26.Bölüm
Ofise girip hızlıca Sinan’ın masasının önünde durdular ve sonuçların yazılı olduğu kâğıda baktılar.
“Siz çıkar çıkmaz elimize ulaştı. Uzun bekleyiş sona erdi.” Sinan heyecanlıydı. “Hemen haber vermek istedim.”
Balaban ve Zeren böyle bir sonuç beklemiyordu. Şaşıran komiser; “Doktor Aysel’le konuşuldu mu? Herhangi bir yanlışlık olmuş olabilir mi?”
“Hayır, komiserim bizzat kendim konuştum ve teyit aldım. Hiçbir yanlışlık yok.” Sinan, bir eli bilgisayarın faresinde diğer eli çenesinin altında masaya dayanmış bir şekilde komisere bakıyordu.
Zeren; “eğer bunlar doğruysa her şeye sıfırdan başlamamız gerekecek.” Diyerek, sıkılmış bir halde masanın önündeki koltuğa oturdu.
Balaban’da karşısındaki koltuğa oturdu. Elindeki evrakı masaya koyduğu anda baş komiser içeri girdi. Hep birlikte kapıya baktılar.
“Neler oluyor. Bir problem mi var?” Olup bitene anlam veremeden komiserle konuşuyordu.
“Laboratuvar sonuçları gelmiş. Başından beri alakasız şeyler yapmışız gibi hissediyorum.” Balaban düşünceli bir şekilde dirseğini dizine koymuş avuç içiyle alnını ovuşturuyordu.
Baş komiser Sinan’dan sonuçları okumasını istedi.
“Fazla bir şey yok baş komiserim. Evin hiçbir yerinde fare zehrine rastlanmadı. Her şey normal görünüyor. Biraz alkol biraz uyuşturucu ve biraz sperm. Bir partide olması gerekenler.”
Hala kapının girişinde konuşmaya devam eden baş komiser; “Ne yani kız intihar mı etmiş? Otopsinin resmi incelemeleri ne anlatıyor peki?”
Sinan ayağa kalkarak; “asıl mesele o değil Baş komiserim. Asıl mesele kızın ölürken elinden düşürdüğü süt şişesi.”
“Ne saçmalıyorsun sen ne olmuş süt şişesine?” Baş komiser Menderes daha da meraklanmıştı.
“Cam şişeden ve düştüğü yerden alınan örneklerin sonucunda sütün içinde fare zehri olduğu belirlenmiş. Nesrin günlerce taze diye içtiği günlük süt ile zehirlenmiş.” Sinan ayakta dururken elinde salladığı evrakı masaya bırakmıştı.
Gözleri şok etkisiyle açılan baş komiser; “aman Allah’ım siz ciddi misiniz? Bütün ülkenin tanıdığı bir oyuncuyu sütçü mü zehirledi diyorsunuz? Buna inanmam mümkün değil. Bu neyin garezi. Bu nasıl bir intikam. Bunun bir açıklaması olması lazım.”
Ayağa kalkan Balaban; “ya söyledikleriniz yaşandı ya da biri sütçüyü kullandı. Bunun cevabını öğrenmek için sıfırdan başlıyoruz. İlk hedef sütçü. Sinan bul onu. Hem de hemen. Harun da bu işin içinde olabilir. Araştıralım.”
“Bu arada komiserim sorunuz havada kaldı.” Sinan otopsi sonuçlarının bulunduğu kâğıdı alarak; “kızın vücudunda bu zehirden çokça bulunmuş doktor en başta bunlardan bahsetmişti zaten resmileşmiş oldu. Birkaç organı günlerce maruz kalınan zehirden nasibini almış. Mayın gibi infilak etmişler. Kılcal damarlara kadar birçok şey iflas etmiş.”
Zeren sırtını iyice koltuğa dayadı. “Artık elimizde resmi bir soruşturma var. Bize birçok izin gerekecek. Bunlar içinde bize inanan bir savcıya ihtiyacımız var.”
Baş komiser düşüncelerini toparlamaya çalışıyordu. “Siz onları dert etmeyin. Ne gerekirse ben hallederim. Bir an önce başlayın. Beş gün geride kaldı ve biz baştan başlamak zorundayız. Bunun için basından biraz linç yemem gerekecek. Yarına kadar bana bir şeyler bulun. Sabah ülkede herkesin gözü bende olacak.” Kimsenin bir şey söylemesine fırsat vermeden kapıyı kapatıp çıktı.
“Şırınganın sonuçları geldi mi?”
Sinan başka bir evraka bakarak; “geldi komiserim tahmin ettiğimiz gibi sadece eroin.”
Zeren oflayarak ayağa kalktı. “O zaman Servet’in kaçışı da tamamen sabıkasında olduğu gibi uyuşturucu yüzündendi.”
İkisinin de morali bozulmuştu. Soruşturmanın bu denli yön değiştireceği kimsenin aklına gelmezdi.
“Sinan, adresi bul ve ekiplere ver. Adamı alıp gelsinler, bizim gitmemiz uzun sürebilir.”
“Ne yapıyoruz komiserim.” Zeren de kendine gelmişti.
“Yapılacak olanlar belli. Önce sütçü ve Harun. Umarım ilerisi diye bir şey olmaz. Ve elimizdeki bu belgeyle ikisinden birinden itiraf alırız.”
“Güzel o zaman Musa’nın gelmesini bekliyoruz.” Zeren de kendi masasına geçmişti.
Sinan heyecanla; “komiserim adamın adresi ekiplere ulaştırıldı. Kapısının çalınması an meselesi.”
Balaban kafasını sallayarak anladığını belli etti. Ve sonra olaya dair bir şeyler canlanıyormu diye düşünmeye başladı. Bir sütçü veya site görevlisi ünlü bir oyuncuyu neden öldürmek ister diye. Hiçbir şey bulamadı. Tabi ki bunu bilmesi de imkânsızdı. Sorgulamada çıkacak olan detaylardan yola çıkmak en mantıklısıydı.
Yanlış yolda olduklarını neden hiç düşünemediler? Neden tek bir yolda ilerlemek istediler? Laboratuvar sonuçları neden bu kadar geç çıktı? Basın neden bu kadar üstlerine geldi? Bugünden itibaren manşetlerde neler yazacaklar? Kariyerin ilk vakasında çuvallama evresinde miydi? Kafasında onlarca soru birbirini kovalıyordu. Hepsinin cevabı da birkaç saat sonra gün yüzüne çıkabilirdi.
Ofisten çıkıp toplantı salonuna gitti ve beş dakika sonra elinde mantar panoyla döndü. Aceleci bir şekilde; “Sinan, bana Harun ve sütçünün resmini çıkart.” Yazıcıdan çıkan kâğıt resimleri panoya astı. Karşılarına geçip; “Nesrin’in resmini de çıkart.” Onu da yazıcıdan alıp iki resmin üst tarafına iğneledi. “Zeren gelir misin?” Koltuğundan kalkıp gelen komiser yardımcısı, Balaban’ın yanında durup panoya baktı. Neler olduğunu merak ediyordu. “Ne oluyor komiserim?”
“Ne görüyorsun?” Ellerini yoga yapar gibi çenesinin altında birleştirmişti.”
“Bir ölü ve iki şüpheli.”
Balaban Sinan’dan, Burak, Tayyar, Servet, Ömer ve Ceren’in de resimlerini isteyip panoya, üç resmin altına iğnelemişti. Servet’ten bir şey çıkmadığı için keçeli kalemle üzerine çarpı işareti atmıştı.
“Şimdi ne görüyorsun?”
Zeren dikkatle bakıp enteresan bir şey varmı diye arıyordu. “Bir ölü, iki yeni şüpheli, iki eski şüpheli ve şüpheli bir baba kız.” Balaban’ın ona baktığını fark etti. “Komiserim ne görmem gerekiyor?”
“Hani sana bir bam telinden bahsetmiştim, hatırladın mı?”
“Evet, olayın seyri değişmeli, bizi kendinden uzaklaştırıp başka birine yönlendirmesi gerekiyor demiştin. Ve şu an biz, iki yeni isme yöneldik.“
“Aynen öyle, katil tamamıyla olayın en başında tezgâhını hazırlamıştı. Biz onun bam teline bir yerde basmış olmalıyız. Hem de istemeden, farkına varmadan. Ve bu laboratuvar sonucu olmalı. Olayın ilk anında a planı suya düşmüştü. Çünkü hesaplarına göre başkasını kullanıp zehri kıza ulaştıracaktı. Bunun nasıl olduğunu kimse bulamayacaktı. Sebebi günlük sütlerin hemen içilmesi ve şişelerin iade edilmesi. Yani delil kendi kendine evden uzaklaşmış olacaktı. Olay yeri inceleme her şeyi inceleyecek ama şişe evden çıktığı için içindeki zehir kalıntılarına ulaşamayacaktı. Ta ki şişe kırılıp kırıldığı yerden örnek alınana kadar. Bunu tahmin etmesi mümkün değildi. O şişe kırıldıktan sonra inceleneceğini elbette biliyordu. Çünkü o kadar yakın biriydi. Resmen o anları izliyordu. Fark ettiğinde b planına geçmek zorundaydı. Şu anda Harun ve sütçüden eminim hiçbir sonuca ulaşamayacağız. Çünkü onlar perde. Bizim bu perdeyi açmamız lazım. Asıl soru şu. O şişelere zehri kim koyuyordu?” Balaban adeta bittim dediği yerde tekrar hayata dönmüştü.
“Ekip birden merkeze, ekip birden merkeze duyuyor musun? Tamam.”
Telsize cevap veren Sinan; “merkez sizi duyuyor. Tamam.”
“Sütçü diye aranan Musa Dağ’ı evinde ölü olarak bulduk. İnceleme ekibi ve ambulans istiyoruz. Tamam.”
Ofistekiler adeta buz kesmişti. Zeren Balaban’a bakarak haklı olduğunu gözleriyle anlatıyordu. Yapılan onca şey boşuna değildi. Sadece bir ön sevişmeydi. Her şey kaldığı yerden daha kanlı devam edecekti.