28.Bölüm

Ofise döndüğünde bütün ekip oradaydı. Baş komiser dâhil. Mantar panoyu görmüş, neler olduğunu öğrenmek için Balaban’ı beklemişti. Kısa bir özet geçtikten sonra, baş komiserden takdir almış ama adamın ölümüne engel olunamadığı için hayal kırıklığı yaşamıştı.

                “Demek ki Musa katili tanıyordu. Yoksa neden öldürsün? Aklıma bir şey gelmiyor.” Baş komiser derin düşüncelere dalıyordu.

                “Bende öyle düşünüyorum, bulmamız gereken bu. Bunun için hemen işe koyulmamız lazım.” Balaban hafızasını dinlendirip ekip üyelerine yapılması gerekenleri anlatmaya başlamıştı. “Hakan senden istediğim, bir ekiple birlikte Harun’u alıp buraya getirmen. Bakalım Musa hakkında bir bilgisi var mı? Ne kadar tanır eder. Bekir, sende Musa’nın evinin yanında on tane ev var. Kapı kapı dolaşıp evlerdeki her bireye, arka bahçelerinde ormana doğru uzanan açıklıkta, dikkat çeken bir şeyler veya yabancı birilerini görmüşler mi bunu araştırıyorsun. Zeren sende daha önce söylediğim gibi Sinan’la birlikte çevrede kamere var mı? Varsa kayıtlarını inceliyorsunuz. Mobeselere bakmayı unutmayın. Özellikle arka çayırlığı izlemenizi öneririm. Bende otopsiye gidip işe yarar bir şey var mı diye bakacağım. Herkes iş başına, bir şey bulmadan kimse geri gelmesin.” Balaban yapbozun parçalarını birleştirebilmek için beynine yoğun çaba sarf ettiriyordu. Ama elinde henüz bir şey yoktu. Baş komiser;

                “Sence Musa’nın ölümü bir hata mı?”

                “Bence hayır. Musa bir iz kapatma. Musa bir şeyler biliyordu. Ve konuşmasın diye ölmek zorunda kaldı. Ansızın kapısı kırıldı ve boğularak öldürüldü.” Komiser, masasından kalkıp ofisteki camın kenarına sırtını dayayarak konuşmaya devam etti. “Katil birinci günün sabahında Musa’nın evine girdi ve taze süte zehri enjekte etti. İkinci gün sabahı da aynı işlem yapıldı. Üçüncü gün ise yine aynı şey. Ve Nesrin üçüncü günde öldü. Garanti olsun diye her gün aynı işlemi tekrarladı. O zaman bir problem yoktu. Aradan beş gün geçti ve bugün katil onu öldürmek zorunda kaldı nedeni muamma.”

                Baş komiser oturduğu yerden; “üç gün boyunca zehir enjekte ettiğini nereden biliyorsun?”

                “Bilmiyorum, sadece tahmin ediyorum. Emin olmak için ben o şekil yapardım.”

                “Sonuçta riskli bir durum. Sabah görünmesi çok muhtemel. Birinci gün olmazsa ikinci veya üçüncü gün risk büyüyor.”

                “Evet, bu soruların cevapları zamanla karşımıza çıkacaktır. Şimdilik yapmamız gerekenleri yapalım.” Balaban masasından arabanın anahtarlarını alıp; “Doktor Aysel’i görmem lazım. Otopsiye hemen başlamış. Belki bir şeyler çıkar.”

                Sandalyeden kalkan baş komiser; “sanırım bende etkileyici bir metin hazırlayıp, basına bir şeyler söylemek zorundayım. Artık onlara gerçek bir şeyler söylemenin zamanı geldi. Gündemi meşgul etmeye devam edelim bakalım.” Deyip ofisten çıktılar.