29.Bölüm

Son geldiği günden beri bahçedeki çamların rengi pek değişmemişti. Pahalı ahşap merdivenlerden içeri grip doktor Aysel’in bulunduğu bölüme kadar geldi. Tulumlarını ve eldivenlerini giyip içeri girdi.

                “Hoş geldin komiser. Görüşmeyeli çok da fazla bir zaman olmadı gibi.” Şakacılığı üzerindeydi.   

                “Merhaba doktor. Ne demezsin sanırım buraların müdavimi olacağız, içimde öyle bir his var ne dersin? Haksız mıyım?” Şakaya karşılık vermek istemişti.

                “Hiç kuşkun olmasın. Biraz işten bahsedelim mi?”

                “Çok memnun olurum. Kaybedecek bir dakikam bile yok. Ne var ne yok? Cennetlik ne anlatıyor? İnceleyebildin mi?” Cesede bakınca adamın günahının ne olduğunu merak etti. Gariban, ekmek parası için nelerle uğraşıyor başına neler geliyor. Bu dünyanın gerçekten ne acıması nede adaleti var diye düşündü.

                “Bazı şeylerin sonuçları beklenecek ama yine de birkaç bir şey var tabi. Boyundaki iz halatların ölçüleriyle eşleşiyor. Hani şu kayıkların sahile bağlandığı halatlar var ya, onlardan. Boğazdaki kalın iz bunu ifade ediyor. Ölüm nedeni, üst solunum yolların tıkanması. İlk söylediklerimizi doğruluyor.” Elindeki raporları düzgünce yerine bıraktı.

                “Olayda enteresan bir şey yok anlaşılan.” Balaban bir şeyler çıkar diye ümit etmişti.

                “Maalesef komiser. Halat her yerde bulunabilen, senin işini zorlaştıracak bir materyal. Sana yardımcı olmayı çok isterdim ama durum bundan ibaret.” Doktor daha fazla yardım edemediği için neşesini kaybetmişti.

                “Evdeki araştırmalardan bir şey çıkma ihtimali nedir?”

                “Bunu zaman gösterecek. Umarım bir iz bırakmıştır. Bileklik incelemede. Sonucun çıkması fazla uzun sürmez.”

                “Bileklik herhangi birinin olabilir. Camın açık olması bir şey ifade etmiyor. Hava sıcaklığı o camın hiç kapanmamasını gerektirecek kadar etkili. Bana daha gerçekçi, daha somut şeyler lazım doktor. Elle tutulur bir şeyler.” Balaban otopsi alanında volta atmaya başlamıştı.

                “O zaman komiser sana küçük bir sürpriz yapıyım. Sonuçlar çıkmadan söylemek istemedim ama seni belki biraz rahatlatabilir.” Aysel ayağa kalkıp çelik masanın üstünde yatan Musa’nın yanına gelip; “boyundaki tırmık izlerini görüyor musun?”

                “Evet, ne ifade ediyor?” Balaban düşünmeden cevabın karşı taraftan gelmesinin daha hızlı olacağına inanmıştı.

                “Komiser, bu izler can havliyle Musa’nın kendini savunmuş olduğunu gösteriyor.” Dolayısı ile kendisi bu kadar zarar görmüşken, ona bunu yapana da biraz zarar vermiş olabilir.”

                “Yani doktor, söylemek istediğin tırnakların içinde kendi kalıntılarından başka, katilin kalıntıları da olabilir mi?” Balaban hayatta güzel şeyler de oluyormuş diye düşündü.

                “Zekisin komiser, aynen öyle. Örnekler alındı. Laboratuvar sonuçları beklenecek. Bence bir şeyler çıkar. Neticede olay anında bir boğuşma yaşanmış görünen bu.”

                Balaban somut bir şeyler bekleyecek olmanın verdiği güvenle olaya daha bir pozitif bakmaya karar vermişti. Sonuçta her katil bir iz bırakırdı. Tulumu ve maskesini çıkarıp doktora teşekkür etti. Çamların arasındaki otoparkta arabasına binecekken, telefonu çaldı. Arayan Sinan’dı. “Komiserim isterseniz telefondan televizyonu açın, baş komiser basın açıklaması yapacak, izlemek istersiniz belki.” Balaban arabaya binip telefondan kanalları araştırdı ve canlı yayını buldu. Konuşma yeni başlıyordu.

                Şubenin basın salonunda tek başına masaya oturmuş, metnini önüne koymuş, herkesin hazır olmasını bekliyordu baş komiser. Salon görevlilerinden onay aldıktan sonra konuşmasına başladı.

                “Değerli basın mensupları, bugün Nesrin Serçe olayında, kamuoyunu aydınlatma adına, burada bazı açıklamalar yapacağım. Uzun bir konuşma olmayacak. Her soruya da dosyanın selameti açısından cevap vermeyeceğimi şimdiden belirtmek isterim.”

                Basın muhabirleri bu açıklamadan sonra homurdanmaya başladı ama yapabilecekleri pek bir şey yoktu. Konuşmasına devam eden baş komiser; “vakayı aydınlatma adına komiser Balaban ve ekibi gecesine gündüzüne katarak çalışmaya devam ediyor. Öncelikle bunu belirtmek isterim. İlk andan beri, daha cinayet vakası olduğu belli olmadan önce bile araştırmalar yapılıyordu. Elde edilen bazı bulgular ilerlememizi sağladı ama takdir edersiniz ki bazıları ise sonucun garanti olması adı altında birkaç testten geçmek zorunda. O yüzden biraz zaman geçiyor diye düşünebilirsiniz. Ama bu doğru değil. Bizlerin görevi kanıtları toplayarak gerçek bir suçluyu işlediği suçtan ötürü cezalandırmaktır. Bu yüzden de işin özü titiz çalışmaktır. Soruşturmayı yürüten komiserimizin çok önemli bazı ipuçlarına ulaşmış olduğu haberini sizlere rahatlıkla verebilirim. Ama bunun neticesinde ne yazık ki katil bu ipuçlarını yok etmek adı altında bir masumun daha canına kıymıştır. Birkaç saat önce bunun haberini bütün ülke zaten birinci ağızdan dinlemişti. Hiç zaman kaybetmeden yeni vakada incelemeye alınmış, iki olay arasında büyük oranda bağlantı olduğu ortaya çıkmıştır. Neticede araştırmalar devam etmektedir. En kısa zamanda bu cani, bu suçlu zihin yakalanıp adalete teslim edilecektir. Buna hiç şüpheniz olmasın. Şimdi çok fazla zaman kaybetmeden yapmamız gerekenler var. O yüzden varsa sorunuz alabilirim.” Baş komiser hafiften terlemişti. Bir pot kırmamaya özen göstererek konuşuyordu. En ufak bir kelime hatası gündemin ortasına oturmasına neden olabilirdi. Salondaki muhabirler soru sormak için ellerini kaldırıyorlardı. Baş komiser seçtiklerine izin veriyordu.

                “Olayın bir zehirlenme olduğu söyleniyor. Bilgi kirliliğini yok etmek için buna bir cevap vermeniz mümkün mü?”

                Baş komiser ilk soruda strese girmeye başlamıştı. “Yorum yok. Başka bir soru.”

                “Ünlü medya patronu Tayyar Talat’ın ismi, bu soruşturmada geçiyor. Sebebi ne olabilir?”

                “Arkadaşlar bu bir cinayet soruşturması birçok insanla görüşmelerimiz olacaktır. Bu onların suçlu olduğu anlamına gelmiyor. Lütfen isimleri zan altında bırakacak haberler yapmayın.”

                Başka bir muhabir; “ne zaman elinizde gerçek bir isim olur?”

                “Bunun için elimizden geleni yapıyoruz. Vakanın sonuçlanma süresi çok uzun sürmeyecek. Emin olabilirsiniz. Ekibimizin elinde önemli deliller var. Bunları takibe başladılar bile.” Baş komiser sıkışmaya başladığını düşünüyordu.

                “Katilin cinsiyeti hakkında bir bilgi var mı?”

                “Şu an bu soruya cevap vermeyeceğim. Soruşturmanın gizli bilgisidir.” Kendisinin bile bilmediği bir şeye cevap vermesi yalandan daha kötüydü.

                “Bu olayla ilgili soruşturulması düşünülen eski bir uyuşturucu sabıkalısı ekibin elinden kaçtı haberleri duyuldu. Bu haberler doğru mu? Doğruysa kaçağın olayla ilişkisi nedir?”

                “Arkadaşlar olayların uyuşturucu ile bir alakası yoktur. Dolayısı ile ekibin böyle görüşmeleri olmamıştır. Haberler doğru değildir.” Menderes iyice sıkışmaya başlamış her soruya yalan cevaplar vererek zaman kazanmaya çalışıyordur. “Şimdilik bu kadar. Başka soru almıyorum. Önemli gelişmeler oldukça açıklama yapılacaktır. Bizden duymadığınız her şey yalandır. Lütfen yalan haberlere itibar etmeyelim. İyi günler. İyi çalışmalar.”

                Baş komiser masadan kalkarken onlarca sorusu olan muhabirler hep bir ağızdan homurdandı ama maalesef sorular başka zamana kalmıştı. Telefonundan toplantıyı izleyen Balaban, baş komiserin zor anlarını üzülerek izlemişti. Basın baskıyı çokça arttırıyordu. Özellikle olayda ikinci cinayet hoş karşılanmayacaktı. Cinayet masasının ağır çalışması ve soruşturmanın başında acemi bir komiser olması sürekli gündeme geliyordu. Balaban stres yönetimini yürütmeyi başarıyor gibiydi ama ekibiyle birlikte daha da hızlı çalışmalı ve artık gerçek bir şeyler bulmak zorundaydı. Arabayı çalıştırdı ve el frenini indirecekken telefon tekrar çaldı. Yabancı bir numaraydı.

                “Alo.”

                Bir kadın sesi; “iyi günler komiser Balaban Nadir mi?”

                “Evet, benim kimle görüşüyorum?” Ses tanıdık gelmiyordu. Meraklanmıştı.

                “Ben Ceren Tekke, Kemal Tekke’nin ablasıyım. Babam, benimle görüşmek istediğinizi söyledi. Yarın müsaidim isterseniz görüşebiliriz.”

                Balaban, olayların değiştiğinin farkındaydı. Farklı izlere yönelmişlerdi ama konuşmaktan zarar gelmez diye düşündü. “Tabi ki. Gün içinde size saati ve yeri mesaj olarak atarım şimdilik iyi günler.” Dedi ve telefonu kapattı. Bu sayede geçmiş bilgilerini tazeleyip, olaylar değişse de Buse ve Servet’i unutmaması gerektiğini düşündü.

                Yorucu gün tam hızıyla devam ediyordu. Şimdi ofise dönüp ekip neler bulmuş bakması gerekiyordu. El frenini indirdi ve çamların arasından ana yola çıkıp şubeye gitmek için yol aldı.