30.Bölüm

Şubeye girdiğinde hareketliliği fark etmişti. Ofise doğru ilerlerken, sorgu odasının kapısında Hakan’ı gördü. Verilen görevi yerine getirmiş, iki memurla birlikte Harun’u alıp getirmişti. Adam şaşkın ve korkuyla neler olduğunu anlamaya çalışıyordu. Belki olan bitenden gerçekten haberi yoktu. Ama artık zaman daralıyor, izler kimi gösteriyorsa onun üzerine gidiliyordu. Harun’da bu soruşturmada yerini almak üzereydi. Balaban ofise girmeden sorgu odasına doğru ilerledi.

                Sert bir ses tonuyla; “onu odaya sokun hemen geliyorum.” Dedi.

                Kendini ifade etmek için bir şeyler söylemeye çalışıyordu. “Komiserim, benim hiçbir şeyle alakam yok. Herhangi bir şeyde bilmiyorum. Benim burada ne işim var?” Soruları hızlı hızlı, neredeyse nefes almadan soruyordu. İki memur güç bela sorgu odasına sokmuş arkasından kapıyı kapatmışlardı.

                Balaban dışarıda biraz beklemeye karar verdi. Soruları kafasında tasarlıyor, içten içe adamın hiçbir şey bilmediğine inanıyordu. Gerginliği hisseden Hakan; “komiserim isterseniz birlikte girelim.”

                “Hayır, ben hallederim. Zaten fazla uzun sürmeyecek. Diğerlerinden haberin var mı?” Hangi cehennemdeler?” Agresif ve sert yüzünü ortaya çıkarmıştı.

                “Sinan burada komiserim, bilgisayarda uğraşıyor. Diğerleri de siz sorgudan çıkınca gelmiş olurlar.” Hakan komiserin neden gergin olduğunu anlamamıştı. “Bir problem mi var komiserim?”

                “Hayır, hayır bir sorun yok sadece baş komiserin basın açıklamasını dinledim. O yüzden biraz hızlanmamız lazım, bir şeyler bulmamız lazım. İçerdeki adamın bu isteklerimi yerine getirebileceğini sanmıyorum. O yüzden diğerlerinin ne bulduğunu merak ediyorum.” Diyerek ortamı sakinleştirmişti. “Neyse, ben giriyorum izlemediysen konuşmanın tekrarını izleyebilirsin.” Balaban su sebilinden iki bardak su alıp içeri girdi. Bir tanesini Harun’un önüne bıraktı.

                “Komiserim neler oluyor? Beni neden buraya getirdiniz. Avukat çağırmam gerekiyor mu?” Harun neredeyse korkudan panik atak geçirecekti.

                “Sakin ol, heyecan yapacak bir durum yok. Sadece birkaç soru sormam gerekiyor. Sonra şüpheli bir durum yoksa gidebilirsin.” Harun biraz sakinleşmişti. “Ben soru sormaya başlamadan, senin söylemek istediğin bir şeyler var mı?”

                “Vallahi yok komiserim. Ben Nesrin olayı hakkında hiçbir şey bilmiyorum. Sadece kızcağız bir anda gözümün önünde yere yığıldı kaldı. Zaten bildiklerimi daha önceden sizlere söylemiştim.” Suyundan bir yudum aldı. Elleri titriyordu.

                “Musa Dağ kimdir? Ne biliyorsan anlat.”

                “Komiserim, bu adam yıllardır süt satan biri. Çok öncelerden beri bu siteye ve daha birçok eve günlük sütlerini getirir. Herkes memnundur. Bu güne kadar kimseye bir zararı dokunmayan garibanın tekidir. Yani ben öyle tanırım. Daha sonraları, site kuralları gereği kapıdaki güvenliğe bırakır oradan da ben alır dağıtım yaparım. Artık içeri bile girmiyor yani.” Harun bunu söyledikten sonra bir anda kendini zan altında bıraktığını fark etti. “Onun bu konuyla ne alakası olabilir ki?”

                “Musa bu sabah evinde ölü bulundu. Bu konuda bir şey biliyor musun?”

                Harun şok geçirmiş gibi komiserin yüzüne bakıyordu. Olaydan haberi olmadığı yüzünün her halinden anlaşılıyordu. “Aman Allah’ım, siz neler söylüyorsunuz? Bu nasıl olur?” Adamın gözleri dolar gibi olmuştu.

                “Onun hakkında ne biliyorsan anlat. Kimdir? Nedir? Kimsesi var mı?”

                “Bildiğim kadarıyla karısı rahmetli, çocuğu falanda olmamıştı. Öle arkadaş falanda değiliz. Yıllardır buralara gelir gider. Öyle üç beş muhabbet o kadar.” Harun habere hala inanamıyordu.

                “Bu kapıdaki güvenliklerden bu adamı kimse tanır mıydı? Bu konuda bir bilgin var mı?” Balaban boşa zaman kaybettiğinin farkındaydı. Ama birilerinin bir şeyler biliyor olmasını hala temenni etmekten başka çaresi yoktu.

                “Yani konuşur ederlerdi. Ama bir bilgim yok. Ne desem yalan olur.”

                “Bu adam sütleri neden şişeyle getirirdi?” Balaban depozito olayını doğru tahmin edip etmediğini merak ediyordu.”

“Komiserim ağızdan ağıza adamın temiz biri olduğu hep konuşulurdu. Evde ufak şişelere doldurur getirirdi. Dünkünün boşlarını ben güvenliklerin oraya koyarım. Doluyu verir boşu alır gider. Ben bile her zaman görmem. Öyle süt ölçekleriyle falan uğraşmazdı yani eski zamanlardaki gibi.”

                “Peki, şişeler karışır mıydı hiç? Yani; fark eder miydi? Güvenliklere kaç şişe bırakırdı? Yani müşteriye göre farklı bir ürün var mıydı elinde? Herkese aynı süt mü gelirdi?”

                “Temizlik anlayışı oradan gelirdi zaten. Herkesin şişesinin üstünde keçeli kalemle isimler yazardı. Dün falancanın şişesini aldığında bu gün temizler, yine aynı şişeye koyar, aynı insanın ismini yazar getirirdi. Herkes aynı şişesiyle devam ederdi yani. Böyle bir namı ve güzelliği vardı adamın.” Harun meraklanmaya başlamıştı. “Bunları neden soruyorsunuz komiserim? Nesrin’i o mu öldürdü?”

                “Üzgünüm burada da soruları ben sorarım. Şimdilik seninle işim bitti. Gidebilirsin. Aklına bir şey gelirse mutlaka bana haber ver. Bu kartvizitleri de al güvenlik görevlilerine ver. Yakından tanıyan varsa bana ulaşsın yoksa ben gelir hepsini kenara çekerim.” Balaban kahverengi gözleriyle ne kadar ciddi olduğunu belli ediyordu.

                “Emriniz olur komiserim. Merak etmeyin.” Harun kendinle ilgili bir problem olmadığı için rahatlamış bir şekilde odayı terk etti. Balaban ise bir süre daha odada kalıp kafasını toparlamaya çalıştı.

                Hangi şişenin Nesrin’e nasıl gideceği ortaya çıkmıştı. Sabah şişeler hazırlandığında katil onlara ulaşıyor ve hedef aldığı ismin yazılı olduğu şişeye zehri basıyordu. Önemli iki sorudan birincisi cevabını bulmuştu. Ama bunu görünmeden nasıl yapıyordu? Sırada bu sorunun cevabını bulmak vardı.

                Sandığı kadar gereksiz bir görüşme olmamıştı. Harun ona önemli bir bilgi vermişti. Odadan çıkıp ofise geçti. Zeren’in geldiğini ve Sinan’la bir şeyler konuştuğunu gördü.

                “Bir şeyler bulabildin mi?”

                “Maalesef komiserim evin ne önünü, ne arkasını gören bir kamera yok. Mobese var ama çalışıyor mu haberim yok. Birkaç izin işini halledip eğer varsa, görüntülere ulaşabiliriz.”

                Balaban neredeyse pes edercesine gözlerini kapatıp ellerini saçlarında birleştirmişti. “Baş komiserle konuşup izinleri hallederim.” Masasına adeta kendini atarcasına oturdu. “Bekir nerede?”

                Zeren; “Beş on dakikaya gelmiş olur komiserim.”

                Balaban hiçbir şey söylemeden oturduğu yerden panoya bakıyordu. Bakıyordu ama eksik olanı henüz göremiyordu.