bilemedi. Dudakları adamın sert dudakları ile örtüldüğünde ise bedeni tıpkı buzdan bir heykel gibi dondu kaldı. Adamın göğsündeki elleri cansız bir halde iki yanına düştü ve bu yabancının tam olarak ne yapmış olduğunu idrak edemedi. Beyni adeta incecik bir ip gibi düğümlenmişti.
Genç adamın dudakları az önceki agresif tavrının tamamen zıttıydı. O kadar nazik bir şekilde öpüyordu ki onu Nilüfer’in asıl histeri nöbeti şimdi başlamıştı.
Adamın kapıya dayanmış elleri kızın dudaklarının tatlılığı ile aç bir kurt gibi narin belini bulduğunda onu sıkıca kavrayıp bedenine bastırdı. Nilüfer bu ani hareketle dengesini kaybetti boşlukta süzülen çaresiz bir kuş gibi kanatlarının varlığını unutup adamın güçlü omuzlarına tutundu. Genç adam kızın bu dokunuşuyla belindeki ellerini bacaklarına indirip onu kalçalarından kavrayarak kucağına aldı.
Nilüfer’in bu haraket karşısında bir an şaşkınlıkla aralanan dudakları adamın bir kor gibi yanan ıslak dilini farkında olmadan ağzının içine davet etti ve genç kız yaşadığı onca şeyin üzerine hissettiği bu yabancı ve bir o kadar amansız zevkle kendinden geçti.
Adamın yaramaz dili ağzının içini keşfederken kaba elleri kızın uzun sarı saçlarının arasına daldı ve sanki onun kaçmasından korkuyormuş gibi ensesinden sıkıca kavradı. Nilüfer zaman, mekan ve kişi algısını yitirdiğinden habersiz bir halde kendini tutkunun hırçın çığırına kapılıp giderken bulmuştu. Tenini okşayan kaba eller sanki kendini oraya kazımak istercesine ısrarcıydı. Adam susuz kalmış bir bedevi gibi dudaklarını kana kana içiyordu. Ve kız da ondan farksız değildi.
-Tak..Tak...Tak.’
Nilüfer zorlukla duyduğu kapı sesiyle tıpkı bir rüyadan uyanırcasına silkinerek kendinde geldi. Açılan gözleri hala ısrarla onu öpmekte olan adamın açlık ve zevk dolu ifadesini bulduğunda şu an bu odada kiminle ve nasıl bir halde olduğunun farkında nihayet varabilmişti. Adamın alt dudağını emen dilini acıtacak kadar ısırdı ve bacaklarını onun esaretinden kurtararak kırdığı diziyle kasıklarına kendisinin de nasıl başardığını bilmediği esaslı bir tekme indirdi.
Adam kasıklarındaki dayanılmaz acı ile kendine geldiğinde kızın belini sıkıca tutan elleri onu bir anlık boşlukla serbest bıraktı. Nilüfer yakaladığı bu fırsatla kapıya doğru koştu. Ardında bıraktığı adamın acılı kükreyişleri ona tuhaf bir zafer duygusu yaşatmıştı.
Stresten buz kesmiş elleri suitin kapısını bulduğunda bir an bile düşünmeden kapıyı açtı ve kendini hızla dışarı attı. O sırada kapının önünde oldukça cürretkar bir elbiseyle dikilen kadına çarpmış ikisi de popo üstü yere çakılmışlardı. Nilüfer şaşkınlıkla düştüğü yerden kalkarken cürretkar elbisesi ile yerle bir olan kadın onu öfkeli gözlerle izliyordu.
-Demek onu benden önce kaptın. Kahretsin.’
Kadın yüksek topuklu ayakkabıları ile zeminden zorlukla doğrulduğunda ona nefret dolu bir bakış atıp arkasını döndü ve uzaklaştı. Nilüfer ise kadının sözleri ile adeta yıkılmıştı. Adamın beklediğini söylediği kadın demek böyle birisydi. Ne yani bu sarhoş öküz onu bir hayat kadını ile mi karıştırmıştı? Genç kız kapattığı odanın kapısına sert bir tekme atıp öfkeyle bağırdı.
-Senin gibi bir adamla tekrar karşılaşmaktansa ömür boyu kör kalmayı tercih ederim.