27.Bölüm
Olay yerine intikal ettiklerinde, kalabalık yerini almıştı. Kimliklerini gösterip emniyet şeritlerinden içeri girdiler. Evin içinde cesedin başında Doktor Aysel incelemelerini yapıyordu. Diğer olay yeri inceleme görevlileri, evin her yerine dağılmış ne var ne yoksa titizlikle araştırıyorlardı.
“Merhaba komiser, tam zamanında geldin.” Aysel kafasını yerde yatan cesetten kaldırmıştı.
“Merhaba doktor, burada neler olduğunu bana anlatmak istermişsin gibi bir halin var.” Balaban hızlıca konuya hâkim olmak için olayın nasıl olduğunu bilmek istiyordu.
“Elbette, sana bir kaç basit bilgi verebilirim. Detay istiyorsan birazcık otopsi sonucu beklemen gerekecek.” Gülümseyerek bakışlarını yerde yatan Musa Dağ’a çevirmişti. “Şimdi komiserim, boğazdaki fazla ince olmayan ama nefes borusuna nasıl bir baskı yaptığını tahmin edebildiğimiz dümdüz bir çizgi görüyoruz. Bu bir urgan izidir ve maktulün boğulduğunu bize net şekilde gösterir. Tabi ki bu bir çamaşır ipi, kablo veya tel tarzı bir şey değil. Öyle olsa eti keserek içeri doğru işler ve her tarafa kan akmasını sağlardı. Yani kesmiş olurdu. Biraz kalın olması, bir halat olabilme olasılığını güçlendiriyor. Buda sadece nefesini keserek boğulmuş olduğunu gösterir.” Ceset sırt üstü yatıyordu. Kolundan biraz kaldırıp; “sırtta, ensede ve bacak arkalarında ki lekeleri görüyor musunuz? Bunlar ölüm sonrası toplanan kanlar. Vücudun şekline göre yerleşirler. Buna livor mortis denir. Buda Musa’nın en az 3-4 saat önce öldüğünü gösterir. Boğazda tek bir iz olması katilin güçlü olduğunu gösterir. Tek seferde halatı takmış ve nefesi kesilene kadar hiç kaldırmamış. Adamın yaşlılık durumuna göre bu elbette kadın veya erkek olabilir. Artık bunu bulmak da size kalıyor. Şimdilik benden bu kadar. Resmi raporlar çıkınca tekrar konuşuruz.”
Balaban doktoru dinlerken evin içinde sağa sola bakıyordu. “Bizi aydınlattığın için teşekkürler doktor. Peki, bunca adam bu evde bu halata benzer bir şey bulabildiler mi?”
Ayağa kalkan doktor; “hayır, muhtemelen katil onu da yanına alıp şuradaki arka camdan atlayıp gitmiş olabilir.”
“Orası olduğunu nereden biliyorsunuz?” Komiser oraya doğru yürüdü.
“Sadece tahmin ediyoruz. Çünkü camın dışında muhtemelen katile ait olan ve düşürdüğünden habersiz bir bileklik var. Musa’nın yaşı gereği böyle bir şeyi takması çok muhtemel değil gibi. Görevliler araştırıp sonucu size söylerler. Benden bu kadar. Size kolay gelsin." Eşyalarını toplayıp kapıdan çıkarken doktoru izliyorlardı.
“Bana şu maktulü bulan memuru çağırır mısın?” Zeren evin dışında sigara içen memura seslenip içeri girmesini söyledi.
“Beni emretmişsiniz komiserim.”
“Bize olayı anlatır mısın?”
“Komiserim telsizden gelen çağrıyı duyduk ve en yakın ekip bizdik. Olay yerine intikal ettiğimizde, kapının kırılarak açıldığını fark ettik. İçeri girmektense diğer memur arkadaşımla evin etrafına bakmak istedik. Daha sonra bir hareket olmadığını gördük. Camdan içeriye baktığımızda, yerde yatan adamı gördük. Ölüp ölmediğini içeri girip nabzına baktığımızda anladık. Evin içini araştırdığımızda kimsenin olmadığını tespit ettik. Sonrada merkeze çağrı geçtik. Evi ararken masada bulduğumuz cüzdandan şahsın kim olduğunu öğrendik. Anlatacaklarım bu kadar.” Memur elinde tuttuğu şapkasıyla yerde yatan maktule bakıyordu.
“Tamamdır sağ olasın. İşine bakabilirsin.” Balaban cüzdandan çıkardığı kimlik kartını okumaya başladı. “Musa Dağ, altmış beş yaşında.” Tekrar cüzdana koydu ve görevlilere teslim etti. ”Bekle, adam hakkında bilgi topaldınız mı?”
Memur; “vallahi komiserim, karısı yıllar önce ölmüş, hayat boyunca da çocukları olmamış. Tek yaşıyormuş. Ev ona aitmiş. Arka bahçede iki tane ineği var. Süt satıp geçimini sağlıyormuş. Çevrede de sevilen biriymiş. Sabah günlük sütlerini satıp geri geldiğini görenler var. Ondan sonra ise haber yok. Biz geldik. Ve bu halde bulduk.”
“Bu olanlar hakkında kimsenin bir bilgisi var mı? Kimseyi gören olmuş mu? Ses duyan falan. Herhangi bir şey.” Balaban en ufak bir şeye bile ihtiyacı olduğunu biliyordu.
“Maalesef komiserim bizim konuştuğumuz insanlar herhangi bir şey fark etmediklerini söylüyorlar.”
“Tamam, teşekkürler.”
Konuşmaları sessizce dinleyen Zeren; “ne düşünüyorsunuz komiserim bana göre katil iyi sıvışmış.”
“Bu zamana kadar yaptıklarımız bize bir cenaze verdi. Başka birinin hayatı son bulmadan onu bulmak zorundayız. Çevrede kamera varmı diye bakmanı istiyorum. Ayrıca mobeselere ulaşımı sağla. Eve giren, çıkan kim varsa tespit et. Öncelik bu, sonra laboratuvarda bir şey çıkarmı ona bakarız. Ben evin içine bakacağım. Ofiste görüşürüz.” Zeren verilen görevleri yerine getirmek için orayı terk etmişti.
Ev tek katlı, uzun zamandır tadilat görmemişti. Evde kadın yaşamadığı çok belliydi. Her şey, her yerdeydi. İki odası, küçük bir salonu vardı. Komple kütük ve ahşaptan yapılmaydı. Kırık camı tamir ettiremeyecek kadar ya zamanı ya da parası yoktu. Çöp poşetiyle idare edilmişti. Yatak odası uzun zamandır toplanmamış, çarşaflar belki de hiç değişmemişti. Musa amca zor bir yaşam sürüyordu. Mutfakta neredeyse temiz tek bir bardak kalmamıştı. Dışarı çıktığında bakıma hasret kalmış bir bahçe ve ıvır zıvır istiflenmiş bir yığın vardı. Arka bahçede ahırdaki inekler sahiplerinin öldüğünden habersiz önlerindeki az kalmış samanlarıyla geviş getiriyorlardı. Katilin kaçtığı düşünülen camın yanına geldiğinde nereye kaçabileceğine bakan Balaban, evin arkasında uzunca bir açık alan ve daha ilerisinde ormanlık alan olduğunu gördü. Bu açık alanda onu nasıl olurda hiç kimse görmezdi. Sağlı sollu her yerde evler vardı. Kapı kapı dolaşmak gerekiyordu. Ormana doğru yürümeye karar verdi. Yürüdükçe geriye bakıyor, baktıkça yan yana sıralanmış evlerin çokluğunu ve hepsinin kendi tarafına bakan pencerelerini görüyordu. En az on ev vardı. Ormana doğru yürümeye devam etti. Yatay olarak akan küçük bir akarsuyun üstünden atlayarak ağaçlıklı bölgeye ulaştı. Evden beri takip ettiği iz burada son buluyor ve yürüyerek devam ediyordu. Birkaç adımın incelemek için resmini çekti. Evden akarsuya kadar sanki naylonla bir şey çekilmiş gibi çimenlik alanda iz vardı. Bir şey sürüklenmiş ağır bir şey. Ne olduğunu tahmin etmek zordu. Adımların yanında tekerlek izleri de vardı. Onların da resmini çektikten sonra akarsuyun aktığı yere geldi tekrar. Buradan bakınca ne evleri görebiliyor nede evler onu. Çünkü akarsu alt tarafta kalıyordu. Bütün bunların hiçbir şey ifade etmediğini biliyordu. Ama etmeyeceği anlamına gelmiyordu. Eve geri döndüğünde, maktul otopsi için götürülmüş diğer görevlilerde olay yerini tek ediyordu. Kalabalıkta dağılmıştı. Kapı mühürlenmiş, emniyet şeritleriyle sarmalanmıştı. Arabaya bindi ve çalıştırmadan çevreye baktı. Bir hırsız olsaydı kimse görmeden eve nasıl girerdi diye düşündü. Tek yol demin geldiği yoldu. Ama o kadar açık alanda sütün içine zehir koyan kişi görünmeden bunu nasıl başarmıştı? İkincisi hangi şişenin Nesrin’e gideceğini nereden biliyordu? Bu iki soruya ivedi bir şekilde cevap vermesi gerekiyordu. Bir diğer soruda katil Musa’yı neden öldürmüştü?